Amerika’da akciğer nakli, tek ciğer 561 bin dolar, çift ise 797 bin dolar. Kampanya yapmışlar yani, bir alana ikincisi yüzde 50 indirimli. Aynı hastaya hem kalp hem akciğer naklinde ise resmen “damping” var, 1,79 milyon dolar yerine sadece 1,15 milyon dolar. Açık kalp ameliyatı 325 bin dolar İnsanlar yabancı bir ülkedeyken ufak tefek sıkıntılar için […]
Amerika’da akciğer nakli, tek ciğer 561 bin dolar, çift ise 797 bin dolar. Kampanya yapmışlar yani, bir alana ikincisi yüzde 50 indirimli. Aynı hastaya hem kalp hem akciğer naklinde ise resmen “damping” var, 1,79 milyon dolar yerine sadece 1,15 milyon dolar. Açık kalp ameliyatı 325 bin dolar
İnsanlar yabancı bir ülkedeyken ufak tefek sıkıntılar için bilmedikleri bir sağlık sisteminin içine girmekten imtina ederler. Küba’dan dönmemize 2-3 gün kala bizim Ali’nin diş ağrısı dayanılmaz bir noktaya gelince artık hastanenin yolunu tutmak durumunda kalmıştık.
Havana’da, CIA tarafından organize edilen Pinochet darbesinde öldürülen Şili devlet başkanı ve aynı zamanda tıp doktoru olan sosyalist Salvador Allende’nin adını taşıyan Policlinico Salvador Allende’ye gittik yakınımızda olduğu için. Hastane binası, Havana’daki çoğu bina gibi, biraz “bakımsız”. Özel hastanelerdeki kaliteli sağlık hizmetinin olmazsa olmazı olan deri koltuk takımları yok, insanlar son derece rahatsız tahta sandalyelerde oturuyorlar. Pahalı yağlı boya tablolar da olmadığından duvarlar biraz yavan kalmış, düz mavi badanadan ibaret, bakılacak gibi değil. Hemşireler ve diğer sağlık personeli hiç prezentabl değiller, kendimizi güzellik yarışmasındaymış gibi hissetmiyoruz. DVD’li, fotoğraf albümlü, şampanya patlatmalı doğumhane paketleri de yok. Ömrü hayatımda böyle geri kalmış bir ülke ne gördüm ne duydum. İşte bunlar hep sosyalizm.
* * *
Bir an kendimi Enginar Dıç gibi hissettim. Neyse..
Efendim, sosyalist ülkeler vatandaşlarına koşulsuz, ücretsiz ve eşit olarak sunduğu sağlık hizmetleriyle bilinirler. Bunun sonucu olarak, “bazı” ekonomik göstergelerde batı ülkelerinin altında yer alsalar da, “her türlü” sağlık göstergesinde çoğu batı ülkesinin üzerindedirler. Mesela bugün Küba’da yaşam beklentisi, içilen onca puro ve roma rağmen, Amerika’dakinden yüksektir; 1000 canlı doğumda görülen bebek ölümleri de Amerika’dan düşüktür. Ölümler içinde kansere de yüzde olarak Amerika’dan daha az rastlanır. Vesaire.
Üstelik yukarıdaki kıyaslama Galatasaray ile Pendikspor kıyaslamasıdır; bir yanda süper güç Amerika diğer yanda da “geri kalmış” küçücük bir ada ülkesi. Küba, elma ile elmayı kıyasladığımızda, Haiti, Jamaika, Dominik Cumhuriyeti gibi ülkelere açık fark atmaktadır. Yine de batı medyası, düzenli aralıklarla, sosyalist sağlık sistemini veya devletin ucuz/bedava sunduğu (İskandinav ve benzeri) modelleri “Evet sağlık ucuz/bedava ama işte kalitesiz, verimsiz ve hantal” ya da “Eşit ama millet 3 ay sonraya gün alıyor; doktor sayısı, oda ve ekipman yetersiz” diye eleştirmekten geri kalmaz. Sistem sosyalist sağlık modelini size öyle bir anlatırlar ki sanırsınız matkapla kanal tedavisi yapıp kerpetenle diş çekiliyor sosyalist ülkelerde.
Bakalım biz Havana’da neyle karşılaştık.
* * *
Hastaneden içeri girmemizle diş doktorunun odasında Ali’nin sedyeye yatması arasında geçen süre 2,5 dakikaydı; yazıyla, iki buçuk dakika. Bırakın 3 ay sonraya gün almayı, 3 dakika bile beklemedik. Biz geldiğimizde odadan bir hasta çıkıyordu zaten, o çıkınca doktor sırada kimse olmadığı için direk bizi aldı. Hani konunun uzmanı değilim tabii ama Türkiye’de bir dişçiye gittiğimde gördüğüm her türlü ekipman burada da var. Kontrolden sonra “20 yaş dişi çok kötü çıkmış ve kesilmesi gerekiyor. Şimdi geç oldu, yarın gelin ameliyat yapalım” dedi doktor. Ali de 2 gün sonra gideceğimiz için şimdilik ağrıyı kesmesini istedi. Ağrı kesici bir iğne yapıp, gidene kadar kullanmalık ilaç için de reçete yazdı.
Küba’da sağlığın ücretsiz olduğunu biliyoruz ama herhalde kendi vatandaşına ücretsizdir, zengin turistlere de bedavaya hizmet vermezler herhalde diye düşündüğümüz için elimizi cebimize atıp “Ne kadar vermemiz gerekiyor” diye sorduk. “Yok, ne parası” dedi. Sanki hiç belli olmuyormuş gibi “Biz turistiz ama” dedik. “Olsun fark etmez” dedi. Birbirimize bakıyoruz böyle mal gibi. Genç bir çocuk, iyi çalıştı, para da istemiyor; bari dedik Türk usulü “Hadi al al” diye alttan 3-5 bir şeyler sıkıştırmaya çalıştık çocuğun avucuna avantadan. Bizdeki bıçak parası hesabı. “Yok olmaz öyle şey” filan diye akşam da geç olduğundan ittire ittire çıkardı bizi odadan. Hani sorsalar, Küba’da doktorlar/öğretmenler çok fakirdir, 3-5 dolara muhtaçtır. Duy da inanma.
Elimizi kolumuzu sallaya sallaya geldiğimiz hastaneden, tedavimizi olup elimizi kolumuzu sallaya sallaya çıktık. Para almayı geçtim, kimlik ya da pasaport dahi sormadılar, herhangi bir belgeye imza bile atmadık, sıfır bürokrasi (Amerika’da ameliyattan önce 35 sayfa form doldurtup 27 tane imza alıyorlar, 45 dakika sürüyor). İşte bunlar da hep sosyalizm aslında ama gelin görün ki bekleme salonunda deri koltuklar ve duvarda yağlı boya tablolar yok maalesef.
* * *
Amerika’dan çarpıcı birkaç rakam paylaşmak istiyorum.
Allah korusun erken doğum yaptınız, 7 aylık. Doğum, çıkan komplikasyonların kontrol altına alınması, hastane masrafları, laboratuvar ücretleri, ilaçlar ve 50-60 günlük kuvözde bakımın bedeli yaklaşık 1 milyon dolardır.
Bağırsak nakli, malum biraz ‘lüks’ bir ameliyat, 1.2 milyon dolar. Kalp nakli 990 bin dolar. Akciğer nakli, tek ciğer 561 bin dolar, çift ise 797 bin dolar. Kampanya yapmışlar yani, bir alana ikincisi yüzde 50 indirimli. Aynı hastaya hem kalp hem akciğer naklinde ise resmen “damping” var, 1.79 milyon dolar yerine sadece 1.15 milyon dolar. Açık kalp ameliyatı 325 bin dolar.
Anjiyo 72 bin dolar, biraz daha “cazip”, tam ayağını yorganına göre uzatanlara göre bir operasyon. Yani lüksüne kaçıp illaki nakil yaptıracağım ya da kalp ameliyatı olacağım demiyorsanız anjiyo olup stent taktırmayı düşünebilirsiniz mesela, daha ekonomik. Haliyle sizi bir bağırsak nakli gibi zengin göstermez ama idare edersiniz yani hiç yoktan iyidir.
Komplikasyon ve ekstra ücretleriyle beraber sezaryenle doğumun maliyeti hastanesine göre 30 bin doları geçer. Bugünün kuruyla 60 bin liradan fazla. Paran yoksa fazla ıkınmadan biraz daha içerde tutmakta fayda var yani, 7 yaşına geldiğinde doğurursun, hem büyümüş olur.
Diyelim top oynarken kolunuz, bacağınız kırıldı, ameliyat edilip platin takılması gerekiyor. 20 bin ila 50 bin dolar arasında değişir, hastanesine göre. Komplikasyon çıkarsa fiyat daha da artar. Bu arada platin takılması gerekmiyorsa bile doktorunuz 1000 dolara sadece alçıya almak yerine 20 bin dolarlık ameliyatı tavsiye ederek yazlık evinin son taksitini sizden çıkarmak için her türlü laf ebeliğini yapacaktır. Sizin de can havliyle bu tezgaha gelme ihtimaliniz çok yüksek tabi. Zira “ameliyat başı ücret” modeline geçildiğinden beri Amerika’da operasyon sayısında yüzde 70 artış olmuş.
Duvardaki bir posterde ters, düz, yan, büyük ve küçük E harflerine bakarak olduğunuz göz muayenesi ‘ultra lüküs’ hastanelerde 300 dolar. Ama Wal-mart’ta 65 dolar, daha ziyade düşük gelir grubuna hitap ediyor. Farkı? Fiyatı.
Fiyatlar o kadar yüksek ki Meksika’nın sınır kentlerinde her köşe başı klinik, dişçi falan dolu. Amerikalılar, kapitalizm sağolsun, kendi ülkelerinde sağlık bulamadıkları için Meksika’ya gidip tedavi olup geliyorlar. Paket sağlık turları filan yapılıyor. Hatta Küba’ya gidenler dahi var.
Dünyanın en zengin ülkesi Amerika’da 50 milyon insanın fakirlikten sağlık sigortası alacak durumları yok. Yani 50 milyon fakir Amerikalı hastaneye gittiklerinde yukardaki menüyle karşılaşıyor. Ayrıca 50 milyon fasfakir Amerikalı 2014’ün Amerika’sında her gün karneyle (food stamp) yemek alıyor. Resmen bizim CeHaPe dönemi gibi. Sorsan komünizmde karneyle yemek veriliyormuş diye dalga geçerler ama… Sokaklarda yatan milyonlarca evsiz Amerikalı da cabası. Demek ki bu Bush’lar, Obama’lar yıllardır hep kendilerine çalışmış, sosyal hizmet diye bir şey yok. Bunları gördükçe insanın Yeni Türkiye’mizi daha da bir kucaklayası geliyor. Allah cumhurbaşkanımızı başımızdan eksik etmesin, tuttuğunu altın etsin, ne muradı varsa versin inşallah. Maşallah.
Yani sağlık sigortan yoksa Allah rahmet eylesin, iyi bilirdik. Pazarlık yok, zaten böbreğin bize gelişi bu. Bakkal gibi deftere 2 milyon dolar yazacak değiliz. İsteme veresiye dost kalalım ölesiye. Paran kadar hasta olsaydın ne yapalım. İnşallah 15-20 bin dolar kefen parası biriktirmişsindir zira http://www.funeralcostcalculator.com/ adresinden cenaze masraflarınızı hesaplayabilirsiniz, o da az buz bir para değil.
Sizin anlayacağınız macera dolu Amerika’da yalnızca doğmak değil, ölmek bile 10 bin dolardan başlıyor.
* * *
Amerika çok zengin bir ülke. Ama GSYH’sinin yüzde 20’si sağlık harcaması, her 5 doların biri sağlığa gidiyor. Yani Amerika’da kişi başı milli gelir sırf sağlık harcamasıyla yüzde 20 şişiyor. Hem bu oran açısından hem de mutlak olarak Amerika dünyada sağlığa uzak ara en çok para harcayan ülke konumunda (tabi fiyatlar böyle olunca).
Peki bu ne demek? Sağlığa daha fazla dolar harcanıyor olması Amerikalıların daha sağlıklı olduğu anlamına mı geliyor? Aksine!!! Demek daha sağlıksızlar ki bu kadar para harcamak zorunda kalıyorlar. Bu yüksek sağlık harcaması payı son 20-30 yılda bir eğilim olarak yüzde 4’lerden yüzde 20’lere tırmandı, 5 kat artmış. Peki, Amerikalılar daha sağlıklılar mı? Baktığın zaman Amerika, yaşam beklentisi daha düşük, bebek ve çocuk ölümü oranları daha yüksek, kanser ve obezite en yüksek, anti-depresan kullanımı en yüksek olan ülkelerden. İşin GSYH tarafı da şunu gösteriyor aslında: Amerikalılar ne kadar sağlıksız olursa o kadar çok sağlık harcaması yapmak zorunda kalır, bu da GSYH’yi arttırdığı için ülkenin zenginliği artar. O halde, önce ilkokullara Ronald McDonald palyaçoları gönderip okul birincilerine ödül olarak bedava hamburger kuponları verelim, doktorunuz Camel içiyor diye reklamlar çevirelim, çocuklar büyüyünce fast food müşterisi ve sigara tiryakisi olsunlar ülke zenginleşsin. 20 sene sonra da obez ve kanser olup özel sağlık sisteminin kucağına oturarak ekonomiye can versinler. Yani önce müşteriye “sağlıksızlık” satarak para kazan, sonra da “sağlık” satarak para kazan.
Tabi Küba’daki bedava ve eşit sosyal sağlık sisteminin Amerika’daki pahalı ve adaletsiz olan özel sağlık sisteminden daha başarılı olması mucize değil. Piyasa modelinde parayı veren düdüğü çalıyor; zenginler daha sağlıklı, fakirler de sağlıksız oluyor. Ortalamada da sağlık harcaması çok yüksek ama aslında sağlıksız ve dengesiz bir toplum ortaya çıkıyor. Evet, sağlık maliyetli bir şey. Bu yüzden de kaynakların kısıtlı olduğu Küba gibi küçük bir ülkenin gereksiz harcama yapma lüksü yok. Onun için Küba’da “önleyici ve koruyucu sağlık” ile işin başında daha insanları gelecekte hasta etmeyecek bir yöntem izleniyor. Üretim ve tüketim biçimi buna göre planlanarak gereksiz sağlık harcaması yapılmamış oluyor. Gerekli sağlık harcamaları da devlet tarafından herkese eşit ve bedava olarak sunuluyor, bizim Ali’ye bile. Böylece hem daha sağlıklı bir toplum oluyor hem de sağlığa harcanacak kaynaklar başka şeylere harcanabiliyor. Bu açıdan bakıldığında burjuva ideolojisinin “verimli” olduğunu indoktrine ettiği serbest piyasa modeli aslında sosyalist planlama modeliyle kıyaslandığında israf yaratıyor.
Teoride, serbest piyasa modeli “arz ve talep” hikâyesiyle işler. Piyasada üretilmiş çok fazla araba varsa, araba üreticileri malı elinde kalmasın diye fiyatları aşağı çekeceklerdir; bu “fiyat rekabeti” de onların kâr marjını azaltacaktır. Kâr marjını yüksek tutmanın bir yolu üretimi suni olarak kısarak yüksek fiyat çekmektir. Dolayısıyla eğer bir ülkede doktor “üretimi”, yüksek ücretli (yıllık 60 bin dolar harç bedeli, çarp beşle toplam 300 bin dolar) tıp fakülteleri ve düşük kontenjanlarla kısıtlanırsa piyasada daha az hastane ve daha az doktor olacak, böylece kıt olan sağlık hizmetinin de fiyatı bu rant sebebiyle yüksek olacaktır. Zaten genç doktorlar da tıp fakültesinden 400 bin dolar borçla çıktıktan sonra, borcu geri ödeme baskısıyla biraz başı ağrıyan her hastanın beyin tomografisini çekip, morali bozuk herkese anti-depresan yazarak sistemi yeniden üretmeye devam edeceklerdir, çünkü yaptıkları her işten yüzde alıyorlar. Böylece ortaya, parası olanlar için, “aşırı teşhis” dediğimiz durum ortaya çıkıyor ve gereksiz ameliyatlar yapılıyor. Öte yandan her yıl 45 bin Amerikalı sırf sağlık sigortası olmadığı ve yüksek ücretleri karşılayamadıkları için, 900 bin Amerikalı da genel olarak önlenebilir hastalıklardan ölmekteler. Yani kapitalizm öldürüyor, şampanya fiyata dahil.
Küba’da ise durum tam tersi. İnsan sağlığı ekonomik bir kâr aracı değildir. Sağlık hizmetini kısıtlamak yerine her köşe başına bir poliklinik her ilçeye bir hastane açıyorlar ki ihtiyacı olduğunda herkes sağlık hizmeti alabilsin, bir vatandaşlık hakkı olarak. Küba’da 150 kişiye 1 doktor düşerken, Amerika’da 416 kişiye 1 doktor, Yeni Türkiye’de 666 kişiye 1 doktor düşüyor. Küba’da o kadar çok doktor var ve sistem o kadar az hastalık yaratıyor ki fazla doktorlarını Venezüella’ya, Bolivya’ya, Uruguay’a, Haiti’ye, Nikaragua’ya, Panama’ya, Kosta Rika’ya, Ekvador’a, Guatemala’ya, Honduras’a, Guyana’ya hatta ihtiyacı olduğunda Amerika’ya bile yolluyorlar. 9/11 saldırısı sonucu akciğer sorunları yaşayan ve kendi ülkelerinde sağlık bulamayan Amerikalılar mecburen Küba’ya gitmişlerdi tedavi olmak için. Sicko belgeselinde Küba’daki sağlık hizmeti kalitesi ve insanlık karşısında şaşkınlıklarını “Amerika’da okullarda bize yıllarca Küba şöyle kötü, böyle fakir, Fidel şeytani bir diktatör diye anlattılar hep fakat şimdi Küba’nın bize ücretsiz sunduğu bu hizmeti vatandaşı olduğumuz ülke vermedi, ne kadar yanılmışız” diye ağlayarak dile getiren Amerikalıları mutlaka izlemelisiniz. Yani sosyalizm sadece kendi vatandaşını değil, imkanlar dahilinde tüm dünya vatandaşlarını bile yaşatıyor.
* * *
Ve son olarak, Michael Moore’un Amerikan sağlık sektörünün ipliğini pazara çıkardığı “Sicko” belgeselinin ilk sahnesi…
Rick, iş kazası sonucu sol elinin yüzük ve orta parmağını kaybeder. Sigortası olmasına rağmen bu iş kazası şirket tarafından karşılanmaz çünkü sigorta şirketleri poliçe dışında tuttukları vakalardan kâr ederler (bkz. Fight Club). Hastane kötü kesilen orta parmak için 60 bin dolar, daha düz kesilen yüzük parmağı için 12 bin dolar fiyat çeker (bize gelişi bu zaten). Fiyata hastanedeki deri koltuklar, yağlı boya tablolar, CEO’nun yıllık bonusu, doktorun yeni satın aldığı yatın 3. taksiti, hastanenin Bahamalar’da yaşayan ortaklarının temettüleri, reklam masrafları ve şampanya dahil, KDV hariçtir. Rick’in 72 bin doları yoktur. Hayat boyu tasarrufu 20 bin dolar kadardır, iki parmağı birden karşılamaz. Hastane Rick’e tercih yapması gerektiğini söyler o da daha “ekonomik” olan yüzük parmağını diktirmeyi seçer. Rick’in orta parmağı ise Oregon çöplüğünü boylar.
İşte bunlar hep kapitalizm..
* * *
Obama, tüm bunların bir insanlık dramı olduğundan ötürü değil sisteme müthiş bir maliyet getirdiğinden ötürü yeni bir sosyal sağlık modeli getirdi. Obama-care, daha düşük ücretli ve daha yaygın bir sağlık hizmeti öngörüyor. Tabi devlet bunun finansmanını daha fazla vergiyle sağlamak durumunda. İnanır mısınız milyonlarca Amerikalı ‘bizim paramız bizim sağlığımız’, ‘paran yoksa öl’, ‘tembel ve fakirleri avanta’, ‘sosyalist Obama’ vs. gibi döviz ve pankartlarla sokaklarda yürüdüler. Obama-care durumu ne kadar düzeltecek uzun vadede göreceğiz, eğer bir sonraki Cumhuriyetçi başkan bu paketi geri almazsa. Vaktiyle ücretsiz sağlık ve refah devletinin en önde gelen ülkelerinden olan ve Amerikalılar tarafından sosyalist olduğu iddia edilen İngiltere’de bile kapitalizm bir krizden diğer krize savrulurken iş zamanla refah devletini giderek azaltma ve sonunda terk etme aşamasına geldi. Dinamik olarak baktığımızda İskandinavya ülkelerinde bile özelleştirme baskısının her geçen yıl arttığını görebiliriz; kimisi sağlığı piyasalara terk etmeye başladı bile.
Türkiye’de bir doktor tanığınızla konuşun size yavaş yavaş sistemin nasıl özelleştiğini anlatsın. Henüz değil belki ama ilerde, Yeni Türkiye’de, kesilen parmak başı fiyatlandırmaya doğru bir gidişin olduğunu görmek için teleskopa gerek yok.
Eğer tüm bunların insanlığın geldiği en aşağı nokta olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Bir sonraki yazımda yine sağlık sistemi tartışması üzerinden kapitalizmin yarattığı çok daha büyük bir dramı sizlere anlatmaya çalışacağım.
anil.aba@economics.utah.edu
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.