Dışişleri Bakan-lığı yılda bir kere “başkatiplik sınavı” düzenler. Bu, Dışişleri’ndeki ikinci katip seviyesine gelmiş genç meslek memurlarının kariyerlerindeki en önemli kurum içi sınavdır. İhtisas memuru ya da konsolos olarak yükselmelerinin yolunu açar. Bu sınavda Dışişleri’nin müsteşar, müsteşar yardımcısı ya da genel müdür seviyesindeki kıdemlileri, karşılarındaki genç Hariciye mensuplarına güncel dış politika meselelerine ilişkin düşüncelerinin ne […]
Dışişleri Bakan-lığı yılda bir kere “başkatiplik sınavı” düzenler. Bu, Dışişleri’ndeki ikinci katip seviyesine gelmiş genç meslek memurlarının kariyerlerindeki en önemli kurum içi sınavdır. İhtisas memuru ya da konsolos olarak yükselmelerinin yolunu açar.
Bu sınavda Dışişleri’nin müsteşar, müsteşar yardımcısı ya da genel müdür seviyesindeki kıdemlileri, karşılarındaki genç Hariciye mensuplarına güncel dış politika meselelerine ilişkin düşüncelerinin ne olduğunu da sorarlar.
Şimdi kendinizi bir an için bu sınava giren bir meslek memurunun yerine koyun…
Bu simülasyonu, AKP liderliğinin Türkiye’yi dış politikada içine soktuğu çıkmazın vahametini daha iyi anlatmanın bir yolu olduğu için öneriyorum.
“Suriye politikası hakkında görüşünüz nedir?” diye bir soru yöneltilse, cevabınız ne olurdu? Ya Türkiye-AB ilişkileri? Veya Türk-Amerikan ilişkileri? Mısır? İsrail? Irak? Ve IŞİD…
AKP döneminde ve özellikle de Mayıs 2009’dan itibaren, “Yurtta sulh, cihanda sulh” düsturunun yerini “Yurtta İslamcılık, cihanda İslamcılık” histerisi aldığı için hemen her tarafı kısa sürede heder edilmiş bir dış politika hakkında ne söylerdiniz, kurumda yükselmek ve ileri gitmek için? Dış politikadaki ve bilhassa Suriye’deki felaket tablosunu hoş göstermek adına mazeretler üretip suç ve kusuru ötekilere, ABD’ye, AB’ye ve bölge ülkelerine mi atmayı yeğlerdiniz? Notunuzu verecek üst düzeyli yetkililer, Kayserilinin eşeğini boyayıp babasına satmasındaki gibi bu İslamcı dış politikayı “ulusal güvenlikçi ve seküler dış politika”nın boyacı küpüne batırıp pazarlamakta maharet kazanmışlardan olsa, bunu yaparak belki göze girerdiniz…
Ama risklidir. Heyette Dışişleri’nin içinde yetiştiği kadim kurum kültürünü benimsemiş kişiler de pekala olabilir ve anlattığınız zırvalar onları ihtisasınızın seviyesi hakkında tatmin etmeyebilir…
Geleceği parlak bir meslek memurunun bu her yanı dökülen mefluç dış politika karşısında alması icap eden soylu tavır, kelimeleri ustaca seçerek, diplomatik bir üslupla ama eleştirel konuşmak olurdu.
Hem artık çekinecek ne kaldı ki? Cumhurbaşkanı Erdoğan bile artık dünyada yalnız olduğunu kabul ettikten sonra…
Gerçekten de söyledi. “Dünyada liderler nezdinde yalnız olabilirim” dedi.
Uçağına aldığı medya görevlilerine konuşmuş. Çok ilginç, daha da ileri giderek “Dünya nezdinde yalnızlığı önemsemiyorum” diyor.
Halklar nezdinde yalnız değilmiş de liderler nezdinde yalnızmış ama o da kıskançlıktanmış…
Hariciyenin başkatiplik sınavına girmiş bir meslek memurunun kerli ferli yetkililerden oluşan heyet karşısında “Dış politikadaki yalnızlığımız dünya liderlerinin Sayın Cumhurbaşkanımızı kıskanmalarındandır” mealinde konuşması halinde, salondakilerin kahkahalarla yerlere yatmamak için kendilerini çok zorlayacaklarını tasavvur edebilirim.
Mamafih bu genç başkatip adayı “Sayın Cumhurbaşkanımızın da şahsi durumundan hareketle ima yollu ifade ettiği gibi Türkiye dünyada yalnızlaşmış bir ülkedir” derse, kimin ne itirazı olabilir? Çünkü kendi cumhurbaşkanı dünya liderleri nezdinde yalnız bir ülke dünyada da yalnız bir ülkedir.
Ve yalnızlık iyi değildir.
Ayrıca bir cumhurbaşkanı neden yalnızlaşır ki? Muhatapları yaptığı esprilerden hoşlanmıyor diye değil elbette, uyguladığı dış politika yüzünden… Kişisel faktörler de etki eder mutlaka. Yadırganan üslup ve iş görme tarzı, güven telkin etmemek, öngörülür olmamak gibi… Kısacası, siyaset etme anlayışı. Ama tayin edici faktör dış politikadır.
Misal, Türkiye’nin cumhurbaşkanı dünyada yalnızlaştığı için İstanbul Olimpiyatlara ev sahipliğine seçilemedi.
Türkiye, cumhurbaşkanının dünyada yalnız kalması nedeniyle BM Güvenlik Konseyi üyeliğini alamadı.
Cumhurbaşkanı’nın Ortadoğu ve Avrupa’daki en yalnız birkaç lider arasında olmasının bedelini Türkiye dışlanarak ödüyor ve bunun da diplomasiden ekonomiye sayısız maliyeti söz konusudur.
Cumhurbaşkanı’nın “Dünya nezdinde yalnızlığı önemsemiyorum” diye konuşmaya hakkı yoktur. Bu büyük bir sorumsuzluktur. Çünkü onun yalnızlığı Türkiye’nin yalnızlığıdır ve Türkiye bu yalnızlığa müstahak değildir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.