Kobanî direniş destanı 4 ayını geride bıraktı. Kimsenin ummadığı bu direniş, birçok gücün hesaplarını alt üst etti ve yeni hesaplar içine koydu. Bu direnişin en önemli sonucu, DAIŞ destekçilerinin amaçlarına ulaşamayacaklarıdır. Kobanî en büyük sonucu ise, insanlık değerlerinin faşizme karşı büyük başarısıdır. Diğer yandan Şengal’de Kürt ulusal güçlerinin başlattıkları operasyon sürüyor. Burada özellikle KDP’den kaynaklı […]
Kobanî direniş destanı 4 ayını geride bıraktı. Kimsenin ummadığı bu direniş, birçok gücün hesaplarını alt üst etti ve yeni hesaplar içine koydu. Bu direnişin en önemli sonucu, DAIŞ destekçilerinin amaçlarına ulaşamayacaklarıdır. Kobanî en büyük sonucu ise, insanlık değerlerinin faşizme karşı büyük başarısıdır. Diğer yandan Şengal’de Kürt ulusal güçlerinin başlattıkları operasyon sürüyor. Burada özellikle KDP’den kaynaklı bazı sıkıntıların olduğu biliniyor. Ama yine de Şengal direnişi Kürt örgütlerinin zihin dünyalarında yarattıkları tabular da yıkılıyor.
Her zamanki gibi bu haftaki yazımı da Kobanî ile başlıyorum. Bu haftaki gündemim DAIŞ ve Türkiye ilişkileri olacak.
Geçenlerde bir arkadaşımla Türk-AKP devletinin DAIŞ ile ilişkileri üzerine tartışıyoruz. Orada ilginç ve ilgimi çeken bir söz kullandı. DAIŞ’ın, Türk başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun bir kuruluşu olduğunu söyledi ve açılımını şöyle yaptı. Davutoğlu Anonim Şirketi (DAIŞ) olduğunu söyledi. Türk- AKP devletiyle ile DAIŞ arasındaki ilişkiler artık ayyuka çıkmış durumda. Fakat ilişkileri bu açıdan hiç düşünmemiştim. Davutoğlu’nun dışişleri bakanı olduğu dönemde Türkiye’nin Suriye politikasında belirleyici olduğu ve başbakan olduktan sonra da bunu sürdürdüğü biliniyor. Aynı zamanda bu radikal kesimlere sempati duyduğu da yaptığı açıklamalardan da anlıyoruz.
Davutoğlu şuan Konya’dan milletvekilidir. Konya’da doğmuş ve oradaki tekelerde eğitim görmüş. Konya’dan DAIŞ’a 2 binden fazla kişinin katıldığını göz önünde bulundurursak, bu ilişki ağını daha iyi anlıyoruz. Hata buradan katılanların birçoğu aileleriyle DAIŞ’a katılıyor ve öldürüldüklerinde eşleri diğer DAIŞ çeteleriyle evlendiriliyor. Öyle ilginç bir yandan da var.
Türk-AKP devletinin Davutoğlu şahsında nasıl bir Kürt karşıtı politika içinde olduğu biliyor. Buna dayalı olarak kim Kürtlere saldırırsa onu destekleyecektir. Ki, hem yakın tarih hem de uzak tarih bunun örnekleriyle doludur. Şuan DAIŞ sadece Rojava’da değil, Güney Kürdistan’da da Kürtlere karşı ciddi bir tehdit saldırılar içindedir. Bu saldırıların arkasındaki uygulayıcı gücün Türk-AKP devleti olduğunu hem birçok dünya devleti hem de Kürtlerin büyük çoğunluğu tarafından biliniyor.
DAIŞ’ın oluşum yıllarının 2003teki ABD’nin Saddam rejimini yıkması sonrasına dayandığını biliyoruz. Bu aynı zamanda Şia çoğunluklu Irak’ın, İran’ın denetimine girdiği ve Arap Sünni kesimin iktidardan dışlandığı yıllar oluyor. Bu yıllar, bölge gericilerinin egemenlik kurma savaşının en üst düzeye çıktığı yıllardı. Türk-AKP devletinin Şia İran’ının bölgedeki egemenliği kırmak amacıyla Irak’taki Sünni Arapları desteklediğini bu konuyu yakından takip edenler çok iyi biliyor. Tarık Haşim’inin Türk-AKP devletine sığınmasıyla bu ilişkilerin çok boyutlulaştığı ve DAIŞ’ın organize edilmesine kadar gittiği artık verilerle daha iyi anlaşılıyor.
Birçok kişi Musul konsolosluğun DAIŞ tarafından işgalden iki gün sonra basılmasına ve konsolosluğun neden boşaltılmadığını merak ediyordur. Bunda Türk- AKP devletinin DAIŞ’ı tehdit olarak görmemesinin payı büyüktür.
Türk-AKP devletinin Suriye Esad rejimiyle 2000’li yılları başlarından başlayarak aile ilişkileri geliştirmeleri, ortak kabine toplantıları yapmaları da bu politikayla bağlantılıydı. Türk-AKP devleti bu politikayla, Suriye’de Rojava’da Kürt karşıtlığı temelinde Esad rejimiyle ortaklaşırken, diğer yandan İran’ın buradaki etkisini kırmayı amaçlıyordu. Bu olmayınca, Suriye’ye teslim olmayı yada kendisine savaş açacaklarını ilan ettiler. Ki, sonuçta son dört yıldır, Türk-AKP devletinin Suriye’deki krize her yönüyle dahil olduğunu görüyoruz.
Türk-AKP devletinin DAIŞ ile işbirliği üçayak üzerinden gelişiyor. Bu ayaklarından en belirgini Kürt karşıtlığıdır. Bu karşıtlıkta tüm Kürdistan parçaları vardır. ki, Güney Kürdistandaki saldırıları bundan bağımsız değerlendiremeyiz. İkincisi ise, İran merkezli Şialığının bölgedeki etkisini kırmak ve kendi liderliğinde Sünniliğin etkinliğini geliştirmektir. Bundan Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’in temel merkezler olarak görmektedir. Üçüncü ayağı ise uluslar arası alanda etkinliğini geliştirmektir. En son Fransa’daki saldırganların geçiş hattının Türk devleti olduğu açığa çıkmış durumda. DAIŞ, Türk-AKP devletinin bir tehdit aracı konumundadır. Paris katliamına katılan birinin eşinin Akçakale üzerinden Türkiye’ye geçmesi bu tehdittin merkezinin Türk- AKP devleti olduğunu bir kez daha gösteriyor.
Türk-AKP devletinin Fransa’da ne kadar etkili olduğu son Paris saldırısıyla bir kez daha açığa çıkmış durumdadır. 9 Ocak 2013 tarihinde Paris’in merkezinde PKK’nin öncü kadrolarından Sakine Cansız, diplomasi çalışanı Fidan Doğan ve Gençlik Hareketi’nin kadrolarından Leyla Şaylemez katledilmesinin bir devamı Charlie Hebdo katliamı oldu. Bu katliamı Yemen El Kaidesi üstlense de, bu sonucu değiştirmeyecektir.
Türk-AKP başbakanı Davutoğlu Anonim Şirketinin (DAIŞ) gelecekte nasıl katliamlar yapacağı bilinmez. Ama Paris katliamlara devam edeceği öngörülebilir. Yemen El- Kaidesinin bu katliamı üstlenmesini şaşırtmasına kanmamak gerek. Bu organizmanın kollarından biri olarak görülebilir. Kobanî’de ve Kürdistan’ın diğer bölgelerinde kırılacak, kırılan DAIŞ bu katliamların da kırılmasıdır.