Bu köşeyi takip edenler bilir; yeri geldikçe AKP iktidarının Türk dış politikasını kendi iç politikasının bir uzantısı haline getirdiğinden vahim bir sorun olarak bahsederim. AKP, iç ve dış politika arasındaki ayrım çizgisini ortadan kaldırmıştır. Bu durum ülke için son derece tehlikeli ve sakıncalıdır. Vahamet tablosu, hükümetin “Şah Fırat” adını verdiği operasyonun iktidar ve muhalefet arasında […]
Bu köşeyi takip edenler bilir; yeri geldikçe AKP iktidarının Türk dış politikasını kendi iç politikasının bir uzantısı haline getirdiğinden vahim bir sorun olarak bahsederim.
AKP, iç ve dış politika arasındaki ayrım çizgisini ortadan kaldırmıştır. Bu durum ülke için son derece tehlikeli ve sakıncalıdır.
Vahamet tablosu, hükümetin “Şah Fırat” adını verdiği operasyonun iktidar ve muhalefet arasında yol açtığı karşıtlık vesilesiyle bir kez daha ortaya çıktı.
Aslında olan şuydu:
İktidar, bir milli felakete dönüşmüş olan Suriye politikasının kendisini sürüklediği açmazın karşısında çareyi, savunamadığı Süleyman Şah Türbesi’ni tahliye etmekte buldu.
Her yönüyle irrasyonel olan Suriye politikasının çöküşü iktidarı sonunda rasyonel davranmaya mecbur bırakmıştır.
Her adımında ölçüsüz riskler alınmış bu politika, sahibini artık risk alamaz hale getirmiştir.
Nihayetinde doğrudur, hukuken Türkiye toprağı olan 10 dönümlük bir arazi parçası, onu koruyan askerlerin güvenliği sağlanamadığı için IŞİD’e terk edilmiştir.
Bu durumun övünülecek bir yanı yoktur.
Bilakis, başların öne eğilmesi gerekir.
AKP iktidarı, ideolojik, politik, askeri ve sair nedenden ötürü Suriye ve Irak’ta karşı karşıya gelmek istemediği IŞİD’le Türkiye’de savaşmayı göze alsa idi, 38 askeri o vatan toprağından yine çekmek zorunda kalacaktı.
Sahadaki tüm aktörlerin bilgisi ve zımni kabulü dahilinde cereyan etmese zayiatsız kotarılması mümkün görünmeyen bir tahliye operasyonuydu bu… Ama iktidar bunu büyük bir tantana içinde kahramanlığa tevil etmeye çalıştı.
Muhalefet de tam tersini yaptı.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, “Ne zamandan beri kaçmak kahramanlık oldu?” diye sordu…
MHP lideri Bahçeli, “Türk vatanının koparılamaz bir uzantısı korkakça yüzüstü bırakılmıştır” dedi.
Pazartesi günkü gazetelerin birinci sayfa manşet başlıkları Türkiye’nin içindeki kutuplaşmanın sınır aşmış halini yansıtıyordu…
İktidar gazeteleri, “Bayrak inmedi”, “Bayrak inmeden bayrak dikildi”, “Dünya saygı duruşunda”, “Süper operasyon” başlıklarıyla çıktı.
Farklı muhalif eğilimlerdeki gazeteler ise “Sahte zafer, şanlı tahliye”, “Süleyman Şah’ın altında kaldılar”, “Koruyamadık, başarıyla terk ettik”, “Yeni Osmanlı hayali çöktü” dedi…
<=”” a=””>/>Bahçeli, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özel’e, “Harbiye’de vatan konusu işlenirken dersi mi kırdın” diye, görülmemiş bir sertlikle yüklendi.
AKP’nin iç ve dış politikayı birlikte mikserden geçirmesinin sonucu budur işte…
AKP’nin iç politikası neyse, dış politikası da odur: “Yurtta İslamcılık, cihanda İslamcılık”…
Bu durumda iktidarın İslamcı iç politikasına muhalefet edenlerden aynı çizgideki dış politikası karşısında sözde “milli menfaatler” adına izafi ve nüanslı bir eleştirel tutum almalarını beklemek abestir.
İçerideki İslamcı ve otoriter rejim ile Sünni muhafazakar toplum mühendisliği projelerinin Suriye’deki devamı, Esad rejimini yıkıp Müslüman Kardeşler’i iktidar yapmak için iç savaş örgütlemek olmuştur. Bu Sünnici, sözde neo-Osmanlıcı ve İslamcı dış politikanın, Türkiye’de bizatihi iktidar tarafından körüklenen kutuplaşmayı daha da derinleştirip ülkenin içiyle dışını birlikte yönetilemez hale getirmekten başka bir nihai sonuca hizmet etmesi beklenemez.
Çökeli çok olmuş Suriye politikasını eleştiren muhaliflerin “Esedçi”, dört parmak işareti yapmayanların “darbeci” ve genel manada Ortadoğu politikasına itiraz edenlerin de “İsrailci” diye suçlandığı bir ülke burası.
Dış politikasını eleştirenlere karşı da her fırsatta kutuplaştırıcı nefret dili kullanan bu iktidar, geniş tabanlı birlik ve dayanışmaya ihtiyaç duyduğu durumlarda arkasında kendi fanatik seçmeninden başkasını bulamıyorsa, “Nerede yanlış yaptım?” diye biraz durup düşünmelidir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.