Paul Lafargue, hepimizin malumu, “Tembellik Hakkı”nın yazarı. Geçtiğimiz günlerde Patika Kitap, Lafargue’ın 1887 senesinde Fransız İşçi Partisi’nin yayın organı Le Socialiste’te yayımlanan Sermaye Dini[1] manifestosunu Türkiyeli okuyucuyla buluşturdu. Marx’ın damadı olmasının çok ötesinde Fransız sosyalist hareketinin önemli isimlerinden olan Lafargue, 19.yy’ın sonunda kaleme aldığı çalışmalarında işçi sınıfı için anlaşılır olma kaygısının alamet-i farikasını bugün de […]
Paul Lafargue, hepimizin malumu, “Tembellik Hakkı”nın yazarı. Geçtiğimiz günlerde Patika Kitap, Lafargue’ın 1887 senesinde Fransız İşçi Partisi’nin yayın organı Le Socialiste’te yayımlanan Sermaye Dini[1] manifestosunu Türkiyeli okuyucuyla buluşturdu. Marx’ın damadı olmasının çok ötesinde Fransız sosyalist hareketinin önemli isimlerinden olan Lafargue, 19.yy’ın sonunda kaleme aldığı çalışmalarında işçi sınıfı için anlaşılır olma kaygısının alamet-i farikasını bugün de konuşmanın kıymetli olduğu kanısındayım. Lafargue “Sermaye Dini” kitabında, ücretli çalışanların önüne sergüzeşt, düşsel bir yol haritası çıkarmasa da bir vodvil sahneler gibidir.
Uzlaşmaz bir kinayeli retoriğe sahip olan Lafargue, kapitalizmi, yapılandırılmış bir öz çıkar olarak tahlil eder. Sermaye bir dindir, üstelik geleneksel dinin yerine geçen ve geleneksel dinlerin temsilcileri tarafından da büyük iştahla sahiplenilen. Bu dertle Lafargue’ın din ile bilimi yakınlaştırmaya, ortak meskun mahaller yaratmaya kalkışanlara açtığı savaş, büyük coşkuyla alkışlanmayı hak ediyor.
Yeni din, sermaye dininin, “kutsal öğretilerinin” amentü gibi ezberlendiği, bu ezberin tüccarlar, politikacılar, bürokratlar tarafından, ücretlilerin sefaletinde okutulduğu bir “kutsal kitap.” Burada ayrıcalıklı, zengin sınıfın günahkârlığının aşılamaz korkusu, acımasız baskıya dayanıklılığıyla, mutluluğu diğer dünyaya bırakmayan belagatiyle, işçiyi kan uykusundan uyandırabilme gücüne sahip oluşuyla sosyalizm olarak gösteriliyor.
Yoksulluktan gelip sefalete giden ücretli işçi, yurt, sınır, renk, cinsiyet tanımaz enternasyonel tanrı, sermayeyle atölyenin eşiğinde, özgürlüğünü verdiği sırada tanışır. Tanrı, sermayedir diyen Lafargue, her “yaratıcı” gibi sermaye tanrının da seçilmişlerini sıralar; patronlar, kapitalistler, rantiyeler. İbadeti çalışmak olan ücretli için özgürlüğü, iradesi çileli çalışma koşullarına teslim edilir. Sermaye tanrı aristokratlara, burjuvalara, bürokratlara karşı hezeyana izin vermektense, isyan etmektense, ücretli çalışanlara acılara katlanmayı öğütler.
Distopik hakikat şu ki, sermaye tanrının “seçilmişlerinin” yaptığı her şey adaletli ve iyidir; onun çıkarlarını zedeleyen her faaliyet suçtur ve cezalandırılması gerekir. Onlar, hukukun, kendi güçlerinden üstün olup olmadığını tartışmaz; sermayeyi elinde bulundurdukları için tüm haklara sahip oldukları cüretiyle yaşarlar.
Yazarın tabiriyle kapitalist baskısının ücretliyi gölgesi gibi gecekondusuna kadar takip ettiği bir tahakküm anlaşması gibidir hayat. Lafargue bunu o kadar büyük bir keskinlikle tarif eder ki, meyve vermeyen bir ağacın sökülmesi, yakılması kadar dolaysız bir sömürü ilişkisidir bu. Ondandır ki, bu çatışmada artık kar getirmeyen bir işçi açlığa mahkum edilmelidir. İsyan eden işçi, kurşunlanmalıdır. Lafargue kapitalizmin bu vahşi kararlılığını, fanatik liberter olan bir kapitalistin de, hayırsever ilan edilmiş bir patronun da çok çalmak, az geri vermek en önemlisi de işsizin açıklıktan ölme hakkını koruma yükümlülüğü taşımasıyla ifade eder.
Ultima Verba[2]
Yazar, “seçilmişlere” tabiiyet ilişkisi içinde kurduğu ücretlileri, kitabın sonuna doğru bu kötücül rıza ilişkisinden çıkarıyor. Gök kubbeyi omuzlarında taşımakla cezalandırılmış ücretlilerin, esaretin, tabiiyetin yıkıcısı olarak yeniden oyuna girebileceği, komünizmin toplumun kanunu olduğu zamanın müjdesi, umudu veriliyor. Yine Sermaye tanrısı, tüm kitap boyunca spekülatif, kışkırtıcı bir şekilde güçlendirdiği “seçilmişlerinin” tam bir budala olduğunu sonunda itiraf ediyor. Servetleri, sermayeleri ellerinden alındığında, rekabet ilişkilerine yenik düştüklerinde, tanrının zenginliklerini geri vermeme ihtimaline karşı ona seslenişleri şöyle duyuluyor;
“Yabani tanrı, kör tanrı, deli tanrı! Sonunda zenginler gözlerini açacak ve uçurumun kıyısında kaygısız ve şuursuzca yürüdüklerinin farkına varacaklar korkusu ile ürküp gardını al, seni uçurumdan atmaları ve seni silmek için komünistlere el vermeleri korkusu ile titre”[3]
[1] Paul Lafargue. Sermaye Dini. Çev. Mehmet Atala. İstanbul: Patika Kitap. 2015.
[2] Son Söz/ Bitmezden Önce/Son Söz Yerine
[3] Paul Lafargue. Sermaye Dini. Çev. Mehmet Atala. İstanbul: Patika Kitap. 2015, s. 64.