“Kapitalizm bilgiyi organize edip, uzmanlaşmayı sağladıkça, cehalet, bilim adamının devrimci yönünü kemirmektedir” Yekbun Bozarslan Vaktiyle Atilla Yayla “Kemalizm ilerlemeden çok geriliğe tekabül eder” sözü yüzünden hakkında soruşturma açılıp “linçe” uğradığında Atilla Yayla’ya destek verilmesini hiçbir zaman doğru bulmadım. Atilla Yayla özelinde birçok nedenim olmakla birlikte; ifade özgürlüğü elinden alınmış bir kimseyi desteklerken, daha çok tutarlı […]
“Kapitalizm bilgiyi organize edip, uzmanlaşmayı sağladıkça, cehalet, bilim adamının devrimci yönünü kemirmektedir” Yekbun Bozarslan
Vaktiyle Atilla Yayla “Kemalizm ilerlemeden çok geriliğe tekabül eder” sözü yüzünden hakkında soruşturma açılıp “linçe” uğradığında Atilla Yayla’ya destek verilmesini hiçbir zaman doğru bulmadım. Atilla Yayla özelinde birçok nedenim olmakla birlikte; ifade özgürlüğü elinden alınmış bir kimseyi desteklerken, daha çok tutarlı ve haklı gerekçelere sahip olmamız gerekiyor. Daha da önemlisi, bir yazara değer ya da destek verirken, tek kıstasımız bir yazarın “fikrini ifade etme hürriyetinin elinden alınışı” olamaz. Zira bir yazarı ya da sanatçıyı, yapıtını, sahip olduğu düşünce yapısı ve kişiliğinden azade düşünemeyiz. Aksi halde ortaya bir garabet çıkacaktır. Mesela, Pınar Aydınlar adında türkücü bir kadın var. Geçtiğimiz yerel seçimlerde bu hanımefendi, HDP’den İstanbul Eşbaşkan adayı idi. Her parti adayı gibi Pınar Aydınlar da kendisi ve partisi için seçim çalışması yapıyor, oy istiyordu. Yalnız aynı hanımefendi, meydanlarda seçim çalışması yaparken; bir başka yerde Pınar Aydınlar’ın sesinden “Oy Sarıgül” seçim şarkısı çalıyordu. Türküsünde Sarıgül’e oy isteyen P. Aydınlar, bir başka yerde seçmeni, HDP’ye davet ediyordu. Böylesi bir durumda seçmenin büyük bir kararsızlık yaşamış olması kuvvetle muhtemeldir(!) Aklını kendisine, yapıtını bir başkasının emrine amade eden bir kişiden tutarlı ve sağlıklı politik bir yaklaşım beklemek ancak ve ancak aşırı iyimserlik olacaktır. Öyleyse yapıtla, yapıtın sahibi yazarın özel yaşamı arasında keskin ayrım olmadığı açıktır.
Kimin ifade özgürlüğü?
Bu, tutarsızlığın sadece bir veçhesiydi. Salt yapıtıyla da değil, yazar ya da aydını günlük yaşamından bağımsız olarak da değerlendirmek mümkün değildir. Hele hele fikri üretimde bulunan bir kimseden bahsediyorsak, bu hiç mümkün değil. Yaklaşık olarak iki hafta önceki bir yazısında “Bana göre bir faşist ile bir sosyalist arasında önemli bir fark yok.”[1] diyen Atilla Yayla da bu türün bir örneğidir. Evvela belirtmek gerekir ki, A. Yayla kendi fikri dünyası içinde gayet tutarlıdır. 30 yıllık akademik hayatı boyunca elindeki bütün alan ve olanakları kullanarak, her fırsatta sola, sosyalistlere saldırmış bir kimsedir. Bu anlamda Atilla Yayla tutarlıdır. Fakat onun bu tutarlılığı Yayla’nın gerçek bir demokrat, ifade özgürlüğünü savunan birisi olduğunu göstermediği gibi; maruz kaldığı linç karşısında kendisini savunmamız için yeter bir sebep de değildir. Zira bahsi geçen akademik post sahibi bu şahsiyet, dikta dönemlerinin adamıdır! Yükselişini, sahip olduğu akademik unvanını, despotlara borçludur. Despotlar olmazsa Atilla Yayla bir hiçtir.
Faşizmin gölgesinde bir antikomünist
Çok kısaca Atilla Yayla’nın otobiyografik bilgilerine göz attığımızda söylemek istediğim daha iyi anlaşılacaktır. “Muhterem”, 1979 yılında lisans eğitimini tamamlar tamamlamaz, Ankara Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünden Yüksek Lisans öğrenimine başlıyor. 1982’de yüksek lisansını, 1986’da ise doktora programını bitiriyor. Bununla birlikte “adı çıkmış dokuza inmez sekize” intihalci olduğu öteden beri söylenmektedir.[2] Atilla Yayla, akademik alan içinde parlak bir öğrenci olmadığı gibi, umut vadeden bir tek çalışmasını bilmiyoruz. Gerek doktora gerekse doktora sonrası birçok akademik çalışmasının “solcu terör örgütü” çetelesi tutmaktan ibaret olduğundan da hiç kuşku duymuyoruz. Çalışmaları ortadadır.
Daha önce de söylediğimiz gibi, bir zaman fikir özgürlüğü elinden alınan biri olarak takdim edilen bu muhterem, varlığını ve önlenemez yükselişini dikta düzenine borçludur. Türkiye’nin en şedit baskı dönemlerinde A. Yayla’nın doktora konusuna baktığımızda, esasında yükselişinin hiç de şaşırtıcı olmadığını görürüz. İfade özgürlüğünden “yoksun” bırakılmış bu beyefendinin, doktora konusu ise: “Terör-Terörizm ve Fatsa Örnek Olayı Çerçevesinde Türkiye’de Terör” dür. Fikri Sönmez, Fatsa bölgesinde yapılan bir ara seçimle belediye başkanı olmuştu. Ve seçim kazanıldıktan sonra her türden görüşe sahip olan yöre halkı, kendi sorunlarına kendisi müdahil oluyor, sorunlarını kendileri çözüyordu. Solcu eğilime sahip olmayan, hatta içlerinde sağ eğilime de sahip CHP, AP ve MSP İlçe Başkanları yaptıkları ortak basın açıklamasında “Her yerde kan var, biz burada huzur içindeyiz” diyorlardı.[3] Gelgelelim, insanların huzur ve mutluluğu gördüğü yerde, Atilla Yayla, Fatsa’da “terör” görüyordu! Doktorasında Fatsa’dan bir tek baskı, korku ve zor olay örneği gösterememiş olmasına rağmen, doktorası kabul görüyor, yetmiyor üstüne derece alıyordu. Doktorasını dereceyle bitirmiş olması ise hiç şaşırtıcı değildir, İhsan Doğramacı’nın çocuğudur! Her ne olursa olsun, doktorası bizim için hükümsüzdür, A. Yayla’nın akademik rütbesinin sökülmesi gerekmektedir!
12 Eylül’ün en sert şiddetine maruz kalan kurumlardan biri de üniversitelerdi. İhsan Doğramacı’nın üniversitelerde uyguladığı akademik terörle, üniversitelerden tabur tabur solcu öğrenci/öğretim görevlisi atılırken; Atilla Yayla, Doğramacı’nın gölgesinde, faşizmin üstünde sörf yaparcasına akademik kariye yapıyor, sürekli yükseliyordu. Sadece doktorası da değil, makalelerine, özellikle de “Terörizm: Kavramsal Bir Çerçeve” başlıklı bir makalesine dikkatle bakıldığında anti-komünist bir histeri içinde, devrimcilere uygulanan devlet terörünü nasıl olumladığı görülür.[4] Atilla Yayla aynı makalesinde “ulusal terör” örgütleri listesine yer veriyor. Listede Türkiye’den sadece THKO’nun adı yer alıyor. Atilla Yayla, listeyi yetersiz buluyor, listenin altındaki dipnota: “Yabancı yayınlarda Türkiye’deki terör örgütlerinden söz ederken, genellikle yalnızca THKO’nun adı verilmektedir. 1975-80 döneminin verileri dikkate alındığında, en azından bir düzine örgüt adının daha listeye eklenmesi gerektiği açıktır.” sözünü düşüyor. Çok açık ki, yıllarca akademik muhbir gibi çalışmış, müesses nizamın bekçilerine akademik çalışma sunmakla maruf biridir Atilla Yayla. 80 dönemi akademik çalışmaları en çok da polis ve harp akademilerinde okutuluyordu.
Peki, fikir ve ifade özgürlüğü üstüne bu kadar çok ahkâm kesmiş bu “mümtaz” şahsiyetin, 80 döneminde akademik kariyer yaptığı sırada (bugün eleştirdiği orduyu) o gün hiç eleştirmiş mi? Birgün değil isyan, hiç itiraz etmiş mi? Hayır, orduya ve emniyet teşkilatına devrimci terör örgütü listesi hazırlamaktan başka hiçbir iş yapmamıştır. 12 Eylül sonrası özgürlükçü bir talep içeren aydınlar dilekçesi için aydınlar imza toplarken, o, İhsan Doğramacı’nın dizinin dibinde oturmaktaydı.
Bugün Atilla Yayla’nın 24-27 Ocak tarihli yazılarına dikkatlice bakıldığında, sosyalistlere bu denli saldırıyor oluşunu aslında daha iyi anlıyoruz. Yunanistan’da Alexis Tsipras’ın iktidara gelişinden pek rahatsız olmuştur. Öyle ki, rüzgârın soldan esişine bile tahammülü yoktur. Kendisini bugünlere getiren antikomünizmle mücadele azmi ve sosyalistlere olan bitmek bilmez öfkesi belli ki yeniden depreşmiş. Sadece Atilla Yayla’da değil, bugün Türkiye’de kendisine “liberal” diyen her kimse, bir dönemin şedit baskı dönemlerini basamak bilip, yükselişlerine tanık olduk ve hala olmaktayız.
Öyleyse Atilla Yayla’nın 24 Ocak tarihli yazısının başlığını tersinden düzelterek tekrar soralım: Liberaller mi faşist, faşistler mi liberal?
Akın Hakkı Akyüz
ahakki_1985@hotmail.com
Dipnotlar:
[1] Atilla Yayla “Faşistler mi sosyalist, sosyalistler mi faşist?” 24.01.2015 (Yeni Şafak) http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/atillayayla/fasistler-mi-sosyalist-sosyalistler-mi-fasist-2007408
[2] Atilla yayla, Can Madenci’nin ortaya çıkardığı bu intihal iddiasını tekzip etmemiştir. http://www.iktisadiyat.com/2012/01/16/atilla-yayla-ve-kes-yapistir-cato-journaldan-yazi-almak/
[3] 11.07.1980 Milliyet http://gazetearsivi.milliyet.com.tr/Fatsa/
[4] Atilla Yayla, “Terörizm: Kavramsal Bir Çerçeve” http://www.politics.ankara.edu.tr/dergi/pdf/45/1/atillayayla.pdf
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.