Kadının heyecanı, tavası, tenceresi, bir pilavın demlenişi, sabrı, sabırsızlığı, sanatı… Hepsinin bir masada toplanması hayali, bazı reklamcılara ve mutfak ürünleri satan bir firmaya çok güzel ve iştah kabartıcı gelmiş olmalı. Hele ki çeyiz hesabımızda para birikeceğini düşünürsek, bu paranın harcanması için ideal bir alan olduğu kesin. Peki ya kadının hayalleri, hakları, insanlığı? Hımm, şey… Senaryolar […]
Kadının heyecanı, tavası, tenceresi, bir pilavın demlenişi, sabrı, sabırsızlığı, sanatı… Hepsinin bir masada toplanması hayali, bazı reklamcılara ve mutfak ürünleri satan bir firmaya çok güzel ve iştah kabartıcı gelmiş olmalı. Hele ki çeyiz hesabımızda para birikeceğini düşünürsek, bu paranın harcanması için ideal bir alan olduğu kesin. Peki ya kadının hayalleri, hakları, insanlığı? Hımm, şey… Senaryolar karıştı, pardon.
Korkmaz mutfak ürünlerinin son reklamından bahsediyorum. http://korkmaz.com.tr/ Bir şiirden alıntı olmalı diye düşünsem de tam çıkaramadım. Masaya bu kadar şey yüklediklerinden midir nedir, “Masa da masaymış ha” dedirtse de Cansever’in o güzelim şiiri değil herhalde esinlendikleri. Kesin bir şiirden bu derken reklama kaptırıyorum kendimi. Reklam, mutfağın merkezine kadını koyan bildiğimiz reklamlardan çok da farklı değil aslında. Sadece yeni ve kadını mutfağa sıkıştırma işini şiirsel bir dille yapmış. Mutfakta anne ve kızı, çok mutlular, yemek yapıyorlar. Kadın, küçük kızına taç giydirir gibi mutfak önlüğü giydiriyor. E ilerde o da aynısını yapacak nasılsa. Kadının uzmanlık alanı annelik olduğu ve kariyerini bu alanda sürdürdüğü için, reklamda da mutfak işlerinin kadının sanatı olduğundan bahsediyor. Şiir gibi anlatıyor işte, kadının masaya koyduğu tenceresini, tavasını, gülümsemesini falan. Kadının mutluluğunu da ancak bir erkek anlatabileceğinden bu şiirsel anlatımı Selçuk Yöntem’in sesinden dinliyoruz. Hayat da zor derler diyor, hâlbuki öyle mi? Böyle güzel mutfaklarda hiç zor olur mu hayat? Baskı, şiddet, ölüm hep fakir mutfaklarda olduğundan güzel mutfaklara sahip olmanın önemi ortada. Olamayanlar derdine yansın.
Epey gözüme çarpınca reklamları, Korkmazlar kimdir diye de bir baktım. Birçok dizinin de yanı sıra Esra Erol’un evlendirme programının da sponsorlarından biri olduğunu gördüm. Anadolu aslanlarından, MÜSİAD üyesi bir şirket olduğunu da ek bilgi olarak vereyim. İşte şimdi de almış yürümüşler, ihracat falan derken önlerini alamıyorlarmış.
Mutfak ürünleri üretenler Esra Erol’la bir olup “kadın-mutfak-evlilik” üçgenini sağlamlaştıran bir düzenek kurmuşlar. Nasıl kurmasınlar, başbakanın açıkladığı üzere çeyiz hesabımızda birikecek paraları nerelere harcayacağız? Yeni açıklanan Ailenin Ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması paketine göre adımıza açılacak çeyiz hesabımızda ailemiz para biriktirecek. 18 yaşımıza kadar biriken paranın %15’i kadar da devlet katkıda bulunacak. Bunu şöyle örneklendirmişler: Diyelim ki 18 yaşımıza kadar ailemiz 100 bin lira biriktirdi, devlet de buna 15 bin lira katkı yapacak. Örnek biraz dalga geçer gibi olmuşsa da bence çok da iyi etmişler. 18 yaşımıza kadar 100 bin lira biriktirebilecek ailelerimiz olduğu fikrinin trajikomikliği ortaya çıkmış bu örnekle. E zaten en az üç çocuk doğuracak, çocuk başına 100 bin liradan toplamda 300 bin lira biriktirecek bir aile hayali kurunca, bunlar zaten hızla Anadolu aslanı bir şirket haline dönüşürler diye düşünüyorum. Çok parası olana çok katkı, az parası olana az katkı dengesini de gözden kaçırmamak lazım. Zengin daha zengin, fakir daha fakir olsun, dengeler bozulmasın. Bu süredeki eğitim masraflarından hiç bahsetmiyoruz tabii. Birey olarak gelecek planlarımız, eğitim hayallerimiz, hele ki kariyer hedefimiz yok zaten. Malum, kariyerimizi ancak annelik alanında yapabiliyoruz. Bahsettiğimiz paketin temel konusu da bu: kadın olarak var olabilmenin tek koşulu olan anneliğin nasıl daha iyi icra edilebileceği. Okumayıp, erkenden evlendirilecek bir nesil planlandığı ortada. E onlar da böyle güzel mutfaklar satın alacaklar. Hiç şiddet görmeyip mutlu mesut yaşayacaklar.
Nüfus dinamizminin korunması amacıyla getirilen yeni düzenlemeler kimin için? Çalışan kadınlar için, “kariyerini” annelik konusuna yoğunlaştırmaları için. Özellikle de beyaz yakalı kadınları kapsayan bu paket, işçilerle, kayıtsız çalışanlarla falan pek ilgilenmemiş. Çocuk bakmanın bütün yükü kadınlara yüklenilmeye devam ederken, özel kreş açma zorunlulukları getirilerek kreş hizmetinin piyasalaşmasını teşvik etmeyi ihmal etmemişler. Kreş hakkımız olduğundan, hatta kadın erkek fark etmeksizin bunun bir hak olduğundan bahsedeceğim şimdi ama senaryoda buna hiç yer verilmemiş. Yarı zamanlı çalışma koşullarında işlerinde asla yükselemeyecek, hatta işe alınmayacak kadınların çalışarak fahişe olma tehlikesinden kurtulacaklarını da müjdelemek gerek. Kadın ölümleri de nüfusun dinamizmini beslediğinden öncelikli hedefler daima, kadını eve hapseden evlilik olmalı.
Abarttığımı düşünebilirsiniz, ama zaten abartılı bir hayal dünyasında yaşıyormuşuz gibi davranıldığı, abartılı bir mutluluk tablosundan bu noktaya geldim. Kadının, esnek çalışma koşullarında mutfağına zaman ayırabilecek olmasının mutluluğu da var bu hayal dünyasının içinde.
Gülfer Kırbaş
gulferkirbas@gmail.com
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.