Kürdistan’da DEDAŞ elektrikleri kesiyor, halkı susuz bırakıyor; sonra da borçları vermediler, bu nedenle suları kestik diyorlar; özrü kabahatinden büyük açıklamalar yapıyorlar. Bir halkın susuz kalmasını sağlayacak hiçbir gerekçe olamaz. Ancak düşmanlar su keser. Hatta düşmanlıkta bile su kesmek ahlaki görülmez. Eskiden birilerinin eşyasına ipotek konurdu, ancak hiçbir zaman suya ve boğazdan gidecek yiyeceğe el konmazdı. […]
Kürdistan’da DEDAŞ elektrikleri kesiyor, halkı susuz bırakıyor; sonra da borçları vermediler, bu nedenle suları kestik diyorlar; özrü kabahatinden büyük açıklamalar yapıyorlar. Bir halkın susuz kalmasını sağlayacak hiçbir gerekçe olamaz. Ancak düşmanlar su keser. Hatta düşmanlıkta bile su kesmek ahlaki görülmez.
Eskiden birilerinin eşyasına ipotek konurdu, ancak hiçbir zaman suya ve boğazdan gidecek yiyeceğe el konmazdı. Şimdi su jeneratörlerinin elektrikleri kesilerek insanlar susuz bırakılıyor. Bu olay, kapitalizmin kar için her tür ahlaksızlığı ve zalimliği yapacağını ortaya koymaktadır. Halk barajlara karşı çıkarken, “Su satılmaz, su yaşamdır” sloganı atıyor. Dolayısıyla Kürdistan’da su kesintilerine yol açan elektrik kesintileriyle kesinlikle yaşama kast etmektedirler. Eğer hala insan yaşamı varsa, su kesintisine yol açmak insanlık suçudur, cezalandırılması gereken bir suçtur. AKP hükümetinin bir bakanı utanmadan, ahlaksızca belediyelerin şu kadar borcu var diye DEDAŞ’a sahip çıkıyor, insanlık suçu işliyor.
Aslında DEDAŞ Kürt halkının yaşamına saldırmıştır. En büyük düşmanlığı yapmıştır. Belediyelerin borcu olsa dahi su kesmek düşmanlıktır, insanlık suçudur. Halk bu suçu işleyenlere karşı derhal tavır koymalıdır. Ne zaman böyle bir uygulama olsa tavır almalıdır. Bu insanlık suçu hiçbir gerekçeyle açıklanamaz. DEDAŞ’ın yaptığı izahatlar, yakın zamanda mahkemelerin Roboskî için aldığı insanlık dışı karar kadar alçakçadır. İçişleri Bakanlığı kaçınılmaz kazadır diyerek 34 insanın ölümünü normalleştirmiştir. DEDAŞ’ın elektrik kesme açıklaması da en az bu açıklama kadar ahlaksızca ve adicedir.
Türkiye yasalarına göre belediyelerin borcu olsa da bu eylem yapılamaz. Kaldı ki DEDAŞ’ın kestiği elektrik DEDAŞ’a değil, bu halka aittir. Hatta yerel yönetimlere aittir. Çünkü günümüzde dünyanın birçok yerinde yerel kaynaklar belediyelerin denetimine verilmiştir. Bu nedenle DEDAŞ halkın malını halka karşı bir tehdit olarak kullanmaktadır. Bu kabul edilmemeli, halk bu zalimliğe karşı tepkisini ortaya koymalıdır; direnişe geçmelidir. Ekmeğiyle, suyuyla oynanmasına fırsat vermemelidir.
Hırsız saldırıda, soyulan savunmada!
Kürdistan’ın tüm enerjisi de Türkiye’ye akmaktadır. Kürdistan’dan çıkan enerjinin onda biri bile Kürdistan’da kullanılmıyor. Türk devletinin bu elektrik dışında Kürdistan’a daha başka kaynaklar aktarması gerekirken; DEDAŞ’a ihale edip sonradan Kürdistan halkından para koparması tam bir sömürgeciliktir. Hırsız ev sahibine “Bana daha başka şeyler vereceksin” diyor. Soymadığı yetmemiş gibi, Yavuz hırsız misali yakayı bırakmıyor. DEDAŞ ve AKP Hükümetinin tutumu tam da bunu ifade ediyor.
Kapitalizmin zihniyet hegemonyası budur. Hırsız saldırıda, soyulan savunmada! Belediyeler borç tartışması yapıyor. Çünkü onların kafası da kapitalist modernist! Borç morç gerekçe yapılarak suyumuzu kesemezsiniz diyerek halkı direnişe çağıramıyor. Misilleme olarak hendek kazıyor. Halbuki halkın sokağa dökülüp jeneratörlere elektrik veren şartelleri zorla açmaya girişmiyor. Halbuki yapılacak bu tür ya da benzer eylemlerdir. DEDAŞ’ın savunmada olması; hatta Mardin, Diyarbakır, Urfa ve Siirt meydanlarında gezdirilmemesi gerekir. Halk “Biz böyle yasa tanımıyoruz, suyu kesecek bir yasa olamaz” deyip isyan etmelidir. Toplum yasaları kapitalizmin yasalarını ezip geçmelidir.
Suyu kesmeye sessiz kalmak soykırıma boyun eğmektir. Suyuna sahip çıkamayan yaşamına da sahip çıkamaz. Bu açıdan suyuna sahip çıkmak önemlidir. Elektrik de bizimdir, su da bizimdir deyip sömürgeci zihniyete karşı durulmalıdır. Bu da siyasi mücadelenin bir boyutu olmalıdır. Zaten siyasi mücadele daraltılmıştır. Bu tür konulara ve sosyal sorunlara karşı duyarsız kalmak en kötü siyasal mücadele biçimidir.
Sömürgeciliğe karşı mücadele edilmeli
Amed Belediyesi bir ara “Kaynaklarımıza sahip çıkacağız” dedi. Ancak biraz baskı gelince geri adım attı. Halbuki o tutum bugünkü su ve elektrik kesintilerini gayri meşru hale getiren bir tutumdu. Bu tutumdan vazgeçilirse tabii ki DEDAŞ’a, kapitalist mantığa teslim olunur, onların elektrik kesmesine zemin sunulur ve paralar verilmek zorunda kalınır. DEDAŞ olayı gösterdi ki, toplumda sömürgeciliğe karşı bir bilincin ve mücadele yöntemlerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Kırk yıldır mücadele veren bir halkın suyunun kesilmesi ciddi bir durumdur, bir zafiyettir. Bu konuda kıyamet koparılması gerekirken savunmaya geçilmesi yanlıştır. Kürt’ün trajedisi işte budur. Elektrik senin toprağından çıksın, ama sen elektriksiz kal! Bunu hangi ahlak ve vicdan kabul eder? İşte bu olay AKP’nin ne kadar kapitalist modernist olduğunu bir daha ortaya koymuştur. Çünkü AKP’nin ahlakı ve vicdanı bu kesintileri normal görmüştür. DEDAŞ’ı ahlaksız ve vicdansız göreceğine “Belediyelerin şu kadar borcu var” vaazı vermiştir. Farz edelim ki borcu var, bu ne değiştirir?
Kürt halkı AKP’nin zihniyetini iyi görmeli, bu zihniyet teşhir edilmelidir. DEDAŞ’ın sahiplerinin AKP ile ilişkisi var ki böyle açıklamalar yapıyorlar. Hatta Amed’i Mardin’i, Siirt’i ve Urfa’yı susuz bırakmak isteyenler AKP’li milletvekilleridir. Herhalde rüşvet karşılığı hükümeti böyle harekete geçiriyorlar.
Özcesi, suyun kesilmesi hiçbir gerekçeyle mazur gösterilemez. Halkın suya sahip olması için yaptığı her eylem meşrudur ve öz savunmadır. Bırakalım belediyenin borç vermesi; halk da DEDAŞ’a hiçbir şey vermemelidir. Ne kadar kaçak elektrik kullanabiliyorsa kullanmalıdır. Bu kaçak elektrik kullanma değildir; halkın kendi elektriğini kendisinin kullanmasıdır. Böyle bakılırsa sömürgeci ve kapitalist zihniyet aşılır, halk kendi hakkına ve değerlerine sahip çıkar.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.