Sorunun muhatabı sosyalistlerdir; artık bir cevap verilmelidir. Şimdiye dek sandıktan çıkan sonuçlardan sorunun yanıtını bulmak mümkün aslında. Denebilir ki Türkiye halkı sorunun yanıtını çoktan verdi. Sadece bizimkiler durumun farkında değil. Bu tespite, sandık sonuçlarının bir başka okumasını yaparak da ulaşabiliriz. Soruları çoğaltabiliriz. Nasıl bir hayat biçiyoruz kendimize? Ruhumuzu, azmimizi, örgüt ve kadro anlayışımızı neye göre […]
Sorunun muhatabı sosyalistlerdir; artık bir cevap verilmelidir. Şimdiye dek sandıktan çıkan sonuçlardan sorunun yanıtını bulmak mümkün aslında. Denebilir ki Türkiye halkı sorunun yanıtını çoktan verdi. Sadece bizimkiler durumun farkında değil. Bu tespite, sandık sonuçlarının bir başka okumasını yaparak da ulaşabiliriz.
Soruları çoğaltabiliriz. Nasıl bir hayat biçiyoruz kendimize? Ruhumuzu, azmimizi, örgüt ve kadro anlayışımızı neye göre tanzim edeceğiz? Birleşik Sosyalist Alternatif (BSA), Birleşik Sosyalist Parti (BSP), Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) deneyimlerinden gerekli dersi almadık mı hâlâ? Bu ısrarı ve bu kendi gerçekliğimizi yok sayan hali hayra yormak mümkün mü?
Çok hayırlı olmadığı ortada. 12 Eylül sonrasında solun büyük buluşması ÖDP, birkaç seçim sonrası dağılma sürecine girdi. Tercihin Meclis’in önü değil de, içi olması sonunu hazırladı, ÖDP projesinin. Kaldı ki ÖDP bugünle kıyaslanmayacak kitleselliğe sahipti, popülerdi, cazibe merkeziydi, aydınlar, yazarlar, sanatçılar, gazeteciler üzerinde kayda değer etkisi vardı, sendikalarda, meslek odalarında gözle görülür ağırlığı bulunuyordu. İlk seçimde beklenen sonuç alınmadığı için değil tek başına, başka bir hayat kurgulanmadığından, parti programı, söylemi, hassasiyeti, örgüt ve kadro anlayışı bir başka hayata yani devrime uygun şekillendirilmediğinden sönümlendi; ayrılıklar, bölünmelerle anılır oldu.
Sonraki seçimleri örnek vermek bile gerekmez. Son yerel seçimde ÖDP ve TKP 120 bin (bu oya bazı kentlerde Halkevcilerinki de dahil) civarında oy aldı. Bu, halkın devrimcilere açık çağrısıydı bir bakıma. Ancak anlaşılamadı.
Gezi İsyanı bile bizimkilerin aklını başına getirmeye yetmedi. Gezi, solun ihtiyacının ne olduğunu gözümüze soktu, biz diğer gözümüzle sandıkları kolaçan etmeyi sürdürdük. Hep sandık merkezli düşündük, ittifaklarımızı da, düşmanlıklarımızı da olası seçimlere göre ayarladık.
Şimdi yine bir seçim arifesindeyiz. Seçime aylar kala başlayan tartışmalar hız kesmeden devam ediyor. Hadi diğer partilerin anlaşılabilir bir tarafı var da, bizimkilere ne oluyor allah aşkına! Halkevleri seçimlerde ne yapacak? Birleşik Haziran Hareketi (BHH) seçimlere girecek mi, girmeyecekse kimi destekleyecek? Ya sosyalistlerin ittifak tartışmalarında inisiyatif alma gayretkeşliğine ne demeli? CHP-HDP-BHH ittifak yapsın çağrıları, sen kime oy vereceksin geyikleri falan derken, sabah akşam seçimleri tartışır halde buluyoruz kendimizi. Biz biliriz birbirimizi, şu sıralar mebus olma hayalini kuranların hayli fazla olduğunu tahmin etmemek saflık olur.
Seçim, ittifak tartışmaları arasında neler oldu: Özgecan katledildi, İç Güvenlik Yasası Meclis’e getirildi, üniversitelerde faşist saldırılar çoğaldı, gericilik, etek boyunu tartışan adam başkanlığını fiilen ilan etti, grev yasaklandı, işçiler, öğrenciler gözaltına alındı, TMMOB Yasa’sını değiştirmek için adım atıldı, bir kadın İsmet İnönü’ye “kahpe” dedi, ÖDP üyesi gençler tutuklandı, Meclis’te muhalif milletvekilleri dayak yedi, ordu Suriye’ye girdi.
Açın bakın sosyal medyayı, Halkevleri’nden Nuri Günay’ın, “seçimlerde barajı geçmesi için HDP’yi destekleyebiliriz” şeklindeki açıklamasıyla ilgili atılan twit sayısı, üniversitelerdeki faşist saldırılarla ilgili atılandan kat be kat fazla.
Şikâyet etmemek lazım. Çünkü bu durumunun müsebbibi biziz. Ya da kimse o, elini kaldırsın.
Elbette bu satırlar, parlamenter mücadelenin külliyen reddine dâhil değildir. İç Güvenlik Yasası’nın nasıl geçtiğini hatırlamak bile, Meclis’te bir milletvekili daha fazla olmayı değil, asıl olarak sokağı zapt etmeyi arzulayan siyasi iktidarın hevesini kursağında bırakacak politik irade ve kararlılığın sergilenmesini mecburi kılıyor.
Ve yine kapısını çalacağımız mebusların varlığının önemini yadsımıyor bu satırlar. Ankara için söylüyorum: Ne zaman başımız sıkışsa Hüseyin Aygün’ü, Aylin Nazlıaka’yı, Sebahat Tuncel’i, Melda Onur’u, Levent Gök’ü, Ertuğrul Kürkçü’yü, Sezgin Tanrıkulu’nu yanımızda görmedik mi? İlla ki hepsini hatırlamam mümkün değil ama “merhaba” diyeceğimiz mebuslar her hâlükârda CHP’den, HDP’den girecek Meclis’e.
Biz başka şeyleri dert edelim kendimize. İç Güvenlik Yasası Meclis’te engellenemediğine göre, nasıl olur da teslim olmayız ve ne olur da sokağın tahkimatını sağlarız, ona bakalım.
İç Güvenlik Yasası’nın Meclis görüşmeleri sırasında dokuz Halkevci genç, Meclis’in Çankaya kapısında bildiri dağıtmak istedi, yaka paça gözaltına alındı.
Aynı gün Maltepe Üniversitesi’nde Devrimci Sağlık İş’e bağlı direnişçi 35 işçi ve DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu rektörlük binasını işgal etti. Çatıdan yaka paça aşağı indirildi işçiler.
Birkaç gün önce Ankara Seyranbağları Umut Halkevi faşistlerin saldırısına uğradı; ertesi gün mahalleli faşistlere karşı yürüdü.
Özgecan’ın katledilmesini protesto eden kadınlar Gezi İsyanı’ndan sonra belki de ilk kez Kızılay Meydanı’nı işgal etti.
Şimdi tekrar soralım. Bize ne lazım? Bizim tercihimiz ne olacak?
Hangisini tercih edeceğiz: Meclis’in önünü mü, içini mi?
Hangisini tercih edeceğiz: Meclis bahçesini mi, Maltepe Üniversitesi’nin çatısını mı?
Bu sorulara verilecek yanıt, seçimlerde nasıl oy kullanacağımızı da doğrudan etkileyecek önemdedir. Biz Seyran’ı, Kızılay’ı işgal eden kadınları çoğaltalım, selamımızı sonra çakarız.
Biz yeter ki, devrimci bir halk hareketi yaratma iradesinde bulunalım, önümüzdeki seçimlerde HDP’nin barajı aşarak ve CHP’nin daha da güçlenerek AKP’yi geriletmesi için sandık başına gitmekten erinmeyiz.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.