Direnişçi sağlık işçilerinden, bakana annelik-babalık kariyeri mesajı var: Kendilerine ‘acemi direnişçi’ diyorlar ama bebekleri okula başlayana kadar sistemi de değiştirecekler
Sağlık Bakanı’na hastaneden atılan direnişçilerden, annelik-babalık kariyeri mesajı var: Kendilerine ‘acemi direnişçi’ diyorlar ama hedefleri Maltepe’deki direnişlerini kazanmakla bitmiyor. Bebekleri okula başlayana kadar sistemi de değiştirecekler…
Sendikalaştıkları için işten atılan ve Devrimci Sağlık İş öncülüğünde direnişte olan Maltepe Üniversitesi Hastanesi işçileri ile direnişin 33. gününde Direniş Sarayı’nda buluşuyoruz. Annelik kariyerinin kadın için en büyük kariyer olduğunu, tepkiler gelince babalık kariyerinin de erkek için öyle olduğunu söyleyen Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nu hatırlayıp, karı- koca işten atılan ve 17 aylık iki bebekleri olan Ali (36) ve Melek (28) Işık’la konuşmanın tam zamanı diye düşünüyoruz.
Öyle bir güne randevulaşmışız ki Melek’in “annelik kariyerinin” zor günlerinden biri. Bebekleri Umut Murat ve Duru Çağla hasta. Bu yüzden evde onlara bakıyor. Biz de röportajı evde yapmaya karar veriyoruz. “Bugün çalışıyor olsaydın, çocuklar için eve gidebilecek miydin?” diye sorduğumuzda, “Yok ne izni!” diyor.
Müezzinoğlu’nun beyanından hemen sonra AKP’nin, kadınların doğumdan sonra kısmi zamanlı çalışmasını getiren düzenlemesinin ne demek olduğuyla, duyurulmasının ilk gününde yüzleşiyoruz. Çalışan kadınlar, “annelik görevlerini” yerine getirmek için sermayeye yük olacaklarına, kısmi zamanlı çalışıp güvencesizleşmeli, izin mizin istememeliydi.
Direniş Sarayı’ndan Gülensu’ya
Direniş Sarayı’na vardığımızda, işçiler görev dağılımı yapıyorlar. Ertesi gün yapacakları eylem için afişe çıkacaklarla grup oluyor, yola koyuluyoruz. Gülsuyu-Gülensu ekibiyleyiz. Ekipteki herkes erkek. “Sadece erkekler mi afişe çıkıyor?” diye sorunca, “Olur mu?” diyorlar. Meğer kadınlar önceden bildiriye, afişe çıkmış bile.
Yolculuk yaptığımız minibüse afiş astıktan sonra Gülensu son duraktaki kar manzarasının önüne kocaman pankartlarını asıyorlar. Ardından Biz Ali’yle evlerine gitmek için Emek caddesi boyunca yürüyoruz. Bu caddenin sol tarafı gecekondular, önü muhteşem bir deniz manzarası, sağ tarafı da yoksulların manzarasını kapatmak için ya da nispet olsun diye inşa edilmiş gibi duran kazulet TOKİ binaları. Ali “Bak bu yolun solu 10 liraysa sağı 100 lira. Aslında arada sadece 10 metre var” diyor.
Sol taraftaki evler hakkında Adalar’ı da gördüğü için “6 ada 1 salon” tabiri kullanılırmış. Işık ailesinin bu tarafta bulunan evlerine vardığımızda çocuklar pencereden bakıyorlar. Ali bir bakışta Duru’nun kısacık saçlarını görüp, “Aşkım saçlarını toplamış” diye heyecanla eve koşuyor. Sobanın üstünde bir tencere, onun üstünde biberon, yerlerde birkaç oyuncak var. İkizler durmadan öksürüyor. Babaanne ve Melek çocukları uyutunca konuşmak kolaylaşıyor.
İlk direniş
Çocuklar anne babalarından öğrenmişler, yumruk kaldırarak slogan atmaya çalışıyorlarmış. Babası direnişçi arkadaşlarına anlatınca “Dikkat et sendikalı olmasınlar” diye şakalaşıyorlar. O da “Evde bize karşı örgütlenmesin bunlar” diyor.
Aslında Melek ve Ali de yumruk kaldırarak slogan atmakta yeniler. Kendilerine “acemi direnişçi” diyorlar. Daha önce böyle bir işçi direnişini gözleriyle görmemişler. Eskiden beri her yanı yazılama olan bu politik mahallede yaşıyorlar. Ama Ali’nin 1 Mayıs’lar dışında bir eyleme katılmışlığı yokmuş. Melek de ilk kez Haziran İsyanı’nda mahallede yaptıkları eyleme katılmış. O zaman hamileymiş. Ama yine de eve dönmemiş. Umut ve Duru için “O zamandan belliymiş, direnişçi çocukları olacakları” diyor.
Önceden işçi direnişi görmemişler ama kendilerininki vesilesiyle Ülker işçilerini, metal işçilerini ziyaret etmişler. Metal işçilerinin içinde hiç kadın olmayışı tuhaf gelmiş Ali’ye. Çünkü Maltepe’de en çok kadın direnişçi var ve direnişi büyük oranda onlar omuzluyor. Ülker işçilerinin kendileri kadar destek görmediğini düşünüyorlar. Melek, “Maltepe halkı sağ olsun çok duyarlı. Belediyemiz, halkımız bize çok destek oluyor” diyor, “Ülker işçilerinin öyle bir şansı yok.” Ali de bu kadar çok destekçiyi tahmin etmediğini söylüyor ama devam ediyor, “Gerçi biz işten atılacağımızı da tahmin etmemiştik ki.”
Direnişle gelen dayanışma
Kimse, saray dedikleri direniş çadırının da böyle bir ortamı yakalayacağını tahmin etmemiş. Daha önce küs olan işçiler bile artık dayanışma içinde konuşur olmuşlar. Tanımadıkları mesai arkadaşlarıyla tanışmışlar. En çok direnişteki diğer işçilerle yakaladıkları bağı anlatırken gözleri parlıyor ikisinin de.
Bu zamana kadar sendikalı olmamalarının nedeni biraz da işten atılma korkusuymuş. Ama sendikalı olduktan sonra, “önde olan arkadaşlar” dışında kimsenin atılmasını beklemiyorlarmış. Çıkarıldıklarını telefonla öğrendiklerinde şok olmuşlar. Ali 11, Melek 7 senedir bu hastanede çalışıyormuş. Zaten, atılanların çoğu uzun süredir çalışıyor. Uzun süredir yok denilecek kadar az zam yapılıyor. Bu nedenle patronlarla yaptıkları toplantıda “Ya razı olacaksınız ya da kapı orada” yanıtını alınca sendikalaşmaya karar vermişler.
‘Çocuklar büyüyene kadar sistemi değiştiririz’
Ali ve Melek için bu direniş aynı zamanda çocuklarının geleceği demek. “Üçüncü çocuğu yapıp 600 liralık yardım almayı düşünmez misin?” diye sorunca Melek, “Kim para almak için çocuk yapar ki! Bu çocuklar 600 lirayla mı büyüyecek?” deyip, ekliyor: “Bu ülkeye üçüncü çocuk yapmam.” Melek, AKP’nin kendisine uygun okullar yaptığını, eğitim sisteminin de kötüleştiğini anlatıyor. “Peki ikizler?” diye soruyoruz, “Onlar da bu eğitim sistemi ile yetişmeyecek mi?” Verecekleri yanıt aklımızın ucundan bile geçmiyor. Oysa çocuklar söz konusu olunca içleri bir anda umut doluyor. Ali “Onlar okula başlayana kadar değiştiririz sistemi” diyor.
Direnişin içinde hayatı direnişe çevirme gücünü yakalamış “acemi” direnişçiler, işlerine geri dönmekten başlayarak her şeyi değiştirebileceklerine inanıyor. “Hallederiz” der gibi başlarını sallıyorlar, sormadığımız soruların da yanıtını alıveriyoruz.