Bu yazının uzunu kısası olmaz. Bu yazı onlarca özneden ve yüklemden oluşmaz. Bu yazıda devrik cümle hiç kullanılmaz. Neyse odur; söylenir ve susulur. Açıktan söylenir; derinden susulur. Kurgusu, bütünlüğü aranmaz ve hatta mesajı da olmaz bu yazının. Bu yazı kuşlara, kelebeklere benzer biraz; rengini nerden aldığı, kanatlarını nasıl dalgalandırdığı ve nereye konacağı bellidir sadece. Bu […]
Bu yazının uzunu kısası olmaz. Bu yazı onlarca özneden ve yüklemden oluşmaz. Bu yazıda devrik cümle hiç kullanılmaz.
Neyse odur; söylenir ve susulur. Açıktan söylenir; derinden susulur.
Kurgusu, bütünlüğü aranmaz ve hatta mesajı da olmaz bu yazının.
Bu yazı kuşlara, kelebeklere benzer biraz; rengini nerden aldığı, kanatlarını nasıl dalgalandırdığı ve nereye konacağı bellidir sadece.
Bu yazı herhangi bir tartışmaya dâhil olmaz. Sosyalistler arasında vakti zamanında başlayan, günümüze kadar süren ve anlaşılan o ki gündemde kalmaya da devam edeceğe benzeyen “Kemalizm” tartışmasıyla alakası kurulmaz.
Bu yazı, bir delikanlının hayatıyla, hassasiyetleriyle ilgilidir. Bunlardan bihaber olanların, olsa da umursamayanların içinde bulunduğu tuhaflığa işaret eder ve orada noktasını bulur.
Bu yazıda, ne Mahir Çayan’ın “Atatürk’e bağlılık nöbeti” tuttuğu ne Deniz Gezmiş’in “Biz ikinci milli kurtuluş savaşçısıyız” dediği ne de 1970’li yıllarda faşistlerin yakasında Atatürk rozeti takanları solcu diye ölesiye dövdüğü anlatılacaktır.
Olsa olsa bu yazının satır aralarında, her dönemin kendine has özellikleri olduğu ve tarihe dönük tartışmaların bugünün doğruları üzerinde yapılmasının yanlış olacağı gerçeği gizlidir.
Kaldı ki bu yazıda ne tarih ne de yöntem tartışması yapılacaktır.
Bakın delikanlı odasının duvarına portresini asacak kadar saygı duyuyor, Anıtkabir’i ziyaret edecek kadar Mustafa Kemal’e sevgi besliyor. Bu onun gerçeğidir; değiştirmeye ne haddimiz ne de hakkımız vardır.
Şimdi hayatta değildir; onunla ilgili gerçekler ancak bıraktığı izlerden takip edilebilir.
Mustafa Kemal, Ali İsmail’in gerçeğidir.
Gezi İsyanı, Ali İsmail’in gerçeğidir.
Alevilerin kaygıları, hassasiyetleri Ali İsmail’in gerçeğidir.
Eli sopalı polisler ve eli sopalı faşistler tarafından dövülerek öldürülmesi, Ali İsmail’in gerçeğidir.
Onu katledenlerin neredeyse ödül gibi cezalara çarptırılması, Ali İsmail’in gerçeğidir.
Yitirdiğimiz arkadaşlarımızın gerçeğinden uzaklaşmak, onlardan uzaklaşmaktır; sevgisizlik, nezaketsizliktir.
Ali İsmail’in davasında çıkan kararı protesto etmek amacıyla İstanbul’da düzenlenen gösteride bir grubun “Kahrolsun Kemalist Diktatörlük” diye bağırması, Ali İsmail’in gerçeğinden uzaklaşmak, kendi gerçeklerini Ali İsmail’e dayatmaktır.
Hesap-kitap başkadır. Lakin bu hesap ne Gezi İsyanı’na uymakta ne de Ali İsmail’in o güzelim hatırasına yakışmaktadır.
Ali İsmail dövülerek öldürülmüş, mahkeme katillere az ceza vererek ona bir kez daha öldürücü darbe vurmuş, gösteride “Kahrolsun Kemalist Diktatörlük” diye bağıranlar, Ali İsmail’in kaybından fena halde üzülenlerin ve mahkemenin kararına gerçekten öfkelenenlerin haklı tepkisini gölgelemekle kalmamış, inanılır ki Ali İsmail’i de rencide etmiştir.
Ali İsmail’i, Ethem Sarısülük’ü, Ahmet Atakan’ı ve dahi Gezi İsyanı’nı kendi gerçeğiymiş gibi göstermeye çalışmak, halüsinasyon haline işaret etmektedir ki, bu ruh halinin siyaseten anlamı üzerinde durmak, bu yazının ilgi alanına girmemektedir.
Ali İsmail, AKP diktatörlüğü döneminde katledilmiş, katilleri neredeyse taltif edilmiştir. “Kahrolsun AKP Diktatörlüğü” diyeceğine, sen kalkıp “Kahrolsun Kemalist Diktatörlük” diye bağırıyorsun. Bu, AKP’nin günahını azaltmak, diktatörlük karşıtlarının gücünü zayıflatmak değil de nedir?
Çünkü bu yazı Ali İsmail’e, onun masumiyetine, doğrularına saygı duyma çağrısıdır.
Çünkü bu yazı, Gezi İsyanının gerçek sahibi ve simgesi olan Ali İsmail’in, Ethem Sarısülük’ün, Ahmet Atakan’ın, Abdullah Cömert’in, Mehmet Ayvalıtaş’ın, Hasan Ferit Gedik’in, Berkin Elvan’ın gerçeğini değiştirme ve hiç de hak edilmediği halde Gezi İsyanı’na sahip çıkma riyakârlığına itirazdır.
Çağrı ve itiraz açıktır: Ölen arkadaşlarımızı ve Gezi İsyanı’nı rahat bırakın.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.