Türkiye seçim sürecine girerken, sosyalist hareketin sürece nasıl müdahale etmesi gerektiğini temel çizgisini “Tek yol sokak” sloganıyla özetleyen ve bu seçimlerde sandık tavrı olarak HDP’ye destek açıklayan Halkevleri’nin Genel Başkanı Oya Ersoy ile konuştuk “Bizim için açık ki AKP’nin yıkılması ‘sokak’ta mümkün. AKP’nin krizinin, sokağı büyütecek bir biçimde derinleştirilmesi açısından Meclis’te de geriletilmesi yani milletvekili […]
Türkiye seçim sürecine girerken, sosyalist hareketin sürece nasıl müdahale etmesi gerektiğini temel çizgisini “Tek yol sokak” sloganıyla özetleyen ve bu seçimlerde sandık tavrı olarak HDP’ye destek açıklayan Halkevleri’nin Genel Başkanı Oya Ersoy ile konuştuk
“Bizim için açık ki AKP’nin yıkılması ‘sokak’ta mümkün. AKP’nin krizinin, sokağı büyütecek bir biçimde derinleştirilmesi açısından Meclis’te de geriletilmesi yani milletvekili sayısının azaltılması HDP’nin yüzde 10 barajını geçmesiyle mümkün. Tersi bir durum, HDP’nin barajın altında kalması ise hem Kürt halkının Meclis’te temsil edilmemesini hem de AKP’nin Anayasa’yı değiştirecek sayısal çoğunluğu elde etmesi sonucunu doğuracak…”
“Sandık tavrı bizler için stratejik değil, taktik bir tutum alıştır… Bizim seçim tavrımız, her seçim sonucunu kendi meşruluğunun ilanı olarak kabul ettirmeye çalışan AKP’nin bu taktiği karşısında AKP’yi geriletme hedefinin bir parçası olduğu kadar Kürt halkının Meclis’te temsil edilmesi gerekliliğini içeren bir siyasi destektir. Bu siyasi destek hiçbir biçimde bir pazarlığı içermiyor.”
“Halkevleri HDP’ye oy verme çağrısı yaparken kendi bağımsız politik çizgisini koruyacak. Seçim sürecini de HDP faaliyeti içerisinde değil, kendi bağımsız pratiği ile örgütleyecektir. Bizim görevimiz halkın bir özne olarak siyaset yapma kanalını oluşturmak. Sokak, bunun adıdır. 7 Haziran seçimleri öncesinde de halkın hakları mücadelesini yükseltecek, sokağı örgütleyeceğiz. 12 Nisan’da Ankara’ya AKP’nin üstüne yürümeye gidiyoruz.”
Sendika.Org: Önümüzdeki seçim sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Oya Ersoy: AKP, neoliberal yeni sömürge programını dizginsiz uygulamak üzere iktidara getirilen bir kurucu partidir. İktidara geldiği günden itibaren sermayenin çıkarları doğrultusunda en temel kamusal haklarımızı gasp eden; kentlerimizi, ormanlarımızı, derelerimizi, zeytinliklerimizi, tüm yaşam alanlarımızı, doğayı yağmalayan ve emeği güvencesizleştiren, bunun siyasal karşılığı olarak da gerici, faşist bir rejimi kurumsallaştıran bir partiyle karşı karşıyayız.
Diğer yandan Ortadoğu’nun yeniden sömürgeleştirilme savaşında emperyalizmin aktif taşeronluğunu yapan, bu ülke topraklarını cihatçı çetelerin cirit attığı bir savaş üssüne dönüştüren ve bu politika nedeniyle halklarımızı savaşın, cihatçı çetelerin hedefi haline getiren bir iktidar var karşımızda.
AKP ciddi krizlerle karşı karşıya
Kürt sorununda çözümsüzlük siyasetinin üstünü “çözüm süreci” oyalamasıyla artık örtemiyor. Ekonomide büyüme masallarının yerini işsizlik ve durgunluk alıyor, emeğin güvencesizleştirilerek sınırsız sömürüsü enerjide, madende, inşaatta işçi katliamları olarak karşımıza çıkıyor.
Ekonomide, dış politikada, Kürt sorununda ciddi krizlerle karşı karşıya kalan AKP iktidarı yağma, talan ve sömürü siyasetini diktatörlükle sürdürmeye çalışıyor. Bir yandan “Yeni Türkiye” hayalleri kurarken iktidarlarını kaybettikleri anda her şeyin tepetaklak olacağını ve savaş suçlarıyla, yolsuzluk, hırsızlık ve katliam dosyalarıyla karşı karşıya kalacaklarını biliyorlar. O nedenle faşizme sarılıyor, gerici-mezhepçi politikalarla sağ tabanı kendi arkalarında saflaştırmaya çalışıyorlar.
AKP’nin krizini halkın müdahalesiyle derinleştirmeliyiz
Burada bizim açımızdan esas olan, yozlaşması her gün daha fazla açığa çıkan, bütünlüğünü korumakta zorlanan AKP düzeninin çöküşünü hızlandırmak ve bu sürecin halkın çıkarları lehine değişiminin öncülüğünü yapmaktır. Bu, Haziran İsyanı ile başlayan ve halkın sürece bağımsız siyasal bir özne olarak müdahale etmenin yollarını keşfettiği ve bizim stratejimizin temel ifadesi olan “Tek yol sokak” sloganını doğrulayan bir süreçtir.
Halk, İsyan’la birlikte sokakta etkin bir siyasal özne haline gelmiştir ve bu yeteneğini kurumsal siyaset düzlemine taşıyamasa da toplumsal muhalefet içinde hala etkin bir şekilde kullanmaktadır. Son 6 ayı dikkate alırsak; kentlerde ve köylerde yağmaya ve talana karşı sürdürülen direnişler, 6-7-8 Ekim Kobanê eylemleri, 8-13 Şubat laik bilimsel eğitim eylemleri, Özgecan Aslan’ın katledilmesinin ardından gelişen kadın isyanı ezilenler cephesinde de hala ciddi bir dinamizmin bulunduğunu ve bunun “şaşırtıcı” çıkışlar yapabildiğini göstermektedir.
AKP’nin temel korkusu işte bu sokak gücüdür ki bunu bastırmaya yönelik bir “iç güvenlik paketi” gündeme getirilmiştir. 1 Mayıs ve 1 Haziran günleri Tayyip Erdoğan’ın uykusunu kaçırmaya yetiyordur.
Kahin olmaya gerek yok, ayrıca, AKP bu süreçte CHP ile uğraşıp kendi seçmenleri içinde CHP düşmanlığını daha da büyütmeye çalışacak, HDP ile Kürt seçmenler arasını açmaya çabalayacak ve her toplumsal kesime rüşvet dağıtacaktır. Sandık hileleri ise artık alışılageldik vukuatlar olarak devreye sokulacaktır.
Sizce AKP bu seçimden ve seçim sonrası dönemden ne çıkarmayı düşünüyor?
Tayyip Erdoğan, partisinden 400 milletvekili istedi. Ama bunun gerçekleşmesi elbette mümkün değil. AKP seçimden, en kötü ihtimalle çoğunluğu elinde tutarak çıkmak hedefinde. Asıl hedefi ise Anayasa’yı değiştirecek çoğunluğu ele geçirerek seçimlerden çıkmak. Bu amaca ulaşabilmesinin tek yolu ise HDP’yi baraj altında bırakmak.
AKP kontrolündeki bir Meclis’in meşruiyeti olamaz
Ancak ne sonuç çıkarsa çıksın yüzde 10 barajı ile oluşan, demokratik hak ve özgürlükleri güvence altına almayan, sermayenin çıkarlarını gerçekleştirmeyi amaç edinmiş ve bir diktatörün Anayasa hedefini gerçekleştirmek için “kurucu irade” iddiası taşıyacak bir Meclis bizler için gayrimeşrudur.
Seçim sonrası oluşacak bir AKP iktidarının nasıl ilerleyeceğini, neler yapacağını görmek için AKP’nin geçmiş dönemlerine bakmak yeterlidir. Yeni dönemde AKP, geçmişinden daha saldırgan, daha yağmacı ve daha faşizan olacaktır. Ayrıca Anayasa değişikliği için elde edeceği bir çoğunluk durumunda ise yıllardır fiili olarak sürdürdüğü düzenine anayasal kılıf geçirme fırsatı yakalayacaktır. Bu fırsatı yakaladığında daha kurumsal değişiklikler, Tayyip Erdoğan’ın doğrudan ifade ettiği gibi başkanlık rejimi modellendirmeleri bir hayal olmaktan gerçekliğe dönüşebilecektir.
Hatırlamak gerekir ki AKP her seçim dönemi öncesinde “yeni Anayasa” vaadiyle seçimlere girdi fakat hiçbir zaman önceliği yeni Anayasa olmadı, düzenin hukukunu, yasalarını bile yok sayan bir fiili yönetim sergiledi. O yüzden AKP, Anayasa için çoğunluk elde edemediğinde de sistemin var olan hukuku onu durdurmaya yetmeyecektir. Tam da bu noktada halkın fiili gücü bir barikat olmak zorundadır ve olacaktır da.
Açıkladığınız sandık tavrı oldukça yankı yarattı. HDP’yi destekleme tavrı Halkevleri’nin “Tek yol sokak” sloganını temel alan çizgisi ile çelişki içinde değil mi ya da nasıl bir ilişkisi var?
Halkevleri olarak siyasi mücadelede hiçbir zaman önceliği sandık eksenli politikalara vermedik. Halkevleri mücadelesinin temel ekseni Halkın Hakları Mücadelesidir.
Halkın Hakları Mücadelesi olarak formüle ettiğimiz bu çizgide, temel kamusal hizmetlerin ve sosyal güvenliğin kapitalist pazara devredilmesine, güvencesiz yaşama ve çalışma koşullarının yaygınlaştırılmasına, doğanın ve kentlerin sermaye tarafından talan edilmesine karşı mücadele ediyoruz. Bu mücadele içinde neoliberal politikalarla yıkıma uğratılan, ucuz ve güvencesiz işçiliğe, hak yoksunluğuna maruz bırakılan toplumsal kesimlerin yaşamlarında beliren somut güncel çelişkileri devrimci biçimlerde örgütlemeye çalışıyoruz. Halk tepkilerinin neoliberal yeni sömürge kapitalizmini ve bugün onun iktidarı olan AKP’yi yıkacak bir hareket biçiminde politikleştirilmesini hedefliyoruz. Halkevleri, halkın haklarının ve doğanın/kentlerin savunusunu emperyalizme, faşizme, gericiliğe, şovenizme, cinsiyetçiliğe karşı direniş çizgisi ile bütünleştirir. Mücadele pratiğini halkın öz savunma eyleminin içinde kurar. ‘Tek yol sokak’ sloganımız da halkın hakları mücadelesinin devrimci bir iktidar mücadelesi ile bağına, bu mücadele programının sosyalist muhtevasına düzen karşıtı/düzen dışı potansiyeline ve bu iktidar mücadelesinin asıl mecrasına işaret eder.
Seçimlere kendi çizgimiz doğrultusunda müdahalede bulunuruz
Seçim dönemlerini ve bu dönemde açığa çıkan olanakları da hep halkın hakları mücadelesinin geliştirilmesi ve büyütülmesi önceliğiyle değerlendirdik. Ülkenin dört bir yanında sokakta hakları için mücadele edenlerle birlikte halkın taleplerini ve eylemini ortaya çıkararak, seçim süreçlerine bir özne olarak müdahalesini örgütledik.
Egemenlerin belirlediği gelişmelere göre tavır alan değil, kendi çizgisi doğrultusunda mücadele eden bir örgütüz. Dediğimiz gibi seçimlere de çizgimiz doğrultusunda müdahale ederiz. Geçmiş dönemlerdeki tavırlarımız göz önüne alındığında seçimlerin önemsiz olduğunu söylediğimiz, oy verilmemesi gerekenleri sıraladığımız da oldu. Boykot çağrısı yaptığımız seçimler de oldu, bağımsız adayları desteklediğimiz seçimler de.
Son yerel seçimlerde Ankara’da aldığımız bağımsız aday çıkarma inisiyatifi (ÖDP ve TKP ile birlikte) bizler için karakteristik bir örnektir, hatırlanacağı gibi o seçimde hem CHP’nin hem de HDP’nin ayrı adayları mevcuttu.
HDP’ye desteğimiz bir pazarlığı içermiyor, milletvekili adaylığı beklentimiz yok
Bu seçimde yani 7 Haziran günü gidilecek sandıkta ise doğru tercihin HDP’yi desteklemek olduğunu düşünüyoruz.
Sandık tavrı bizler için stratejik değil, taktik bir tutum alıştır. Devrimci bir kitle örgütü olarak Halkevleri’nin geniş bir yelpazeyi kapsadığı göz önüne alınırsa bu taktik tutum konusunda farklı görüşlerin olması da gayet doğaldır. Ancak her kademede ve uzun bir zaman diliminde yaptığımız değerlendirmelerin sonucunda, bu taktik tutumun kendi çizgimize en uygun tavır olduğuna karar verdik.
Bizim için açık ki AKP’nin yıkılması “sokak”ta mümkün. AKP’nin krizinin, sokağı büyütecek bir biçimde derinleştirilmesi açısından Meclis’te de geriletilmesi (milletvekili sayısının azaltılması) HDP’nin yüzde 10 barajını geçmesiyle mümkün. Tersi bir durum, yani HDP’nin barajın altında kalması ise hem Kürt halkının Meclis’te temsil edilmemesini hem de AKP’nin Anayasa’yı değiştirecek sayısal çoğunluğu elde etmesi sonucunu doğuracak.
Kısaca bizim seçim tavrımız, her seçim sonucunu kendi meşruluğunun ilanı olarak kabul ettirmeye çalışan AKP’nin bu taktiği karşısında AKP’yi geriletme hedefinin bir parçası olduğu kadar Kürt halkının Meclis’te temsil edilmesi gerekliliğini içeren bir siyasi destektir. Bu siyasi destek hiçbir biçimde bir pazarlığı içermiyor.
Milletvekili adaylığı gibi bir beklenti içinde hiçbir zaman olmadık. HDP temsilcileri bizleri ziyaret ettiğinde de milletvekili adayı göstermeyeceğimizi açık bir biçimde ifade ettik. Halkevleri HDP’ye oy verme çağrısı yaparken kendi bağımsız politik çizgisini koruyacak. Seçim sürecini de HDP faaliyeti içerisinde değil, kendi bağımsız pratiği ile örgütleyecektir.
HDK-HDP’nin dışında kaldınız. Bu seferki sandık tutumunuz çeşitli soruları beraberinde getiriyor. HDK-HDP’ye katılacak mısınız? Katılmayacaksanız bu iki tutum çelişki değil mi?
HDP ile aramızda çok belirgin politik farklar mevcut. Her şeyden önce HDP, Kürt ulusal kimliğini/mücadelesini temel politik eksen olarak almış bir çizginin bileşenlerinden biri. Yani HDP kendi bünyesi içerisinde Kürt emekçileri ve orta sınıflarından Kürt burjuvazisi ve büyük mülk sahiplerinin yurtsever kesimlerine kadar uzanan bir toplumsal yelpazeyi içermeyi hedeflerken aynı zamanda Kürtler içerisindeki dini kimliklerin de siyasal varoluşunu/temsiliyetini kabul eden bir oluşum. Oysa bizler, Kürt sorununa eski tipte bir “ulusal sorun” olarak değil bir “ezilen halk sorunu” olarak çözüm aranmasının doğru olduğunu kabul ediyoruz. Bununla birlikte, hareketin çok ciddi bir kadın dinamiğine yaslanması, laik karakterinin önde olması ve hareketin ana damarının sosyalist gelenekten gelmesi ve hepsinin ötesinde temel toplumsal dayanağının Kürt ezilen sınıfları olması gibi özelliklerinin bizim için çok değerli olduğunu da belirtmek gerek.
HDP’yle farklarımız var ama bunu sırt çevirme gerekçesi haline getirmiyoruz
Diğer yandan bizim ana politik eksenimizin neoliberal kapitalizme karşı mücadele olduğu ve bu tutumumuzun gericiliğe karşı tavizsiz bir karşı duruşla bütünlendiği herkes tarafından “biliniyor”dur. Yani Halkevleri’nin şube başkanları arasında özel hastane sahibi göremeyeceğiniz gibi Altan Tan gibi birini de göremezsiniz.
Bu nedenlerden dolayı HDP içinde değiliz. Ancak daha önce de belirttiğimiz gibi bunu HDP’ye sırt çevirme ya da HDP’yi karşımıza alma gerekçesi haline getirmiyoruz. Türk ve Kürt ezilenlerinin mücadeledeki ortaklığını kurmayı ve aradaki bağı/ilişkiyi geliştirmeyi amaçlıyoruz. Ayrıca şovenizme karşı başarılı olmanın ancak birlikte mücadele ile mümkün olduğunun farkındayız.
Özetlemek gerekirse HDP’nin gerek birliğe dayalı kimlik mücadelesinin sonuçlarına ilişkin gerekse AKP ile girmiş oldukları müzakere sürecinde geliştirdikleri taktik tutumlara dair ciddi kaygılar taşıyoruz. Kürt hareketinin neoliberalizm, sınıf mücadelesi, gericilik konularına ikincil yaklaşmasını da eleştirmeye devam edeceğiz.
Sandık tavrınız, CHP karşıtı bir tutum mudur?
Doğrudan CHP karşıtı bir tutum elbette değildir. Kitlelerle güçlü ve yaygın bağı olan bir sol hareket olarak doğallığında CHP seçmeni olan kitlelerle temas halindeyiz ve AKP’ye karşı CHP siyasetinden beklenti içinde olan bu kitleleri dikkate alan bir politika geliştirmememiz de mümkün olamaz. Belirttiğim gibi bizim sandık tavrımız temelde, antidemokratik bir kural olan yüzde 10 barajının HDP tarafından geçilerek AKP’nin Meclis’te geriletilmesine ve Kürt halkının temsil olanaklarının sağlanmasına dayanıyor, bu tavrın temelinde CHP karşıtlığı yok. Ancak CHP yönetiminin yanlış politikalarını ve basiretsizliğini de göstermek gerek.
CHP ezilenlerin değil egemenlerin beklentilerini gözetiyor
HDP’nin içinde bulunduğumuz anda kritik bir önem kazanmasının belirleyici nedenlerinden biri de CHP siyasetidir. Kürt Hareketi’yle, bırakın özgürlükler ve demokrasi mücadelesi temelinde ortaklığı, AKP karşıtlığı ekseninde bile olsa bir birliktelik kuramayan, bundan özenle kaçınan bir CHP siyaseti, Kürt ve Türk halklarına karşı bir sorumsuzluk örneğidir. Bu tercih bile tek başına CHP zihniyetinin Türkiye’yi bir bütün olarak yönetme (yani iktidar olma) iddiasının olmadığının kanıtıdır, CHP yönetiminin en ileri siyasi iddiası ana muhalefet partisi olarak kalmaktır. Bu iddia ezilen halklar için yeterli olabilir mi?
CHP’nin sadece son yerel seçim ve cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki sağa açılma politikası bile ezilenlere değil egemenlere yönelik bir programa sahip olduğuna kanıttır, ki Halkevleri buna karşı tavır almıştır. Ankara’da ve Hatay’da AKP’nin karşısına yine sağcı-faşist adaylarla çıkan CHP siyasetine karşı aktif tutum aldık ve kendi bağımsız/ortak aday çalışmalarımızı yaparken CHP’nin tutumunu da eleştirdik. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde İhsanoğlu’na oy verilmemesi çağrısı yaptık.
CHP’nin bu yanlış siyasal yöneliminin mutlaka değişmesi gerektiğini düşünüyoruz. Hatta HDP’nin Meclis’te var olmasının bu yanlış siyaseti değiştirebilecek etkenlerden biri olabileceğini de belirtmek gerek. Normal koşullarda CHP’ye oy verecek önemli sayıda CHP seçmeninin AKP’nin koltuk sayısının azaltılması hedefine uygun olarak HDP’ye oy vereceği de bugünden rahatlıkla görülmektedir.
Son sözünüz… Bu süreçte neyi önemsiyorsunuz?
Bizim görevimiz halkın bir özne olarak siyaset yapma kanalını oluşturmak. Sokak, halkın bir özne olarak siyasete katılmasının adıdır. AKP iktidarının yenilgiyi tattığı sokak, iktidarın krizini gerici bir krizden devrimci bir krize dönüştürebilecek temel müdahale kanalıdır.
AKP iktidarını üstüne yürüyelim
7 Haziran seçimleri öncesinde de neoliberalizme karşı halkın hakları mücadelesini yükseltecek, sokağı örgütleyeceğiz. Biz, seçim sürecinde de AKP’nin yağma, talan ve sömürü siyasetini, kadın düşmanı politikalarını, gerici politikalarını ortadan kaldırmak hedefiyle hareket edilmesi gerektiğine inanıyoruz. 12 Nisan’da Halkevleri olarak ülkenin dört bir yanından Ankara’ya, AKP iktidarının “üstüne yürümeye” gidiyoruz. Bu dönemde gerçek mücadele eksenini ve hedefini göstermek, seçim sonrası oluşacak tabloda sokağın güçlendirilmesi açısından çok önemli.
Seçim sonrasında hazırlanmalıyız
Sandıktan hangi sonuç çıkarsa çıksın Türkiye seçim sonrasında büyük bir siyasal krize sürüklenecek. Bu nedenle yapılması gerekenin solun seçimlerin sonrasını kapsayan bir mücadele programını da ortak gündem yapması olduğunu biliyoruz. Çünkü seçimlerden hemen sonra kentlerin, doğanın ve emeğin yağmasında AKP atak yapacak ve bizim buna karşı halkın direnme olanaklarını yaratmamız/güçlendirmemiz kaçınılmaz.
Bizler 7 Haziran’da HDP’ye oy vermeye ve sosyalist hareketin diğer kesimlerini de aynı tutumu almaya çağırıyoruz. Bu çağrıyı sosyalist hareket içinde sokak mücadelesini temel alan bağımsız bir çizgi oluşturmuş olmanın özgüveni ve sokak mücadelesini güçlendirme önceliği ile yapıyoruz. Seçim öncesinde de sonrasında da sokağın siyasetini, sokakta siyaset yapmayı sürdüreceğiz…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.