AKP, iktidara geldiğinden bu yana, tarım kanunlarında onlarca değişiklik yaparak sektörü yerli ve yabancı büyük tekellerin emrine hazır hale getirmeye devam ediyor. Çıkarılan onlarca kanun, yönetmelik ve genelgelerindeki temel amaç tarımda küçük köylülüğün tasfiye edilmesidir. Bu anlayışını yine tarımla ilgili çıkardığı 6537 sayılı “Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ve 31.12 […]
AKP, iktidara geldiğinden bu yana, tarım kanunlarında onlarca değişiklik yaparak sektörü yerli ve yabancı büyük tekellerin emrine hazır hale getirmeye devam ediyor. Çıkarılan onlarca kanun, yönetmelik ve genelgelerindeki temel amaç tarımda küçük köylülüğün tasfiye edilmesidir.
Bu anlayışını yine tarımla ilgili çıkardığı 6537 sayılı “Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ve 31.12 2014 tarihli ve 29222 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Tarımsal Arazilerin Mülkiyetinin Devrine İlişkin Yönetmelik” ile yeniden ortaya koymuştur. 6537 Sayılı Kanun çok ciddi incelenip tartışılarak değerlendirmeye alınması gereken bir kanundur. Deyim yerindeyse bu kanunla tarımın DNA’sı ile oynanarak, küçük köylülüğün gözüne kül üflenmek istenmektedir.
Kanunu amaç kısmında söyle deniyor. “MADDE 1 – Bu Kanunun amacı; toprağın korunması, geliştirilmesi, tarım arazilerinin sınıflandırılması, asgari tarımsal arazi ve yeter gelirli tarımsal arazi büyüklüklerinin belirlenmesi ve bölünmelerinin önlenmesi, tarımsal arazi ve yeter gelirli tarımsal arazilerin çevre öncelikli sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak planlı kullanımını sağlayacak usul ve esasları belirlemektir.”
Yine bu konunu uygulanma usul ve esasları konusunda ise; “MADDE 2 – Bu Kanun; arazi ve toprak kaynaklarının bilimsel esaslara uygun olarak sınıflandırılması, tarımsal arazi ve yeter gelirli tarımsal arazilerin asgari büyüklüklerinin belirlenmesi ve bölünmelerinin önlenmesi, arazi kullanım planlarının hazırlanması, koruma ve geliştirme sürecinde toplumsal, ekonomik ve çevresel boyutlarının katılımcı yöntemlerle değerlendirilmesi, amaç dışı ve yanlış kullanımların önlenmesi, korumayı sağlayacak yöntemlerin oluşturulması ile görev, yetki ve sorumluluklara ilişkin usul ve esasları kapsar.”
Bu amaç ve kapsamın içerisinde var olan bir takım tanımlamaları açacağız ama bir an, bu kanunu AKP iktidarı eliyle uygulanacağını da bir kenara koyarak; değerlendirecek olursak güzel bir uygulama diyebiliriz. Neden?
– ‘Arazilerin bölünmelerinin önlenmesi’
– ‘Arazilerin çevre öncelikli sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak planlı kullanımını sağlamak’ … ekonomik ve çevresel boyutlarının katılımcı yöntemlerle değerlendirilmesi…’
– ‘Verimin artırılarak, ülke ekonomisine daha büyük fayda sağlaması..’ gibi çok önemli gerekçeler gösterilmektedir.
Bu gerekçelere her türlü art niyetli anlayışlardan uzak bakıldığında birçoğunu olumlu bulmamak mümkün değildir. Bu yüzden birçok köylü, bu iyi niyetli görüntüyle aldatılarak uygulamaya dâhil edilecektir. Lakin bu iyi niyetli gibi görünen amaç ve kapsamın arkasında ciddi bir felaket yatmaktadır. Esasında arazileri birleştirerek yöresel olarak verimi daha yüksek tarım ürünleri yetiştirmek, ülkede refah düzeyini artırmak güzel şeyler.
Ama bu yeni kanun ve yönetmelikler buna hizmet ediyor mu?
Nasıl ve kimin menfaatine hazırlık yapılıyor?
Bu uygulamada kim zarara görecek?
Sorunun sosyal boyutu nasıl şekillenecek?
Bunlara baktığımızda işin rengi değişiyor.
Esasında üretimin toplulaştırılarak geliştirilmesi ve verimin artırılarak halkın lehine gelişen bir refaha erişilmesi; olması gerekendir. Tarımda toplu yapılan üretimin maliyet düşürdüğü ve verimi artırdığı bir gerçektir. Bu yüzden küçük parça arazisi bulunan geniş köylü kitlesinin üretimini birleştirmesi yoluyla birlikte toplu üretim yapılması halkın faydasınadır.
Ama bu iş, tüm varlıkları, geçim kaynakları küçük arazileri olan, küçük köylülerin arazilerine göz koymak, arazilerini ellerinden alarak, büyük firmalara aşırı kar yapmalarına alt yapı hazırlamak için yapılmaması gerekir. Küçük köylüler, tarım üretiminden dışlanmadan, üretimi toplulaştırarak maliyeti düşürmek ve verimi yükselterek ülkede halkın yaşam seviyesini, refahını yükseltmek oldukça gereklidir. Yıllardır bunun uygulanamadığı, iktidarların bu minvalde konuşmalarına rağmen bir gelişme sağlayamadıkları için ülke tarımı bu hale gelmiştir.
AKP iktidarı, 50 dönümün altında arazisi olan, geniş bir küçük köylü kitlesine sahip Türkiye’de tarımı kendi dinamikleri içinde değerlendirerek geliştirme, üretimi toplulaştırarak verimi artırma yerine, mülkiyeti toplulaştırarak geniş köylü kitlelerinin mülksüzleşmelerine, tarım dışına atılmalarına neden oluyor.
Dünyada başka ülke halklarının uzun yıllar süren mücadele ve çalışmalarla ortaya çıkardıkları evrensel uygulamalar haline gelen birçok sonuçla hiç ilgilenmeyen AKP; içinde rant olan konular olunca hemen ‘AB süreci’ ve diğer ülke gelişmelerine sarılıyor. Bu anlayışla tarımda yapılacak değişikliklerle olacak üretim artışları, halkımızın refahını artırma yerine, büyük tekellerin karlarını artırmalarına neden olacaktır. Bu uygulamalar halkımıza, geçim sıkıntısı çeken köylülere hizmet etmekten çok, sanayi üretiminde birikim hızını düşüren, yerli ve yabancı büyük tekellerin sermaye birikimlerini tarım alanlarında, mülksüzleştirme yoluyla temin etmelerine hizmet etmeyi amaçlıyor.
Kanunda bu yeni uygulamaların bel kemiğini şu üç ana konu oluşturuyor
-Asgari tarım arazisi
-Yeter gelirli tarım arazisi
-Ekonomik bütünlüklü tarım arazi
“Asgari tarımsal arazi büyüklüğü, bölge ve yörelerin toplumsal, ekonomik, ekolojik ve teknik özellikleri gözetilerek Bakanlık tarafından belirlenir. Belirlenen asgari büyüklüğe erişmiş tarımsal araziler, bölünemez eşya niteliği kazanmış olur.
Asgari tarımsal arazi büyüklüğü; mutlak tarım arazileri, marjinal tarım arazileri ve özel ürün arazilerinde 2 hektar, dikili tarım arazilerinde 0,5 hektar, örtü altı tarımı yapılan arazilerde 0,3 hektardan küçük belirlenemez. Bakanlık asgari tarımsal arazi büyüklüklerini günün koşullarına göre artırabilir. Tarım arazileri Bakanlıkça belirlenen büyüklüklerin altında ifraz edilemez, hisselendirilemez,…”
Kanun, yukarda belirtilen miktarlarının altında bölünmelerde arazinin ekonomik ve rasyonel olarak kullanılamayacağını ileri sürülerek bu madde ile tahıl ve çeşitli tarım ürünleri üretilen arazilerin asgari büyüklüğü 20 dönüm, dikili arazilerde (bağ-bahçe) 5 dönüm, örtü altı (sera) arazilerinde 3 dönüm olarak belirleniyor. Bu büyüklüklerin altında bölünemiyorlar.
Bu uygulamayla asgari tarım arazi miktarlarını altında kalan araziler ne olacak? 20 dönümün altında araziler toplam arazilerin yüzde 17’si kadardır. Toplam tarım arazisi 24.milyon hektar olarak düşününce 3 milyon hektar arazinin ‘asgari tarımsal arazi’ büyüklüğünün altında kalacağıdır. İktidarın amacı, bu büyüklükte tarım arazisi bulunan çiftçilerin, arazilerini toplulaştırma uygulamalarıyla oluşturacağı belli değerler üzerinden alınıp satılarak arazilerin büyütülmesini sağlamak. Ya da kamulaştırma yöntemiyle alıp satmak.
Kaç kişi bu uygulamalardan olumsuz etkilenecek? Bu uygulamadan etkilenecek çiftçi sayısı ise ortalama 1 milyon civarında çiftçi ailesidir. Bu kanuna göre bu kategoriye giren çiftçiler, ya arazilerini başka bir çiftçinin arazisini büyütmesi için satacak, ya kendileri alacaklar bu da olmazsa kamulaştırma yoluyla denkleştirilecekler.
Bu durumda köyde yaşamayan az bir miktar arazisini veya ilgilenemediği miras ortaklıklarını değerlendirmeyen sınırlı sayıda insan için faydalı olabilir. Arazisini satarak değerlendirebilir. Bunlar zaten tarım dışı kalmış, üretken olmayan kesimler.
Bu gurupta bulunanların ana gövdesini oluşturan çiftçiler ise biraz hayvancılık, 5-10 dönüm arazisinde biraz çiftçilik yaparak yaşayan, başka meslekleri olmayan, köyden başka bir yerde yaşamayı planlamayanlardan oluşmaktadır. Bu uygulamaların mağduru da bunlar olacaktır. Sayıları 1 milyon çiftçi ailesi yani yaklaşık 4 milyon kişidir.
“Yeter gelirli tarımsal arazi büyüklüğü”
“MADDE 8/A – İl ve ilçelerin yeter gelirli tarımsal arazi büyüklükleri bölge farklılıkları göz önünde bulundurularak bu Kanuna ekli (1) sayılı listede belirlenmiştir. Tarımsal araziler bu Kanuna ekli (1) sayılı listede belirlenen yeter gelirli tarımsal arazi büyüklüklerinin altında ifraz edilemez, bölünemez. Tarımsal arazilerin bu niteliği şerh konulmak üzere Bakanlık tarafından ilgili tapu müdürlüğüne bildirilir. Yeter gelirli tarımsal arazi büyüklüklerinin hesaplanmasında, aynı kişiye ait ve Bakanlıkça aralarında ekonomik bütünlük bulunduğu tespit edilen tarım arazileri birlikte değerlendirilir. Yeter gelirli tarımsal arazilerin ekonomik bütünlüğe sahip olmayan kısımları Bakanlığın izni ile satılabilir…”
Ekli (1) sayılı listede her il ve ilçeye göre belirlen ‘Yeter gelirli arazi büyüklüğü’ bölgesel yüzeysel yapılan değerlendirmelere göre, 4 kişilik bir ailenin geçinebileceği gelir düzeyine göre hesap edilmiş. Her il ve ilçeye göre sulu, kuru, dikili ve örtü altı yeterli tarım arazisi tespit edilmiş. Bu yüzden, her il ve ilçeye göre farklılık içeriyor. Mesela Adana’nın Seyhan ilçesinde 50 dönüm sulu, 120 dönüm kuru iken, Adananın Tufanbeyli ilçesinde sulu 95 dönüm, kuru 175 dönüm olarak tespit edilmiş.
Yeter gelirli tarım arazileri, arazi gelirine göre tespit edilince, verimi az olan yerlerde arazi miktarı daha çoğalıyor. Sulu arazi 50-100 dönüm arasında değişiyor. Kuru arazi 120-200 dönüm arasında değişiyor. Dikili arazi (Bağ- bahçe)10 dönüm sabit ve örtü altı (sera) 3 dönüm sabit olarak tespit ediliyor. Bu durumda verimi az olan arazinin miktarı çok oluyor. Tufanbeyli dağlık olması nedeniyle arazi verimi düşük, hem de arazi sınırlı ve küçük parçalardan oluşuyor. Bu rakamlara göre bu tür ilçelerdeki köyler, arazi toplulaştırıldığında daha çok etkileneceklerdir.
Yeterli tarım arazisine takılacak arazi miktarı ülkedeki tarım arazilerinin yüzde 33 kadardır. Yani 50 dönümün altındaki arazi miktarı 8 milyon hektar civarındadır. Yine ülkede 50 dönümün altında arazi sahibi kişi sayısı toplam çiftçinin yaklaşık yüzde 65’i civarındadır. Bu da yaklaşık 2 milyon çiftçi ailesi demek oluyor.
AKP siyasetçileri, teorisyenleri, bürokratları tarımda bu uygulamaları gelişmiş dedikleri emperyalist ülkeler (ABD ve AB) örnek göstererek meşrulaştırmaya çalışmaktadırlar. Örnek gösterdiği ülkeler gelişmelerini birçok aşamada tamamlamış; kendi iç dinamikleriyle gelişmelerini sürdürmektedirler. Mesela İngiltere de ortalama tarım işletmesi büyüklüğü 238 dönüm, ABD’ de 175 dönümdür. Türkiye de ise bu 59 dönümdür. 200 yıla yakın bir süreçte, sanayisinin de gelişmesine bağlı olarak tarımın sanayileştiği büyük tekelci ülkelere bakarak, Türkiye’deki tarımı tepeden dizayn etmeye çalışmak, tarım alt yapısını tahrip etmek anlamına gelmektedir.
Mutlaka diğer ülkelerin gelişmelerinden öğrenilecek çok şey vardır. Lakin her ülkedeki üretim ve gelişim dinamikleri aynı değildir. Kopyalama yoluyla yapılacak bu tarz uygulamaların yaratacağı sosyal sorunları kim çözecek? AKP küçük çiftçiye sen tarımda verimli olamıyorsun, tarım alanından çekil, küçük arazilerini birleştirelim, büyük firmalar gelsin daha verimli üretimler yapsınlar, karlarını artırsınlar diyor. Peki, oradaki çiftçi ne olacak? Bu uygulamada bu çiftçinin menfaati ne olacak? Yaşamında bir iyileşme olacak mı? Bunlar olmayacaksa kandırılmadığı müddetçe, küçük çiftçinin AKP’nin bu uygulamasını desteklemesi için hiçbir nedeni bulunmamaktadır.
MADDE 8/K – Bakanlık, yeter gelirli tarımsal arazileri ekonomik, ekolojik ve sosyal açıdan azami oranda verimli kılmak ve yeter gelirli tarımsal arazi büyüklüğünü artırmak için gerekli tedbirleri alır. Ayrıca; … Bu Kanunun uygulanması ile ilgili olarak, ihtiyaç duyulması hâlinde, yeter gelirli tarımsal arazi büyüklüğünün altındaki tarımsal arazileri yeter gelirli tarımsal arazi büyüklüğüne çıkarmak veya mülkiyetten kaynaklanan ihtilafları gidermek amacıyla kamulaştırma, alım ile satım işlemleri Bakanlığın talebi üzerine Maliye Bakanlığınca ilgili mevzuatına göre yerine getirilir. Kamulaştırma ve alım işlemleri gerektiğinde Hazineye ait taşınmazların trampası suretiyle de yapılabilir.”
AKP’nin tarımda tam bir tekelleşme isteği her haliyle gizlenemiyor. Yukarıdaki Tarım Bakanlığının yeterli gelirli tarım arazilerinin daha da büyütülmesi için gerekli tedbirlerin almasından dem vuruyor. Uygulama hiçte öyle sadece kanunlar yazmakla olmuyor. İçinde yoğun sorun ve haksızlıklar barındıran böylesi bir kanunu uygulamadan yeni büyüklük ve görevler tanımlamak niyetlerini gizleyememelerinin sonucudur.
‘İhtiyaç duyulması halinde’ ne demekse? Kimin neye ihtiyaç duymasından bahsediliyor. Bu tanım ‘yönetenin isteğine göre’ anlamına gelir. Küçük arazileri, yeterli tarım arazisi büyüklüğüne çıkarmaktan bahsediyor. AKP böyle muğlâk maddeler yazarak, ihtiyaç duyulmasını sağlayarak istediği arazileri birleştirme ve gerekli rant enstrümanlarını yaratma konusunda elini güçlendiriyor.
Kamulaştırma, satın alma, satma yetkileriyle donatılmış bir AKP bu uygulamayla bütün rant alanlarını yandaşlara bağlar. Üstelik bunları hazine arazileriyle trampa etme yetkisini elindeyken kıymetli hiçbir kamu arazisi bırakmaz.
Henüz yayınlaşmamış olan toplulaşma yönetmeliğini inceleyince bu meseleler daha iyi aydınlanacak olmasına rağmen, AKP’nin elinde yeni büyükşehir olmuş illerdeki uygulamalarla birlikte düşünüldüğünde bu işlerin peşinin bırakılmaması, şimdiden halkın kandırılmasını önlemek için bilgilendirilmesine başlanması gereklidir. Büyükşehirlerin Türkiye’nin üçte ikisini kapsadığını göz önünde bulundurursak ve buralardaki köylerin mahalle haline dönüştürüldüklerini, otlak mera ve köy tüzel kişiliğine ait olan malların tamamını belediye kontrolüne geçeceğini bu kanunla birlikte düşünürsek; gerçekten de ülkeyi ciddi bir felaketin beklediğini görebiliriz.
MADDE 7 – 5403 sayılı Kanunun 17. maddesinin altıncı ve dokuzuncu fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Bakanlık, gerekli hâllerde asgari tarımsal arazi büyüklüğünün altındaki tarımsal arazileri toplulaştırabilir veya bu Kanun kapsamında değerlendirmek üzere kamulaştırabilir. Toplulaştırma uygulamalarında, tahsisli araziler asgari tarımsal arazi büyüklüğünün altındaki araziler ile birleştirilerek asgari büyüklükte yeni tarımsal araziler oluşturulabilir. Bu suretle oluşturulan araziler; öncelikle toplulaştırma veya kamulaştırma konusu olan arazi maliklerine, bu kişiler satın almadığı takdirde, yeter gelirli tarımsal arazi büyüklüğünde tarım arazisi bulunmayan yöre çiftçilerine rayiç bedeli üzerinden Bakanlığın talebi üzerine Maliye Bakanlığınca ilgili mevzuatına göre doğrudan satılır.
Görüldüğü gibi tartışmasız tüm yetkiler AKP’nin elinde. İstediğini, gerekli görürse birleştirip toplulaştırabiliyor. İstediğini satabiliyor ve istediğini de kamulaştırabiliyor.
Ekonomik bütünlük ise, aralarında 10 km. mesafe bulunan arazileri kapsıyor. Yani yukarıdaki ‘Asgari Tarım Arazisi’ ve ‘Yeter Gelirli Tarım Arazisi büyüklükleri 10 km alan içinde değerlendiriliyor.
Arazilerin mülkiyetlerinin toplulaştırılması bununla da kalmıyor. AKP iktidarı eliyle 31.12.2014 tarihinde resmi gazetede yeni bir yönetmelik yayınlandı.
“Tarımsal arazilerin mülkiyetinin devrine ilişkin yönetmelik”
Bu yönetmeliğe göre, arazi büyüklükleri yukarıdaki kıstaslara uymayan tarım arazilerinin tapularına, satış ve miras intikallerine engel olacak şekilde şerh düşülmüştür. Bundan böyle miras intikalleri ve tabu devir işlemleri yapılırken; ‘Yeter Gelirli Tarım Arazileri’ ve ‘Asgari Tarım Arazileri’ miktarları göz önünde bulundurulacaktır.
Bu yönetmelik intikalleri yapılarak paylaşılmamış veya paylaşılacak olan miras arazilerini yakından ilgilendirmektedir. Bundan böyle intikal yapılan araziler büyüklükleri göz önünde bulundurularak paylaştırılacak, küçük parçalara bölünemeyeceklerdir. Yerel düzeyde oluşturulan bir arazi değerlendirme kurulu marifeti ile arazilerin fiyatları tespit edilerek değerlendirilecektir
Miras arazileri yeterli büyüklükte değilse, mirasçılar arasından tespit edilecek bir,
– Ehil mirasçıya devredilecek (Belirlenen değer üzerinden diğer mirasçıların payları, ödenerek)
– Ehil mirasçı yoksa mirasçılar tarafından kullanım ortaklığına dönüştürülecek
– Bu yapılamazsa miras arazisi, kurulacak bir şirket vasıtası ile mirasçılar tarafından işletilecek.
– Bütün bunlarda olmazsa, satılarak veya kamulaştırılarak mirasçıların payları ödenecek.
Burada belirttiklerimizin dışında birçok teknik detayı olan bu yönetmeliğin esas teması arazilerin toplulaştırılmasıdır.
Geçmiş yıllarda, tarım arazilerinin miras intikallerinin önündeki bürokratik engeller ve yüksek vergi ve harçlardan dolayı intikallerini yaptıramayan köylüler, şimdide işledikleri satmak ya da almak durumu ile karşı karşıya kalacaklardır. Ya da birçok masraf ederek şirket kuracaklardır.
İntikali yapılamayan miras arazileri miktarı konusunda resmi bir istatistik bulunmuyor. Ancak tarım il ve ilçe müdürlüklerinde ÇKŞ sistemine kayıtlı olmayan arazilerin toplamının yaklaşık 9 milyon hektar olduğunu, bunun 2,7 milyonunu hazine arazisi olduğu biliniyor. Dolayısıyla yaklaşık 5-6 milyon hektarının da intikali yapılmamış arazi olduğu anlaşılmaktadır.
Bu kanun ve yönetmelik çerçevesinde AKP iktidarının kontrol edip düzenleyeceği arazi 10 milyon hektar civarındadır. Buna meralar ve hazine arazilerini de dâhil edersek, AKP’nin elinde devasa bir rant alanı olduğunu göreceğiz. Şu an kimsenin pek fazla dillendirmediği bu uygulamalar başlayınca işin şekli daha iyi anlaşılacaktır.
AKP iktidarı bu güne dek tarımda uyguladığı birçok değişikliği ilgili kesimleri bilgilendirmeden uygulamaya koydu. Muhataplarıyla tartışma ve değerlendirme yapmadı.
Uygulama başlayınca canı yanan köylüler çeşitli mücadele yöntemleriyle tepkilerini dile getirdiler. Son birkaç yıldır bu tepkiler HES iptallerinde, turistik arazi ve zeytinlik acele kamulaştırmalarında kendini gösterdi. Ama esas olarak tarımsal arazilerin durumu ile ilgili uygulamalar, kanunlar uygulanmaya başladıktan sonra tartışma bilincine girdi. Bu durum AKP’nin ‘kanun var, hukuka karşı gelinmez, bağımsız yargı karar’ verdi gibi şekilsel savunmalarla kendini kurtarması ile etkisini azaltmıştır.
Bu yüzde önümüzdeki en az 5 yılı kapsayacak bu arazi toplulaşma uygulaması için şimdiden girişimlerde ve bilgilendirmelerde bulunulması gerekmektedir. Öncelikle çiftçilerin bilgi edinmesinin sağlanması hususunda ilgili tüm güçlere görev düşmektedir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.