Özgecan’ın “sapıklar” tarafından vahşice katlinden sonra; Türkiye’de, toplumsal cinsiyet, kadın cinayetleri, kadın mücadelesi dışında idamın geri getirilmesinin gerekip, gerekmediği tartışmaları da tekrar dolaşıma sokuldu. Sağdan ve “sol”dan dillendirilen idam cezası övgüleri, Türk adalet sistemi ve devletinin güvenilirliğine imanın peşin kabulüdür, bunu baştan söyleyelim. Biriken bir öfkenin patlamasıyla arkasını düşünmeden edilen “idam geri gelsin” temrinleri, eğer […]
Özgecan’ın “sapıklar” tarafından vahşice katlinden sonra; Türkiye’de, toplumsal cinsiyet, kadın cinayetleri, kadın mücadelesi dışında idamın geri getirilmesinin gerekip, gerekmediği tartışmaları da tekrar dolaşıma sokuldu.
Sağdan ve “sol”dan dillendirilen idam cezası övgüleri, Türk adalet sistemi ve devletinin güvenilirliğine imanın peşin kabulüdür, bunu baştan söyleyelim.
Biriken bir öfkenin patlamasıyla arkasını düşünmeden edilen “idam geri gelsin” temrinleri, eğer bu talep toplumsal muhalefetin (kişi ya da kurum) unsurlarından geliyorsa, bu; muhalefetin kendi kendini dinamitlemesi ve devlete iyi bir koz vermesi anlamına geliyor.
Varlığına “=adaletsizlik” formülüyle nam kazandırmış bir hukuksuzluklar manzumesinin neyine güvenir oldunuz da bu gaddar devletten yeniden idam cezasını geri getirmesini istiyorsunuz?!
“Meşru şiddet” kudretini elinde bulunduran devlet bu hakkıyla kimleri vurur, kimleri korur? Bu açık değil mi?
“Tecavüz suçlarına idam geri gelsin!”… Güzel, peki bu tasarrufun talep edildiği devlet değil midir tecavüzcüleri koruyan, tecavüze uğrayanı suçlayan? Pozantı Cezaevi’nde sistematik tecavüze uğramış Kürt çocuklarıyla ilgili düzenin nasıl bir tavır aldığını duymamış olamazsınız. Ya da son bilmem kaç yılın istatistiklerinde tecavüz suçuyla yargılanan kolluk güçlerine nasıl kol kanat gerildiği, suçlarının neredeyse bilaistisna nasıl cezasız bırakıldığı da mı işitilmedi?!
Kadın erkek eşitliğine inanmadıklarını belirten beyanlarda bulunmayı ya da tecavüzü çeşitli ve korkunç gerekçelerle meşrulaştırmayı gündelik bir faaliyet olarak gören bu adamların (ve onlara benzemiş kadınların) inkâr ve imha düzeneğinden ne bekliyorsunuz sâhi?
Türkiye’de idam cezalarıyla ilgili kısaca
Türkiye’de idam cezası 25 Ekim 1984 günü Burdur’da Devrimci Yol savaşçısı Hıdır Aslan’ın katlinden beri uygulanmıyor.
Bu tarihten sonra adli ya da siyasi pek çok suça idam cezası verilmişse de, hüküm yerine getirilmedi. İdam cezasının tamamen kalkmasıysa bilindiği üzere Öcalan’ın tutsak edilişinden sonra, Batı’dan gelen tazyik üzerine aşamalı olarak gerçekleşti. Önce 2001’de “savaş ve terör suçları dışında”, sonra 2002’de “savaş ve çok yakın savaş tehditleri dışında” kısıtlandı. Son olaraksa 2004 yılında idam tamamen kaldırıldı (yani AKP döneminde*).
1920’den 1984’e dek ele alındığında Türkiye’de çok sayıda idam cezası verildi ve tatbik edildi. TBMM onayıyla idam edilen insan sayısı: 712. Fakat bir de “Milli Mücadele” ve erken Cumhuriyet döneminin, “İstiklal Mahkemeleri” adı verilmiş denetimsiz ve “sıfır hukuk” prensibine dayanan kurumlarınca gerçekleştirilmiş tahminen 1500-2000** arasında idam var.
Peki ne yapılabilir?
İnsanlığa karşı işlenmiş ağır suçlarda, insanlığa karşı suç işlemek için organize edilmiş devlet mekanizmasından medet ummanın dertlerimizi teskin etme noktasında faydalı olamayacağının aşikâr olduğunu tekrar söylemenin bir anlamı yok.
Dünyanın “demokrat”, “anti-demokrat”, cumhuriyet ya da monarşi ile yönetilen pek çok ülkesinde idam cezaları verilmeye ve uygulanmaya devam ediyor. Bu cezalar suçu önlemede olumlu bir sonuç doğurmadığı gibi günahı olmayan fakat zan altında kalmış insanlara
“bir şans daha verilebilmesi” noktasında da geriye dönülemez negatif bir sonuç doğuruyor.
Bu idamı (mealen “yok etme”yi) uygulayan için de, savunan için de ağır bir vebal.
Hem cezanın geriye döndürülemezliği, hem de devlet gerçekliği göz önünde tutulduğunda, devletin şiddet uygulama tekeli hânesine bir artı daha yazdırmaktansa, halka/ insanlığa karşı işlenmiş suçlarda mazlumların örgütlü mücadelesi lehine onur puanları toplamak gerek. Başımızdaki zulüm-politik organizma; tecavüzü, kadın düşmanlığını besleyen, onun çürük damarlarına zehirli kan pompalayan başat odak. Aktif sapıkların ve sapıklığa “meşruiyet zemini” atfeden diğer bütün sapıkların aynı zamanda devlete tapınan mankurtlar oluşu bir tesadüf olmasa gerek.
Kadın cinayetleri politikse, -ki öyledir-, ona karşı mücadele de politik argümanlarla ve örgütlü/devrimci şiddet ve teşhirle, ona ve müsebbibine karşı savaşla şekillenmeli. Bu şekillenme ve aksiyonun da harcı, kavgada öne atılan kadınların, dayatılan erkekliğe vurarak, erkeklerle birlikte, insaniyet için -mevcut “insaniyet”e rağmen- savaşta döktüğü terden karılacak.
Erkekler “yeni bir erkek”i, kadınlarsa “yeni bir kadın”ı doğurarak, “yeni bir insan”ı yaratacak. Eğer hedefimiz, erkeksiz ya da kadınsız bir “ütopya” ya da “distopya” değilse, makul olan bu gibi. “Erkek sesi duymak istemiyoruz” ya da “biz erkek değiliz” diyerek müspet bir yere varış nâmümkün görünüyor.
Ben erkeğim. Bununla gurur duymuyorum ve bundan utanmıyorum. Mesele dayatılan erkekliğe karşı kadınlardan öğrenerek ve çelişkileri yenerek “başka bir erkek” olarak yeniden dirilebilmekte.
İdam cezası da böyle. Çare tecavüze karşı devletten “kahhar” sıfatıyla çözüm aranmakta değil, kahrımızın oklarıyla o kahharı ve onun yarattığı melunları vurmakta.
(*) AKP’nin birkaç dönem öncesi bir seçim döneminde MHP’yle idam cezası üzerinden nasıl sert bir biçimde tartıştığını hatırlarsınız.
Devlet Bahçeli’nin “al sana ip!” atarı unutulmazdır. Fakat, idam cezasını tam olarak kaldıranın AKP olduğunu anımsadığımızda, iktidar partisinin faydası hesabına kullanamayacağı hiçbir şey olmadığına bir iyi örnek daha bulmuş oluruz.
Bir de bu idamın kaldırılması mevzuuyla ilgili birkaç ek bilgi daha verelim. 2001’deki teklif DYP’nin ret oylarına karşılık DSP, ANAP, MHP, Saadet ve AKP ortaklığıyla kabul edilmişti. 2002’deki ikinci teklifse MHP, AKP ve Saadet’in “hayır” demesine karşın DSP ve
ANAP oylarıyla geçti -Öcalan bu değişiklikle kapsamdan çıktı. İdamın tamamen kaldırılması ise AKP ve CHP’nin olduğu mecliste 8 ret oyuna karşı 457 oyla gerçekleşti.
(**) Bu sayıyı 10 binlere dek çıkaranlar da vardır (!)(?). Belki 1.500-2.000’den daha az gösterenler de. Kemalist araştırmacı yazar Ergün Aybars’ın incelemelerinin sonucuna göreyse bu mahkemelerden çıkan idam kararı sayısı 1630’dur.
Not: İdam cezasının vebali ve ciddi problemlerine dair The Life of David Gale (Türkçede “Ölümle Yaşam Arasında”) filmi izlenebilir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.