Neyse ki derelerine sarılan köylülerin, yaylalarını, toprağını çok uluslu şirketlere karşı savunan yaşlıların samimiyeti var Günümüzde uzmanların şekere ve işlenmiş gıdalara verip veriştirmesine sık rastlanır. Bir süre önce vejetaryenliğin sağlıklı olmadığı, psikiyatrik hastalıkların ana sebebi olduğu haberleri çıktı da etçiller ferahladı biraz. Hayatında en az bir kere, aşırı bir vejetaryenin akıl almaz saldırılarıyla ötekileştirilmiş, üçüncü […]
Neyse ki derelerine sarılan köylülerin, yaylalarını, toprağını çok uluslu şirketlere karşı savunan yaşlıların samimiyeti var
Günümüzde uzmanların şekere ve işlenmiş gıdalara verip veriştirmesine sık rastlanır. Bir süre önce vejetaryenliğin sağlıklı olmadığı, psikiyatrik hastalıkların ana sebebi olduğu haberleri çıktı da etçiller ferahladı biraz. Hayatında en az bir kere, aşırı bir vejetaryenin akıl almaz saldırılarıyla ötekileştirilmiş, üçüncü dünya ülkesi gibi kalakalmış olanlar için az buz değil kuşkusuz.
Çevre bilincini kafanıza vura vura, didaktik ifadelerle öğretmeye ant içmiş, kendini çevrenin yegâne kurtarıcısı sayanlar neyse ki fazla değil. Neyse ki derelerine sarılan köylülerin, yaylalarını, toprağını çok uluslu şirketlere karşı savunan yaşlıların samimiyeti var. Aksi durumda benzer vejetaryenler yüzünden zeytinyağlı börülceden; çevrenin yegâne kurtarıcıları nedeniyle ise hayattan soğuyabilirsiniz.
Halkın büyülü statik efsanelere şerbetli oluşu, reaksiyon verirken hâlihazırdaki ünlüleri takmayışı Gezi İtirazı’ndan miras kalanlardan. Nerede bir kitle varsa orada derhal bir önder peydahlanır, der Marya teyze. Kopernik olsan ne yazar, geçiver teyzenin arkasına!
Büyüksün Gezi! Hâlâ ve daima. Barışçıl, iradeli, hesapsever ruhun, üç kişilik örgütlenmeye dahi el feneri hâlâ. Adlarını ışıklı neonlara yazdırmaya alışık olanların çalışmadığı yerden çıkan sorular bakiyesi. Ki onlar devrimci verbalizmleriyle bir yastıkta kocayacak.
Gezi’den Soma’ya, Kobane’den Karadeniz’e, doğaya ve emeğe sahip çıkanlar, doğal demokrasi özlemiyle, sonsuz iradeyle HES’lere karşı direnişte. Eğitimci Metin Lokumcu’nun kaybına dahi yol açan sertlikte bir direniş. Muktedirin üç beş ağaç klişesiyle tanımladığı lakin gelişen çevre bilincinin doğallığından donup kaldığı direniş.
Sistemin yazgısını belirlemeye kalkıştığı dereler, toprak, buğday değil yalnızca. Nükleer enerji uzmanı Prof. Dr. Hayrettin Kılıç’ın iddiasında yanılmasını dilemek yerinde olur. Bay Kılıç’a göre, henüz tasarı aşamasında olan “Nükleer Enerji Yasası”nda listelenen “Plütonyum-239”, “Uranyum- 233” gibi radyoaktif izotoplar yalnızca nükleer silah programında kullanılıyor. Yalnızca nükleer silah programında kullanılan izotoplar çaktırmadan eklenmiş demek ki.
Radyoaktif atık tesisinden, nükleer silah projesi dışında hiçbir yerde rastlanmayacak “gizli bilgi”sinden, şüpheli izotoplarından, kurumun doğrudan başbakana bağlı olmasına kadar sorunlu bir tasarı. Her boyayı boyamış fıstık yeşili kalmış bir ülke zati.
Madencileri madene, inşaat işçilerini asansör boşluklarına, mültecileri çöpe gömenlerin şahane yasaları gerçekleşirse herkesi izotopa çevirmeleri olası. Bilirsiniz işte, bütün ortaklıklar bozulur ancak suç ortaklığı asla bozulmazmış.
Kapitalizmin yeşil militanlarının iştahlı nükleer heveslerini kursaklarına geri göndermek için illa çevre felaketi beklemeye ne lüzum var? Aksi durumda “fıtrat” yine göreve çağrılacak gibi. Başkasının taziyesinde ağlayan numaracı teyzeler de olay yeri incelemeye.
Burger artığından beslenen mülteci çocuğun, öldüresiye dövüldüğü bir ülkedeyiz. Mülteci çocuğu dövenlerin imalat hatası sayılmadığı ülkede. Akkuyu Nükleer Santral’ine ait ÇED (çevresel etki değerlendirmesi) raporuna, işten ayrılmış mühendislerin sahte imzalarının soruşturmalık olduğu ülkede.
Her şeyin “birkaç dolar için” yaşandığı ülkede nükleer silah mı? Nicedir heveskâr muktedirler nükleere. İşin farsî silahlanma boyutu da varmış meğer.
1913’de Anatole France “Hayat çok kısa Proust ise çok uzun” demiş! Kastettiği Proust’un metinlerinin tuğla hali olsa da bizdeki arabesk ruhlar hayata gönderme yaparak, çileli hayatlarına bakarak iç çeker. Tüm bunları bir kenara süpürüp, “Hayat hiç kısa değil, ensendeyim” diye akan derelerin fısıltısına kulak vermek; yenilenebilir enerji yerine nükleer enerji, bu da yetmedi nükleer silah peşinde olanların fıtratına Fatiha okumak elzem. Söğütağacı bükücülere ihtiyaç yok, philistin philistin gezmeyelim yeter!