“Yas tutacak vakti yoktu kadının. O tabutu kaldırıp sırtına koymak ve bir Özgecan daha ölmesin diye mücadele etmek zorundaydı.” Bir öfke kaplıyor bütün vücudumu. “Bir kadın daha”… “Bir kadın daha tecavüze uğradı öldürüldü” yazıyor manşetlerde. Hatta“katilleri yakalandı, sorgudan sonra neden öldürüldüğünü anlayacağız” diye bir dip not ekliyor haberci, cinayete ortak olurcasına. “Katiller” ve “nedenler” sorgulamaya […]
“Yas tutacak vakti yoktu kadının. O tabutu kaldırıp sırtına koymak ve bir Özgecan daha ölmesin diye mücadele etmek zorundaydı.”
Bir öfke kaplıyor bütün vücudumu. “Bir kadın daha”… “Bir kadın daha tecavüze uğradı öldürüldü” yazıyor manşetlerde. Hatta“katilleri yakalandı, sorgudan sonra neden öldürüldüğünü anlayacağız” diye bir dip not ekliyor haberci, cinayete ortak olurcasına.
“Katiller” ve “nedenler” sorgulamaya başlıyorum. Bir tek “neden” bile bulamıyorum ama binlerce “katil” sureti hafızamda beliriyor. Hepsinin kendine göre bir “nedeni” var. Kimine göre mini etek, kimine göre kıskançlık, bazen çok sevmek, bazen de namus…
Bir algı operasyonu yürütüyorlar sanki. “Nedenleri” tartışmaktan” katillere” sıra gelmiyor.
Gelin biz “katilleri” konuşalım ve sonra onlara verilecek cezayı.
Anlayacağınız, biraz da biz kadınlar konuşalım.
Küçük bir komplo teorisi
Bunlar organize bir suç şebekesi. Nedensizce, umarsızca ve hunharca katlediyorlar kadınları. Peki, kimlerden oluşuyor bu çete?
Kadın cinayetleri söz konusu olunca hemen tahrik indirimi arayan yasaları yapanlar, onları uygulayan hâkimler; kadın bedenini dillerinden düşürmeyen ve her fırsatta erkeğin üstünlüğünü vurgulayan siyasetçiler; kadın cinayetlerini münferit olaylar gibi yansıtan habercilik anlayışıyla cinayetlere ortak olan medya…
Yasalarıyla, kurumlarıyla, hükümetiyle ve medyasıyla örgütlü bir “erkek devlet” zihniyeti…
Geriye kalan tek iş tetiği çekmek oluyor. Artık kime rast gelirse…
Şartlara göre, bir minibüs şoförü ya da bazen bir patron veya bir koca, baba, abi, dayı, sevgili…
Bu organize suç şebekesi, yüzyıllardır adeta bir seri katil titizliğinde, sistematik bir biçimde çalışıyor.
Amaçları kadınları sindirmek, özel mülklerini korumak ve egemenliklerinin devamlılığını sağlamak…
Hedeflerine ulaşabilmek için, hiç çekinmeden kadınlar üzerinde her türlü baskı, zor ve şiddet biçimini kullanıyorlar.
Bir komplo teorisi gibi geliyor kulağa önce, işin boyutlarını görünce, korkuyorsun.
Sonra, öfken korkunu alt ediyor. “Düşmanını olduğu gibi görüp tanımak iyidir” diye düşünüyorsun.
Evet, “kim” canımıza kast ediyor, “kim” bedenimize göz dikmiş, “kim” bizim düşmanımız, “kim” bizimle savaşıyor?
İyice bilelim ki, öz savunmamızı sağlam kuralım, öyle değil mi?
Üzgün olmaktan çoktan vazgeçtik
Özgecan ile birlikte sokağa dökülen “öfke”, nedir biliyor musunuz, ey egemen erkekler?
Yüzyıllardır katledilen kadınların öfkesidir. Artık bu koşullarda –her gün tacizle, tecavüzle, ölüm korkusuyla burun buruna- yaşamayacağımızın sinyalidir.
“Bir kadın daha” cümlesiyle başlayan haberlere, bedenimiz ve emeğimiz üzerinden verdiğiniz kararlara, “pislik” saçan ağzınızdan çıkacaklara tahammülümüzün kalmadığının bir uyarısıdır.
Ağlamaktan, sızlanmaktan, üzülmekten çoktan vazgeçtik.
İsmini sayamadığım binlerce kadın öldürüldüğünde vazgeçtik.
Özgecan yakıldığında vazgeçtik.
O ateşte bu köhne zihniyetinizi, “egemen erkekliğinizi” yakmaya karar verdiğimizde vaz geçtik.
Kadın hareketi yıllardır biriktirdiği mücadele deneyimleri ile, Özgecan’ın katledilmesiyle birlikte açığa çıkan bu isyan dalgasını örgütlemeye ve büyütmeye hazırdır.
Israr edecekleri uyarıyoruz, egemenliğinizin altında ezileceksiniz.
Sizin tecavüz kültürünüzü sizin “hücreniz” yapıp, sizi orada yalnızlaştıracağız.
İdam ya da hadım bir çözüm olabilir mi?
Devlet “babadır” ve “erkektir”.
Mantığı gereği egemen olanın çıkarlarını ezilenlere karşı korumakla yükümlüdür. Erkeğin egemen olduğu bir toplum düzeninde, kadını koruyan yasalar bekleyemezsin devletten.
Devlet; polisiyle, medyasıyla, siyasetçileri ve hükümetiyle “erk” olana, o arada erkeğe de hizmet eder. Ama bunu öyle güzel gizler ki, seni katilinden yardım isteyen bir hale getirir.
Daha dün kadının eteğine, rujuna, ahlakına, namusuna karışan devlet adamlarının, bugün kalkıp timsah gözyaşları içinde yaşanan vahşete “idam ve hadım” cezasını gündeme getirmeleri, ikiyüzlüce bir tutumdur ve tüm açığa çıkan gerçeklerin üstünü örtme telaşındandır.
Kendilerinin de içinde olduğu organize suç şebekesi açığa çıkmasın diye, “tetikçilerin” gözden çıkarıldığı anlaşılıyor.
Ne “idam” ne de “hadım” cezası kadın cinayetlerini ve kadına yönelik şiddetin herhangi bir biçimini engellemez.
Kadına yönelik şiddetin temelinde, erkeğin egemenlik konumu ve toplumun kadına yüklediği “ikinci cins” konumu yatıyor. Bu durum değişmediği sürece, verilen cezaların hiçbir caydırıcılığı olmaz.
Verilecek cezalar da alınacak önlemler de kadınların kararından geçmelidir. Devlet böyle bir mekanizmayı kurmaz da erkeği korumaya devam ederse, bize kendimizi korumaktan başka bir yol kalmaz.
Evet, bu bir tehdittir.
Özgecan için sokağa dökülen binlerce kadının, sabrı tükenmiş kadınların tehdididir.
“Yas tutacak vakti yoktu kadının. O tabutu kaldırıp sırtına koymak ve bir Özgecan daha ölmesin diye mücadele etmek zorundaydı.”
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.