Mücadeleyi yerele taşıma, yerel dinamikleri ve öncelikli çelişkileri dikkate alma konularına bakıldığında yönetmeliklerde yer verilen hususların diğer sendikalarla kıyaslandığında Eğitim-Sen’de uygulamaya konulmadığı görülmektedir Düzenleme okulunun Kapitalizmi tarihsel dönemlendirmesine göre, Fordizm 1970’lerden itibaren krize girerek yerini, yeni bir birikim rejimine, Post Fordizme bıraktı.[1] Post Fordizm öncelikle yoğun artık değer çekmeye dayalı olan üretim biçimini tasfiye etti. […]
Mücadeleyi yerele taşıma, yerel dinamikleri ve öncelikli çelişkileri dikkate alma konularına bakıldığında yönetmeliklerde yer verilen hususların diğer sendikalarla kıyaslandığında Eğitim-Sen’de uygulamaya konulmadığı görülmektedir
Düzenleme okulunun Kapitalizmi tarihsel dönemlendirmesine göre, Fordizm 1970’lerden itibaren krize girerek yerini, yeni bir birikim rejimine, Post Fordizme bıraktı.[1] Post Fordizm öncelikle yoğun artık değer çekmeye dayalı olan üretim biçimini tasfiye etti. Hirsch’in iç işgal kavramı olarak addettiği şekilde üretim parçalanarak ülke içindeki ucuz yerlere kaymaya başladı. Aslan’ın dışsal farklılaşma olarak tanımladığı bu eyleme bağlı olarak üretim tarzında da otomasyon, üretken zamanın aşırı derecede arttırılması, işçinin bilgisayar kontrollü makinelerin bir parçası haline gelmesi gibi içsel değişiklikler de meydana geldi. Üretim tarzında meydana gelen bu değişiklikler devlette de yeni bir düzenlemeye neden oldu. Post Fordizmde devlet Hirsch’in tanımlamasıyla Fordist güvenlik devletinden “Yönetişimci ve Yerel” bir yapıya dönüştü.[2]
Marksistlerin görevi tarihi doğru yorumlamak, karşı sınıfın hamlelerini dikkatli okumak ve ona göre sınıf mücadelesi tarzları geliştirmektir. Eğer Kapitalizm yukarıda özetlenmeye çalışıldığı gibi hem üretim hem de yönetim alanında yerelliğe dayalı bir yapıya dönüşüyorsa, yerel yönetimlere büyük bir ağırlık veriyorsa mücadelenin de buna göre şekillenmesi gerekmektedir. Yerelleşme üzerine bir tartışma yürütülebilir ve yerelleştirmenin sebebi özelleştirme, devletin küçültülmesi şeklinde tanımlanabilir fakat bizim için asıl önemli olan husus bu yerelleşme karşısında belirleyeceğimiz mücadele tarzlarıdır.
Yönetimin yerel bir yapıya dönüşmeye başlamasına rağmen, Kamu sendikaları kuşkusuz hala Fordist dönemin özelliklerini taşımaktadır. Tipik bir şekilde yukarıdan örgütlenme, merkezi yönetimin güçlülüğü, yerellere yetki devrinin yapılmaması gibi özellikler maalesef günümüz sendikacılığında öne çıkmaktadır. Yerelleşmenin önündeki en büyük engellerden birisi olarak 4688 sayılı sendikalar kanununda yer alan şube temsciliğinin en az 400 üyeyle açılabileceği hükmü gösterilebilir. Fakat sendikalar ilçe temsilcilikleriyle bu sorunu aşmaya çalışmaktadır.
Sendikaların yerelleşmeye karış geliştirdikleri mekanizmalar incelendiğinde şu bilgilere ulaşılmaktadır:
Türk Eğitim-Sen, temsilcilikleri merkez yönetim kurulu tarafından görevlendirilmekte, ilçe temsilcilikleri mali açıdan üyelerinden yapılan kesintinin %35’ini almakta, kendilerine irtibat bürosu kiralama yetkileri verilmektedir.[3]
Eğitimciler Birliği Sendikasında ise ilçe temsilciliklerinin Genel Yönetim Kurulu kararıyla kurulacağı, Genel Yönetim kurulu tarafından yetkilendirileceği belirtilmiş ve kendilerine üyeleri oranında maddi destek verileceği belirtilmiştir.[4]
Eğitim İş sendikası ise, ilçe temsilciği açma yetkisini 7 üyeye vermiş, şube yönetim kurulunun yetkilerini ilçeyle sınırlı olmak üzere kullanabileceğini belirtmiştir.[5]
Eğitim Sen ise şubelerin ihtiyaç duyması halinde veya ilçelerin başvurmaları halinde ilçelerde temsilcilik açılabileceğini belirtmiş, temsilciliklerin beş kişiden oluşacağını belirtmiş ve görevlerini sıralamıştır.[6]
Mücadeleyi yerele taşıma, yerel dinamikleri ve öncelikli çelişkileri dikkate alma konularına bakıldığında ise yönetmeliklerde yer verilen hususların diğer sendikalarla kıyaslandığında Eğitim-Sen’de uygulamaya konulmadığı görülmektedir. İstanbul örneği ele alındığında Tuzla ilçesinde Eğitim İş, Türk Eğitim Sen ve Eğitim Bir Sen’in temsilcilikleri olduğu halde Eğitim-Sen’in yoktur. Bu diğer şubelere bağlı üye sayısı 400’ün altında olan ilçelerde de geçerlidir. Zira İstanbul Anadolu Yakasında Eğitim Sen’in yalnızca iki şubesi vardır ve bu ilçelerin sorumluluk alanları çok geniştir. Örneğin İstanbul 5 no’lu şubenin sorumluluk alanında Kartal, Pendik, Sultanbeyli, Tuzla, Maltepe ilçeleri bulunmaktadır.* Bir şubenin bütün bu ilçelerin örgütlenmesini, ihtiyaçlarının karşılanmasını beklemek mantıklı değildir. Zira en küçük ilçe olan Tuzla’nın nüfusu bile 208.000’dir ve ilçede bulunan 68 eğitim kurumunda[7] yaklaşık 2500 MEB personeli çalışmaktadır. Mücadelenin yerele kaydırılması gerekliliği, yerele mali güç verme ve karar alma yetkisi gibi ilkelere rağmen sendika hala eski birikim rejiminin mücadele yöntemlerine başvurmakta ve bu da sendikanın örgütlenme ve mücadele başarısını olumsuz yönde etkilemektedir. Yerelde bir olay meydana geldiğinde yereldeki üyeler kendi kararlarını alıp uygulayamamakta bağlı bulunduğu şubeden bir işlem beklemektedir. Şubeler de bu işlemlere yetişememekte, ilçeler de şubelerden eylem bekledikleri için tepkiler gerektiği şekilde yansıtılamamaktadır. Şubeler ilçelerdeki öğretmenlerin sorunlarına çözüm bulmaya çalışırken kendi geliştirdikleri yöntemleri uygulamakta, yerelin düşüncelerine aldırış etmemektedirler, hatta çoğu şube yerelin sorunlarından habersiz kalmaktadır. Eylemler yerel adına yerele danışılmadan, yerelin desteği talep edilmeden yapılmakta; bu durum da sorunların çözüldüğü gibi bir görünüm yaratmaktadır. Ayrıca şubeler ilçeler arasındaki farklılıkları ve ilçelerin öncelikli taleplerini yakalayamamakta kendi kararlarını veya daha bürokratik bir şekilde merkezden gönderilen kararları üyelere iletmektedir. Bu da üyelerin kendilerini sendikanın bir üyesi olarak değil, üzerlerine sürekli belirli zamanlarda belirli ödevler yüklenen elemanlar olarak görmesine neden olmaktadır. Artık eylemler sıradanlaşmaktadır. Çünkü kararların çoğu tepeden inmedir. Bir gece bir karar alınmakta kısa mesaj yoluyla üyelere duyurulmakta ve üyelerin etkinliğe katılması istenmektedir. Kimse yerele sizin talebiniz nedir? Diye sormamaktadır.
Yerele yetki verilmemesi örgütlenmede de büyük sorunlar çıkarmaktadır. Bir ilçede okulların ziyaret edilmesi öğretmenlerle ve okuldaki personelle görüşmeler yapılması gerekmektedir ama okullara kim gidecektir? Hangi sıfatla gidecektir? İstanbul ilindeki ilçelerin büyüklüğünün bir il merkezinden daha büyük olduğu düşünüldüğünde yol vb. masrafları kim karşılayacaktır? Maalesef bu soruların cevabı yoktur. Bazı üyeler bu işleri gönüllük esaslarına göre yapmakta fakat belirli bir süre sonunda onlar da maddi manevi olarak yıpranmaktadır. Çünkü insanlar biz bu işlerle uğraşıyorsak “neden sendika yönetimi var” demekte, diğer sendikalar yerele yetki devrederken “Eğitim-Sen’in bunu nasıl başaramadığını” sormaktadırlar. Sendika yöneticileri ise bu sorulara karşılık kendilerinin tüm ilçelere yetişmelerinin imkânı olmadığını her fırsatta belirtmekte ve profesyonellikten uzak bir şekilde “gönüllü şekilde” yapılan işlemleri övmekte; fakat yerele yetki vermekten kaçınmaktadırlar. Oysaki örgütlenme veya üyelerin sorunların tam zamanında çözülmesi gibi temel sendika eylemlerinin tamamı yerele karar alma, uygulama ve parasal yetki devri vasıtasıyla çözülebilecektir.
Eğitim Sen’in yapması gereken husus en kısa zamanda yerel organlara yetki devrini gerçekleştirmektir. Bu konuda diğer sendikalar örnek alınmalıdır! Yerel temsilciliklerinin hem karar alma, uygulama yetkisi olmalı hem de maddi güçleri bulunmalıdır.Üye sayısı 400’ün altında olduğundan kararlar doğrudan demokrasi yoluyla alınmalıdır. Temsilciklerin şubelere bağlanması ve şubelerin alt seviyesinde bulunan hiyerarşik bürokratik bir örgütlenme modeli yerine birbirine ağ tipi bağlı olan örgütlenme modelleri olmalı ve iletişim ve dilin önemi bir kere daha da vurgulanmalıdır. [8]Böylece Post-Fordizmin yerelleşen, emekçileri küçük parçalara ayıran,bölen sömürü mekanizmalarına karşı gene yerelleşen ama yerelle beraber daha büyük öğenin parçası haline gelen, otonomluğu mevcut bulunan, sömürü mekanizmalarına daha güçlü bir şekilde karşı çıkan bir mücadele biçimi ortaya konulabilecektir. [9]
Kaynak:
[1] Aslan,O.E.(2005) Kamu Personel Rejimi, Statü hukukundan Esnekliğe, Ankara , TODAİE Yayınları, Hirsch,J.(2011) Materyalist Devlet Teorisi, Çev.: L.Bakaç İstanbul: Alan Yayınları, Ansal,H.( 1999) Esnek Üretimde İşçiler ve Sendikalar,Ankara : Birleşik Metal İş Sendikası Yayını.
2 Dulupçu,M.A.( 2003) “ ‘ Americanismo e Fordismo’ ve ‘Yeni’ Kapitalist Gelişme : Düzenleme Perspektifi,” İktisat Dergisi, 441-444, 52-62
3 Türk Eğitim Sen Tüzüğü 2001, Türk Eğitim Sen Temsilciler Yönetmeliği, 2002.
4 Memur-Sen İl-İlçe Temsilciliği Yönetmeliği, bilinmiyor. http://www.memursen.org.tr/il-ilce-temsilciligi-yonetmeligi/
5Eğitim İş, Görev Yönetmeliği, http://www.egitimis.org.tr/bilgibelge
2007. Eğitim İş Tüzüğü 2012, http://www.egitimis.org.tr/www/bilgibelge/50dc80a384ef3_907516_egitimis_tuzuk.pdf
6 Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Görev Yönetmeliği,2014 http://www.egitimsen.org.tr/genel/mevzuat_detay.php?kod=20 ( erişim tarihi 18/02/2015)
7 tuzla.meb.gov.tr ( erişim tarihi 19/102/2015)
8 Hardt,M. Negri,A.( 2004) Çokluk İmparatorluk Çağında Savaş ve Demokrasi, Çev.: B.Yıldırım, İstanbul : Ayrıntı Yayınları
9 Yerelleşme ve otonomi kavramları için iyi bir örnek olarak bakınız. “Tatavla Dayanışması Bir Yerelleşme Örneği”, http://www.sendika.org/2013/11/tatavla-dayanismasi-bir-yerellesme-ornegi-park-gazetesi/ ( erişim tarihi: 18/02/2015)
*Özgür Yüce, Öğretmen.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.