Türkiye’de birçoklarını heyecanlandıran şey, parlamentarist sosyalizm hayali olabilir. Ne ki, sır ve umut sandıkta değil, arayış içinde olan kitlelerin dalgalanmasındadır. Yunan halkı sola kaymaktadır Kısa sayılabilecek bir sürede Yunan halkının umudu olmayı başaran Syriza, elli-yüz yıllık partileri geride bırakarak sandıktan en büyük parti olarak çıktı. Güler yüzlü, hareketli, sempatik lideri Çipras’ın, kasvetli ve renksiz Avrupa […]
Türkiye’de birçoklarını heyecanlandıran şey, parlamentarist sosyalizm hayali olabilir. Ne ki, sır ve umut sandıkta değil, arayış içinde olan kitlelerin dalgalanmasındadır. Yunan halkı sola kaymaktadır
Kısa sayılabilecek bir sürede Yunan halkının umudu olmayı başaran Syriza, elli-yüz yıllık partileri geride bırakarak sandıktan en büyük parti olarak çıktı. Güler yüzlü, hareketli, sempatik lideri Çipras’ın, kasvetli ve renksiz Avrupa siyasetine renk getireceğinden kuşku duymuyoruz.
Sevenleri ve dostları kadar sevmeyenleri ve düşmanları da çok Syriza’nın zaferi, Kobane’yle birlikte dünya medyasının ilgi odağı oldu. Eğer vaat ettiği gibi Yunanistan’ın dış borçlarını sildirir, ağır kemer sıkma programına son verir ve halkın gasp edilmiş haklarını geri almayı başarırsa, halkın güvenini kazanıp güçlenmemesi, Avrupa’daki benzer partilere model olmaması için neden yok.
Tabii bir de madalyonun öbür yüzü var: Bundan hiç hazzetmeyecek uluslararası sermaye, elinden geleni ardına koymayacaktır. Avrupa emperyalizmi ve işbirlikçi Yunan sermayesi yerine göre medyayı, yerine göre faşistleri Syriza’nın üstüne salacak, yerine göre de diplomatik, ekonomik, siyasi yaptırımları, ambargodan ablukaya bütün ayak oyunlarını devreye sokacaktır.
Syriza, bunlarla baş edebilecek mi ya da kendisini adlandırdığı gibi gerçekten “radikal sol” bir siyaset midir? Vaatlerinin ardında durur ve halkı arkasına alarak düşmanlarıyla kıran kırana bir mücadeleye girerse böyle bir partiye dönüşme ihtimali az da olsa var. Fakat geçmişine ve programına bakıldığında bu umudu vermiyor. Daha hükümeti kurmadan “borçların bir kısmını ödeyelim” demesi iyiye delalet değil. Borçlarını bir ödeme planına bağlarsa, öteki harcamalarını ve açığını yeni borçlar alarak kapatmaya çalışacak, yeni borç alabilmek için tavizler vermek zorunda kalacaktır. Kısacası, tekrar eski kısır döngünün çemberi içine dönecektir.
Syriza, Avro-komünistler, sol sosyal demokratlar, Anarşistler, Troçkistler, Maocular, çevreciler, feministler gibi geniş bir sol koalisyona dayanan partileşememiş post-Marksist bir oluşumdur. Yani, şimdilerde alaya alınan eski tip “çelikten müfreze”lerden biri değildir. Bu, işçi sınıfı ve sosyal devrim partisi olmamasıyla yakından ilgilidir. Mevcut sınırları aşacağına, kapitalizmi yıkarak sosyalizmi kuracağına dair bir programı olmamıştır ve olmayacaktır. Seçim propagandalarında AB ve NATO’dan çıkacağını, ABD üslerini kapatacağını bile söylememiştir. Mevcut devlet iktidarını kökten değiştirmek, Yunan burjuvazisine, devletine ve ordusuna dokunmak gündeminde yoktur.
Oysa yalnız komünist partiler için değil, devrimci-demokrat partiler için de radikalliğin sınırı buradan geçmektedir. Kapitalist dünyanın efendileri uzlaşmaya yanaşmayanlara, ellerinde “radikal demokrasi” bayrağı taşısalar bile uzun yaşama hakkı tanımıyor. Ancak PKK gibi kitleleri arkasına almış, her türlü mücadele tarzında ustalaşmış ve kökünden sökülemez hale gelmiş pratikler ayakta kalabiliyor.
Başta Alman burjuvazisi olmak üzere Avrupa gericiliği dış borçların tartışma konusu yapılmasından ve kendi ülkelerindeki emekçi sınıflarına bulaşacak tavırlardan rahatsızlığını açıkça belli ediyor. Çünkü uluslararası kaos ve kriz ortamının taşıdığı rizikoların farkında. Bu yüzden, dış ve iç sermaye nispeten uzlaşıcı bir yol izlese bile, tavizlerinin belirli bir sınırı aşmasına izin vermeyecek, yıpratma ve çıkmaza sürükleme seçeneğini elinde tutmaya devam edecektir.
Syriza’nın başarısı, köklü bir geçmişi olmasına rağmen, geleneksel revizyonizminin dışına çıkamayan KKE’nin başarısızlığından kaynaklanıyor. Bu partiden ve diğer gruplardan kopmuş derleme aktivistlerin bir araya geldikleri yengeç dolu bir sepeti andıran Syriza, eski revizyonist partilerden daha heterojen ve gevşektir. II. Enternasyonal’den beri yüzlerce örneğini gördüğümüz böylesi parlamentarist partilerin neler yapabildikleri, nereye kadar gidebildikleri tarihte yazılıdır. Çok daha elverişli bir konjonktürde başında Salvador Allende bulunan Halk Birliği koalisyonu 1970 seçimlerinde yüzde 36 oyla iktidar olmuştu. Syriza’dan daha radikal adımlar atan sosyalist Allende Hükümeti, üç yıl geçmeden CIA güdümlü Pinochet’nin kanlı askeri faşist darbeyle devrilmişti. Tarih tekerrür eder diye bir şey yok. Fakat bir NATO ve AB ülkesi olan Yunanistan’da sallantılı bir koalisyonla hükümet kurmanın her an tetikte olmayı ve sıkı durmayı gerektirdiği de açık.
Syriza’nın şansı, neoliberal politikalardan bunalmış, dış ve iç sömürüye tepkili Yunan halkının coşkulu desteğidir. Her şey kitlelerin isteklerine cevap verilmesine ve desteklerinin canlı tutulmasına bağlıdır. Yunanlılar 1940’larda devrim kaçırmış, Hitlerci işgale ve azılı Yunan faşistlerine karşı yiğitçe direnmiş bilinçli ve mücadeleci bir halktır. Seçim sandığından çıkan sonuçları, Syriza’nın başarısından çok, bu partiye oy veren kitlenin neoliberal gasp ve sömürüye duyduğu öfkenin ifadesi olarak okumak gerekiyor.
Türkiye’de birçoklarını heyecanlandıran şey, parlamentarist sosyalizm hayali olabilir. Ne ki, sır ve umut sandıkta değil, arayış içinde olan kitlelerin dalgalanmasındadır. Yunan halkı sola kaymaktadır. Rosa Lüxemburg’un şu sözünü tersinden okumanın yeridir: “Hareket etmeyenler zincirlerini fark etmezler.”
Kaldı ki sola kayış ve birleşme ruhu bulaşıcıdır. Domino taşları gibi birbirlerini izleme olasılıkları vardır. Ege’de kopan dalgayı illaki bir başkası izleyecektir. Darısı Türkiye halklarının başına!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.