Kürtler, 9 Ocak 2013 katliamının aydınlatılmasını isterken, Paris’te 7 Ocak günü ikinci bir katliam daha yaşandı. Mizah dergisi Charlie Hebdo’nun bürosunu basan iki kişi, derginin yayın yönetmeni de dahil 12 kişiyi katletti. Öncelikle basın özgürlüğüne yöneltilmiş olan bu katliamı lanetliyor, özgür basın şehitlerini saygıyla anıyoruz. Katliam olayı Paris’i ve tüm Fransa’yı ciddi bir biçimde sarstı. […]
Kürtler, 9 Ocak 2013 katliamının aydınlatılmasını isterken, Paris’te 7 Ocak günü ikinci bir katliam daha yaşandı. Mizah dergisi Charlie Hebdo’nun bürosunu basan iki kişi, derginin yayın yönetmeni de dahil 12 kişiyi katletti. Öncelikle basın özgürlüğüne yöneltilmiş olan bu katliamı lanetliyor, özgür basın şehitlerini saygıyla anıyoruz.
Katliam olayı Paris’i ve tüm Fransa’yı ciddi bir biçimde sarstı. Katiller iki gün sonra düzenlenen operasyonla öldürüldüler, fakat olayın etkisi bitmedi ve kolayca bitecek gibi de görünmüyor. Herkes bu katliam olayını tartışıyor ve daha uzun süre de tartışacağa benziyor. Katliamın nedeni olarak IŞİD’in sahte halifesi Ebubekir El Bağdadi için çizdiği karikatürler gösterildi. Bu nedenle katillerin IŞİD üyesi oldukları bilgisi basına yansıdı. Fakat daha sonra Yemen El Kaide’sinin katliamı üslendiği ifade edildi. Aslında aralarında fazla bir fark da yok. Al birisini çal ötekine türünden bir farklılık söz konusu. Öncelikle Paris’te bu tür katliamların böyle kolayca nasıl yapılabildiği konusu önemli. Sözde özgürlükler merkeziydi. Güçlü bir devlet örgütlülüğü ile güvenliği en çok sağlananlar arasındaydı. Demek ki bunlar görüntüdür, gerçekte böyle bir güvenlik yok. Herkesin, tüm toplumların kendi güvenliklerini sağlamaları gerekiyor. Gerçi 7 Ocak katliamını yapanlar bulundu ve kabul edilirse cezalandırıldı. 9 Ocak 2013 katliamı ise tüm boyutlarıyla henüz aydınlatılmış da değil. Ömer Güney adlı bir Sivaslı tutuklandı, o kadar. Elde bir çok veri ve ipucu bulunmasına rağmen, Fransız makamları henüz olayı aydınlatamamış durumda. Zaten 9 Ocak katliamı aydınlatılmış ve sorumluları cezalandırılmış olsaydı, belki 7 Ocak katliamının önü alınmış olurdu. Dikkat edilirse, katliamların diğer bir benzerliği özgürlükleri hedeflemesidir. Yani özgürlüklere yönelmiş bir saldırı olmasıdır. 9 Ocak saldırısı Kürt özgürlüğünü ve kadın özgürlüğünü hedefledi. Katledilen üç Kürt kadın devrimci bu özgürlüklerin temsilcisiydi. 7 Ocak saldırısı ise doğrudan basın özgürlüğünü hedeflemiştir. Böylece Kürt ve kadın özgürlüklerinin basın özgürlüğü ile ne kadar iç içe olduğu açığa çıkmıştır. Kuşkusuz Paris’te özgürlükleri hedefleyen böyle saldırıların yaşanması ve Fransız yönetiminin bunları aydınlatıp önleyememesi kendileri açısından ciddi bir durumdur. Fakat katliamların ülkemizle de ciddi bağları vardır. Dolayısıyla herkesten çok bizim üzerinde durup değerlendirmemiz ve gereken dersleri çıkarmamız lazımdır. 9 Ocak 2013 katliamının aydınlatılamamasında Fransa yönetiminden çok AKP hükümeti sorumludur. Katliam Paris’te olsa da, katledilenler “eğer Kürttürler, bizden değiller” denmiyorsa, Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşıdırlar. Dolayısıyla haklarının aranması da bu devletin görevleri arasında olmak durumundadır. Örneğin Sakine Cansız’ı bu devlet 12 yıl hapiste tutmuştur. Eğer kendisi öldürmediyse, o zaman kimlerin, nasıl ve neden öldürdüklerini de açığa çıkarmak durumundadır. Fakat dikkat edilirse devlet ve hükümetin bu yönlü hiçbir çabası yoktur. Dahası olayın aydınlatılmasını engelleyen konumundadır. Çünkü, birçok belge MİT’i ve Türkiye’deki bazı kurum ve çevreleri işaret etmesine rağmen, olayın araştırılmasını donduran AKP hükümetidir. Şu husus artık netleşmiştir: Paris’te üç Kürt kadın devrimcinin katledilmesi olayında baş sorumlu devlet ve AKP hükümetidir. Gerçekleri aydınlatmadığı müddetçe bu yargı daha çok artacak ve AKP hükümeti tek sorumlu haline gelecektir. Böyle bir durumda da Kürt sorununun çözümünden ve Türkiye’nin demokratikleşmesinden söz edilemez. Bu nedenle, AKP hükümetinin olayı aydınlatması gerekir. Sorumluluğu ne olursa olsun, en ağır suç durumu bile olayı gizli tutmasından daha iyidir. 7 Ocak Paris Katliamı ise “Fransa’nın ve Avrupa’nın 11 Eylül’ü” olarak değerlendirilmektedir. Dikkat edilirse, dünya için olduğundan daha fazla Türkiye açısından ciddiyet arz etmektedir. Zaten olay ardından hükümet çevrelerinin yaptığı açıklamalar suçluluk psikolojisini içeren savunma açıklamaları durumundadır. Geçmiş özel savaş hükümetleri gibi, AKP hükümetinin de “Terör” edebiyatı üzerinden Paris Katliamı’nı Kürt direnişi ile birlikte anması boş bir çabadır. Bu tür çabalar Kobani direnişinden önce biraz para ediyordu. Ama Kobanê’den sonra bu tür sözlerin artık sahiplerinin maskesini düşürmekten öteye bir sonuç vermeyeceği açıktır. Nitekim AKP hükümetinin “Her türlü terörizme karşı mücadele” söylemine kimse itibar etmemiştir. Çünkü IŞİD çetelerine karşı Irak ve Suriye’de yaşanan mücadele her şeyi kökünden değiştirdi. Kimin vahşi terör uygulayan IŞİD ve El Kaide gibi güçlerden yana olduğu, kimin bu güçlere karşı savaştığı kimsenin üzerini örtemeyeceği şekilde açığa çıktı. Kürtler IŞİD faşizmi karşısında özgürlük ve demokrasi değerlerini ve insanlığı savunurken, AKP’nin nasıl bu güçleri koruduğu ve bu konuyu pazarlık haline getirmeye çalıştığı açıkça görüldü. O nedenle, bu konuda da AKP hükümetinin hala eski kavram ve argümanlarla olayları tanımlamaya çalışması boştur. El Kaide ve IŞİD terörünün gizli veya açık sorumlularından birinin AKP olduğu tartışmasızdır. Eğer bugün ABD ve Fransa gibi güçler bu nedenle AKP’den hesap soramıyorlarsa, aslında kendilerinin de bu terör gücünün azgınlaşmasından sorumlu olmaları nedeniyledir. İki sorumlu ve suçlu birbirini idare etmektedir. Tüm demokratik ve özgürlükçü güçler gerçekleri iyi görmek ve hata yapmamak durumundadır. El Kaide ve IŞİD gibi faşist terör güçlerinin temel hedefi özgürlük ve demokrasi değerleridir, halklar ve insanlıktır. Aslında küresel kapitalizm ve ulus-devlet yapıları ile ciddi bir çelişkileri yoktur. Dahası onlar tarafından beslenen ve kullanılan birer terör ve provokasyon gücüdürler. Yine istedikleri kadar kendilerini tarihsel toplum ve İslam gerçeği ile bağlantılandırmaya çalışsınlar, aslında bu değerlerle de hiçbir ilişkileri yoktur. İcra ettikleri provokasyon ve tetikçilik görevlerinde yüzlerine maske olarak bu değerleri geçirmeye çalışmaktadırlar. 7 Ocak Paris Katliamı ve Kobanê, Şengal saldırıları bu gerçeği çok açık bir biçimde ortaya koymuştur. O halde oynanan oyunları ve arkasındaki saklı gerçekleri iyi görmeliyiz. Ne El Kaide ve IŞİD gibi güçlerin İslam’la ve toplumla bir bağı vardır, ne de ABD ve Fransa gibi devletler aslında bu güçlere karşı ciddi bir biçimde savaşmaktadır. Bütün bunlar aslında oynanan oyunun birer parçaları durumundadır. Gerçekte ise, böylesi bir çatışma oyunuyla halklar üzerindeki baskı ve sömürü düzeninin ömrü uzatılmaya çalışılmaktadır. Paris katliamları iyi değerlendirilirse dünya gerçekleri yanında Türkiye gerçeği çok daha net bir biçimde aydınlatılabilir. Bu da devlet ve AKP gerçeğinin çok daha iyi görülmesini sağlar. Bu kirli gerçeklik altında halkların nasıl bir baskı ve katliama tabi utuldukları görülür. Bu zihniyet de insanları doğru yaşamaya ve mücadele etmeye ulaştırır. 9 Ocak katliamının peşini bırakmayan Kürt kadınları ve halkı bunu önemli ölçüde başarmıştır. Bu sonuçların 7 Ocak katliamıyla da doğru ve yeterli bir biçimde birleştirilmesi katilleri daha çok tecrit edecek ve söz konusu faşist sürülere karşı özgür insanlık mücadelesini daha da güçlendirecektir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.