Suriye sınırları içerisinde bulunan, Süleyman Şah Saygı Karakolu ve Türbesi, Türkiye’ nin kendi sınırları dışında egemenlik hakkına sahip olduğu tek toprak parçası. Türkiye, 22 Şubat 04.45’ te Süleyman Şah Saygı Karakolu ve Türbesini, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)’ nin yaptığı bir operasyon ile tahliye etti. Naaş ise Suriye Eşmesinde Türk askerlerinin kontrolüne geçen bölgeye nakledileceği söylendi. […]
Suriye sınırları içerisinde bulunan, Süleyman Şah Saygı Karakolu ve Türbesi, Türkiye’ nin kendi sınırları dışında egemenlik hakkına sahip olduğu tek toprak parçası. Türkiye, 22 Şubat 04.45’ te Süleyman Şah Saygı Karakolu ve Türbesini, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)’ nin yaptığı bir operasyon ile tahliye etti. Naaş ise Suriye Eşmesinde Türk askerlerinin kontrolüne geçen bölgeye nakledileceği söylendi.
“Şah Fırat Operasyonu” nu adı verilen operasyon ile ilgili, Genel Kurmay Karargah’ından izleyen Başbakan Ahmet Davutoğlu, ilk açıklamayı sosyal medyadan yaptı.
Başbakan Davutoğlu kararı Ankara’da alınan, herhangi bir yabancı merciden izin veya yardım alınmadan yapılan operasyon için: “Ecdadımızın emaneti Süleyman Şah’ın naaşı Suriye içindeki yeni mekanına geçici olarak nakledilmek üzere ülkemize getirilmiştir. Bugüne kadar büyük bir onur ile görev yapan Süleyman Şah Saygı Karakolu personeli de TSK’nın Şah Fırat operasyonu ile yurda dönmüşlerdir. Süleyman Şah’ın naaşının nakledileceği Suriye Eşmesi’nde bir bölge ordumuz tarafından kontrol altına alınmış bayrağımız göndere çekilmiştir. Her türlü riski barındıran çatışma ortamında Suriye toprakları içersinde gerçekleştirilen bu son derece başarılı operasyon nedeniyle; Türk Silahlı Kuvvetlerimizin kahraman personelini bir kez daha tebrik ediyorum. Herhangi bir istismara sebep vermemek için geride kalan yapılar kullanılamaz hale getirildi” dedi.
Operasyon ile ilgili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Genelkurmay Başkanlığı da Türkçe, Arapça, Kürtçe ve İngilizce olarak basın açıklamaları yaptılar.
Bütün açıklamaların üzerine öncelikle “Sosyal Medya”da, askeri ve siyasi yorumlar fırtınası esti.
Bazıları şöyle idi:
“Süleyman Şah Saygı Karakolu’nun taşınması, askeri strateji olarak, kabul edilebilir bir durum Fakat bunu başarı olarak satmak akla zarardır! “
“Şah Fırat operasyonuyla Süleyman Şah Türbesi’nin yeri değiştirilince bazıları şahmat oldu. Askerlerimiz rehin alınsaydı ‘bizi savaşa soktular’ diyeceklerdi.”
“ Türbe ve karakol başarıyla tahliye edilince ‘propaganda’ diyorlar.”
Ve kafalarda pek çok sorular oluştu. Operasyon ile ilgili devletin öncelikle halkın manevi değerlerine sahip çıkarak, bütçesini koruduğunu düşünüyorum.
Nasıl mı? 4-5 ay geri ye gittiğimizde;
Kobani’ de 5 haftadır (Ekim 2014), çatışmalar yoğun bir şekilde yaşanıyordu. Bunun üzerine asker, silah yardımı, güvenlik koridoru tartışmaları sürerken Başbakan Ahmet Davutoğlu Suriye tarafında “Güvenli Bölge”oluşturulmasını gündeme getirirken, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş ise Türkiye tarafında “Güvenli Bölge” oluşturulması açıklaması yaptı ve dedi ki: “Biz kendi sınırlarımız içerisinde güvenli bölge oluşturabiliriz. Uluslar arası hukukta 3 tane kavram var. Sınırlarımızın dışında, BM kararı ile ya da koalisyon kararı ile olabilecek, birincisi ‘Uçuşa yasak bölge’, diğeri ‘Tampon bölge’. Tampon bölge askeri ve sivil amaçlı olabilir. Üçüncü olarak ta ‘Güvenli bölge’ var. Güvenli bölgeyi sınırlarımız içerisinde oluşturulabileceğini, bunun için de çalışmalar yapılıyor”.
Demek bu “Güvenli Bölge” çalışmaları başarı ile devam ediyor ki operasyon da başarılı oldu.
Aslında benim üzerinde durduğum ise “Bölgenin güvenliği”. Sanırım ona doğru da adım adım ilerleniyor.
Neden “Bölgenin güvenliği” mi?
Türkiye enerji de dışarıya bağlı bir ülke olsa da “Petrol koridoru” olarak çok önemli bir konumda. Aynı zaman da Suriye de çok önemli bir petrol koridoru ülke. Bundan dolayı ne Suriye’den, ne Türkiye’den vazgeçmek mümkün değil. Bu konu Ekim 2014’ te gündemde olduğundan bu yana, dünya “petrol trafiği” siyasiler arasında tüm hızı ile devam etti ve ediyor. Şimdi gelinen nokta bence taşlar yerine oturmaya başladı.
“Bölge güvenli” olmalı ki, petrolün akışı sağlansın, yoksa, güvenliği sağlanmamış bölgede ne petrolün akışı olur, düşük kapasite ile idare edilse bile, ne de sözleşme yapabilecek ithalatçı bulabiliriz. Bu Suriye ve Türkiye’ ye sınırı olan tüm ülkeler içinde geçerli. Bölge halklarının barış yapmaktan başka çaresi yok!
Suriye’ de petrol…
Suriye’ nin Halep ve Hama çevresindeki petrol rezervlerinden başka, Hasaka (Karachuk- Jbessa-Rumailan-Souedieh) ve Deyr ul Zuhr (Omar-Thayyem)’da Suriye’ nin en fazla petrol rezervlerinin bulunduğu bölge.
Kürt petrolünün de, Basra’ dan, İran’dan gelecek olan petrolün de Akdeniz’e çıkış yolu Suriye’ den geçiyor. Rojova Bölgesin’de de Kerkük den gelen bir hat var. Ayrıca, “Gulfsands” şirketi Suriye’ nin Kuzey-Doğu’sunda kalan ( Süleyman Şah Türbesi civarı) bölgede petrol çıkarmak için, 2008’de Suriye ile anlaşma yaptığını duyurmuştu. Ve buradan çıkacak petrolün hattı ise Homs’dan Tartous’ a kadar geliyor.
Ülkeler, petrolden daha büyük pay sahibi ya da “Petrolün sahibi” olmayı düşünürken insanların katledilmesine daha fazla izin vermemek için anlaşmış olmalılar ki “Bölgenin güvenliği” ön plana çıktı.
Onun için uluslar arası kurallara uygun yapılan operasyonda “halkın manevi değerleri”nin korunarak “devletin de bütçesi”nin korunduğunu düşünüyorum. Böylece de yavaş yavaş ülkeler “petrol koridorları” ve “petrolün güvenli” akışını sağlamak için anlaşıyorlar.
Tabii bu arada hala “petrolden daha büyük pay” almak ve “bölgeye hakim” olmak isteyenlerin de bu düzenlemeler pek hoşuna gitmemiş olabilir!