Bugün Dünya Tiyatrolar Günü. Peki ya tiyatro nedir? Evrensel olarak kabul edilen 7 sanat dalından biridir. Buradan yola devam edersek, peki ya sanat nedir? Tanımlanabilir olup olmadığı konusu günümüzde de tartışılan sanat kavramı, genel anlamıyla yaratıcılığın, duyguların ve düş gücünün dışavurumu olarak açıklanabilir. Thomas Munro’ya göre ise; “Sanat doyurucu estetik yaşantılar oluşturmak amacıyla dürtüler yaratma […]
Bugün Dünya Tiyatrolar Günü. Peki ya tiyatro nedir? Evrensel olarak kabul edilen 7 sanat dalından biridir. Buradan yola devam edersek, peki ya sanat nedir?
Tanımlanabilir olup olmadığı konusu günümüzde de tartışılan sanat kavramı, genel anlamıyla yaratıcılığın, duyguların ve düş gücünün dışavurumu olarak açıklanabilir. Thomas Munro’ya göre ise; “Sanat doyurucu estetik yaşantılar oluşturmak amacıyla dürtüler yaratma becerisidir.” Toplumsal işlevi açısından, varoluşunu ve düzendeki konumunu sorgulayan bireylerin, sanatla nefes alması kaçınılmazdır. Dünyanın değişebilir olduğunu gösterme ve değişmesine önayak olma düşüncesi olan her türlü evrensel, eylemsel hareket bilinci uyandırması niteliğiyle sanat yaşamı insanileştiren bir olgudur. Tolstoy, insanlar kendilerini herhangi bir şeye, hatta en kötü yiyeceklere, sert içkiye, tütüne ve afyona alıştırıyorlarsa, aynı şekilde kötü sanata da alıştırabilirler derken, insanın mantıksal özünden dolayı özgürce yaşama geçirebileceği yaratıların estetik sanat amaçları, idealleriyle biçimlendirilmesi gerektiğini hatırlatır.
Kısacası sanat toplumun eylemsel hareket bilincini oluşturmada yarar sağlayacak olan, bu hareketi ileriye sürükleyecek olan ve bu kaygıyı insanlara yaşatacak olan dışavurum gücüdür.
İşte bu yüzden 27 Mart kutlu olmasın.
Bugün ülkede insanlar göz göre göre öldürülebiliyorsa, insanlar daha fazla yoksullaşıyorsa, doğal alanlar yok ediliyorsa, nefretin dili saygıyı, bir arada yaşamayı engelliyorsa; sanat ve dolayısıyla tiyatro işlevini yapamıyor demektir.
Siyasi iktidar insanları yalnızca eve hapsetmekle kalmıyor; adeta sokağı büyük bir hapishaneye dönüştürüyor. Her köşesinde bir ölüm, her durağında en yakınındaki erkek tarafından şiddete uğrayan kadın, gaza bulanan caddeler, parklar. Hayalleri ile cezaevlerine kapatılan çocuklar. Arka sokakta da vicdani bir direniş her daim ayakta(!)
Evet ülke insanı olanlara tepkili, olanlardan rahatsız ancak kolluk kuvvetlerinin öldürme eylemleri ve bunun adına toplumun güvenliği ya da “iç güvenlik” denmesi ayrıca mecliste “demokrasi” oyunu ile toplumu seyirci konumunda tutuyor.
Peki ya bu kimin sanatı? Sanatın, tiyatronun asıl görevi bu durumu değiştirmek olmamalı mı? Bugün muhafazakar sanat diye bir olgudan bahsediliyor. Sanatın ilerici öznelliğini çıkartıp yerine sadece insanları dinginleyen ve gericiliğin bir kozu olarak kullanılan bir sanat olgusundan. Bunun “şakası bile kötü ” olarak nitelendirilmesi bile yanlıştır. Sanat; içinde ilerici öğelerin bulunduğu, toplumun ve bütün insanların özgürce yaşayıp, özgürce düşünebileceği bir şeyler sunmak zorundadır.
iktidarın yanı başında durarak sanat yaptığını, bunu da halk için yaptığını iddia edenler bu uğurda Berkin’in Annesi’ni yuhalatmayı “düşünce özgürlüğü”, ilköğretimde bir drama çalışmasında çocuklara kafa kestirmeyi “oyun” olarak savunanlar bugünü kutlayacak ve bundan egoları tatmin olacaksa ve bugün bundan kaygı duyulmuyorsa Dünya Tiyatrolar Günü kutlu olmasın.
Ancak Arka sokakta vicdanı, toplumsal dayanışmayı, saygıyı yanına katarak sanatı halk içinde halkla birlikte “haziran” şenliğine dönüştürenler var. Pes etmeyip, inadına tiyatro inadına ilerici ve “gerçek sanat” diyerek, sokağımızı, yaşamımızı gerici düzene teslim etmemek için her yerde ve her an “üstüne-üstüne” yürüyeceğiz.
Ve Dünya Tiyatrolar Günü kutlu olsun.
Yine sokakta, yine isyanla, yine sanatla ve yine tiyatroyla ‘’bir umudum sen de anlıyor musun?’’ diyerek bu düzene karşı çıkanlar;
Öyleyse üzüntümüzü, egomuzu, ve yas’ımızı bir kenara bırakıp, isyanla “Dünya Tiyatrolar Günü kutlu olsun” diye bağırıyoruz.
* Yunus Emre Küçükaydın
Ankara Üniversitesi DTCF Yüksek Lisans Özel Öğrencisi
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.