Emekçilerin içinde yaşadığı somut koşullar itibariyle, içinden geçilen süreçte Yunanistan’da Sosyalizm “ütopik” bir öneri değil, halkın bu cehennemden işçi sınıfı öncülüğünde çıkışının yegane gerçekçi yoludur Donetsk, Ukrayna Silahlı Kuvvetleri’nin başlattığı yeni saldırı dalgası ile havadan ve karadan bombalanıyor. Ukrayna Silahlı Kuvvetleri ve faşist milisler, ABD ve Avrupa Birliği’nden aldıkları finansal, politik ve askeri destekle bir […]
Emekçilerin içinde yaşadığı somut koşullar itibariyle, içinden geçilen süreçte Yunanistan’da Sosyalizm “ütopik” bir öneri değil, halkın bu cehennemden işçi sınıfı öncülüğünde çıkışının yegane gerçekçi yoludur
Donetsk, Ukrayna Silahlı Kuvvetleri’nin başlattığı yeni saldırı dalgası ile havadan ve karadan bombalanıyor. Ukrayna Silahlı Kuvvetleri ve faşist milisler, ABD ve Avrupa Birliği’nden aldıkları finansal, politik ve askeri destekle bir kez daha Donetsk halkına saldırıyorlar…
Yunanistan’da seçime sayılı günler kaldı. Seçimde en yüksek oyu alması muhtemel olan Syriza’nın lideri Çipras, Financial Times gazetesinde yayınlanan yazısında, (End austerity before fear kills Greek democracy, January 20) Uluslararası Finans-kapitale “aşırı sağ” partilerin Avrupa’da yaşadığı yükselişi anımsatıyor ve kemer sıkma politikalarına son verilmezse, Yunanistan’da demokrasinin sona erebileceğini dile getiriyor. Yazısında Syriza’nın politik konumlanışı da ortaya koyan Çipras, şu görüşleri ifade ediyor:
“Partim Syriza, politik istikrar ve ekonomik güvenlik için yeni bir toplumsal sözleşmeyi garanti ediyor. Kemer sıkma paketlerini sonlandıran, toplumsal uyumu, demokrasiyi geliştiren ve orta sınıfların kendi ayakları üstünde durmasını sağlayacak politikalar öneriyoruz. Bu, Eurozone’u güçlendirecek ve Avrupa projesini kıta üzerindeki tüm yurttaşlar için çekici kılacak tek yoldur.”
“Korkunun demokrasimizi öldürmemesi için, kemer sıkma politikalarını sonlandırmak zorundayız. İlerici ve demokrasi güçleri Avrupa’yı değiştiremezse, Marine Le Pen ve onun aşırı sağ ittifakları bizim için onu değiştirecekler.”
Syriza liderinin yazısı Financial Times’ta yayımlanmadan bir gün önce, yazısında işaret ettiği ırkçı-faşist Ulusal Cephe lideri Marine Le Pen’in Paris katliamına ilişkin yazısı ABD’de liberal New York Times’ın sütunlarını süslüyordu. Aynı gün, Donetsk halkına karşı yürütülen savaşın başkomutanı Ukrayna lideri Poroşenko katılmak için İsviçre’ye geldiği Dünya Ekonomik Forumu öncesi Avrupa Birliği yöneticileri ile önemli toplantılara katılıyordu.
Şeyleri gerçek ismiyle çağırmak
Çipras, yazısında “Eurozone’u ve Avrupa projesi”ni güçlendirecek politikalara sahip olduklarını ifade ederken, emperyalist Avrupa Birliği’nin efendisi soyguncu oligarklara şöyle sesleniyor:
“Avrupalı partnerlerimizle, açık, dürüstçe ve eşitler olarak müzakereler yürütme görevimiz var. İki tarafın da silahlarını sallamasına gerek yok.”
Syriza iktidara geldiğinde, “açık, dürüst” ve “eşitler olarak” müzakereler yürüteceği partnerleri kimlerdir? Syriza iktidara geldiğinde müzakereleri kelimenin gerçek anlamıyla “eşitleri” olan Avrupa emekçileri ile yürütmeyecek. Syriza’nın müzakereler yürüteceği partnerler, AB hükümet temsilcileri, Avrupa Merkez Bankası yöneticileri, IMF yöneticileri ve bir süredir görüşmeler yapmakta oldukları Avrupa’nın büyük Finans-kapital gruplarının yöneticileridir. Bütünüyle katı bir hiyerarşi temelinde biçimlenmiş emperyalist Avrupa Birliği içinde “eşit” partnerlerden söz etmek ise, ancak hoş bir şaka olsa gerektir.
Çipras, “silahları sallamama” çağrısı yapmaktadır, ancak Avrupa oligarkları silahlarını emekçilere karşı uzun zamandır sürekli sallamaktadırlar. Zaten başka türlüsü de şaşırtıcı olurdu. Başka türlü oligarklar oligark olmaktan, AB emperyalist bir egemen sınıf örgütü olmaktan, toplumsal sınıflar da farklı ve çelişik çıkar ve konumlara sahip toplumsal gruplar olmaktan çıkardı.
Çipras’ın yazısında, “Avrupa projesi” olarak ifade ettiği esas olarak nedir? Çipras’ın “Avrupa projesi” olarak ifade ettiği, esas olarak Avrupa Finans-kapitalinin emperyalist birliğidir. Merkez Avrupa ülkeleri Finans-kapitalinin domine ettiği, sözde birlik içinde merkez çevre diyalektiğinin olanca katılığıyla işlediği, ekonomik ve politik güç hiyerarşisi temeline dayanan emperyalist-kapitalist bir oluşumdur. Emperyalist AB yapısı içinde hüküm süren merkez çevre ilişkileridir ki, zaten Yunanistan ve diğer güney Avrupa ülkelerinin sürüklendiği borç krizinin yarattığı cehennemi toplumsal koşulları üreten bağımlılık ağlarıdır.
Çipras’ın Avrupalı partnerleri, Ortadoğu’dan Afrika’ya, Ukrayna’ya emperyalist askeri operasyonların merkezinde yer almaktadır. Çipras’ın Avrupalı partnerleri kendi coğrafyalarında emekçileri yoksulluğa mahkûm eden, emekçilerin tüm sosyal ve ekonomik kazanımlarına süreklileşmiş saldırılar düzenleyen kapitalist egemen sınıf güçleridir. Çipras’ın yazısında bir kez, “orta sınıfların kendi ayakları üstünde durmasını sağlayan politikalar” bahsinde dile getirdiği Sınıf kavramı merkeze alınmadan ne “Avrupa projesi”nin, ne de “kemer sıkma politikaları”nın gerçek niteliğinin kavranması mümkün değildir. Ama zaten Syriza’da somut politik karşılığını bulan “radikal demokrasi” anlayışı, sınıfsal temelinden koparılmış bir “radikal sol hareketin” amentüsü konumunu kazanmıştır.
Çipras yazısında, önceki hükümetlerden farklı olarak, krizin devam etmesine yol açan Yunanistan içindeki faktörlere dikkat çektiklerini ifade ediyor ve şunları söylüyor.
“Vergi ödemekten kaçınan ekonomik oligarşiye karşı mücadele edeceğiz. Toplumsal pazar ekonomisi kapsamı içinde sosyal adalet ve sürdürülebilir büyümeyi sağlayacağız.”
Sosyal adaletin düşmanı, toplumsal da olsa -toplumsal olmayan bir pazar var mıdır?- temeli pazar üzerine inşa olan kapitalist üretim ilişkileridir. Yunanistan’da emekçileri ölüm koşullarına mahkûm eden kapitalist üretim ilişkileri çerçevesinde işleyen kapitalist ekonomik yapı mıdır, yoksa kapitalist ekonomik yapının olağan sonuçlarından biri olan “vergi ödemekten kaçınan oligarklar” mı?
Bazı kapitalistler, vergi ödemekten kaçındıkları için mi oligark olarak tanımlanırlar, yoksa sermaye birikimi sürecinde ulaştıkları belirli bir büyüklük sonucunda yaşanan yoğunlaşma ve merkezileşmenin sonucu olarak mı oligark konumuna yerleşirler? Bu sorunun açık Marksist yanıtı uzun zaman önce verilmiştir. 20. yüzyılda Marksistler ile Sosyal Demokratlar arasında yaşanan tartışmalarda, bu soruya verilen yanıt belirleyici bir farklılık noktasını ve politik tutumlardaki çatışmanın temelini oluşturmuştur.
Oxfam grubu tarafından yapılan yeni bir araştırmanın sonuçları birkaç gün önce açıklandı. Araştırma sonuçlarına göre dünyada, “en zengin yüzde 1’lik dilime girenlerin, 2016’da küresel servetin yarısından fazlasına sahip olacağı” ortaya çıktı. Araştırmanın ortaya koyduğu bir başka sonuca göre, “Dünyadaki en zengin yüzde 1’lik kesimin varlığı, 2009’da yüzde 44 iken, 2014’te yüzde 48’e yükseldi.” Kapitalist krizin hüküm sürdüğü yıllara ait olan bu veriler, oligarkların kriz koşullarında servetlerini arttırmaya devam ettiğini ve krizin yükünü emekçilerin sırtına yüklediğini açık bir biçimde gözler önüne seriyor.
Bu araştırmanın sonuçları ile daha da fazla somutluk kazanan ise, Çipras’ın yazısında hiç değinmediği ama Yunanistan’da ekonomik kriz koşullarında yaşanan süreçleri açıklamakta en fazla gereksinim duyulan kavramdır: Sınıf Mücadelesi…
Krizin yükünün emekçilerin sırtına yüklenmesinin Avrupa’daki temel aracı Çipras’ın da karşı çıktığı kemer sıkma politikalarıdır, ancak bu politikaları oluşturan ve yürüten esas özneler ise, Çipras’ın “açık ve dürüst” müzakereler yürüteceği Avrupalı partnerleridir. Avrupalı partnerlerin emekçilere karşı yürüttükleri mücadeleler saf Sınıf Mücadeleleridir. Oxfam araştırması oligarkların emekçilere karşı yürüttükleri sınıf mücadelesinin son yıllardaki sonuçlarını açık bir biçimde ortaya koymaktadır.
Syriza’nın Selanik Programı ile kamuoyuna sunduğu ve Çipras’ın yazısında ortaya koyduğu öğeler, belirli tarihsel ve toplumsal koşulların ürünü olan Avrupa sosyal devlet olgusunun, aşırılıklarından arındırılmış bir Avrupa kapitalizmi idealinin, “sosyal barış” arayışının ifadesidir. Kapitalist üretim ilişkilerinin yıkıcı sonuçları karşısında, kapitalizm içinde “toplumsal pazar” temeline dayalı “ütopik” çözüm projeleri Proudhon’dan beri belirli konjonktürlerde güncellik kazanırlar.
Bu projelerin yalın anlamı, kriz konjonktürlerinde toplumsal ve ekonomik konumlarını hızla kaybeden “orta sınıflar”ın -orta sınıfın ne olduğu ve kapsamı başka bir tartışmanın konusudur, burada Çipras’ın sözünü ettiği bağlam içinde kullanılmıştır- oligarklardan “ideal kapitalizm” talep etmeleridir. Oysa, “ideal kapitalizm” ancak örgütlü emekçilerin oligarklara karşı uyguladığı sınıf zoru ile oluşan belli bir denge durumunda “realize” olabilir. “İdeal kapitalizm”, Avrupa’da güçlü işçi sınıfı mücadeleleri, sömürgelerden elde edilen ekstra-karlar ve Sosyalist sistemin somut varlığında cisimleşen Sosyalizm korkusu koşullarında belirli bir dönem için gerçeklik kazanmıştır.
Toplumsal mücadeleler tarihinde, “ütopik” çözüm önerisi sahiplerinin güçlü basınçlar karşısında katı “gerçekçi”lere dönüşmesinin yeterince örneği bulunuyor. Avrupa Finans-kapitalinin Yunanistan halkına karşı yükselttiği katı sınıf mücadelesi, Yunan halkını cehennemi koşullara mahkûm etti. Emekçilerin içinde yaşadığı somut koşullar itibariyle, içinden geçilen süreçte Yunanistan’da Sosyalizm “ütopik” bir öneri değil, halkın bu cehennemden işçi sınıfı öncülüğünde çıkışının yegane gerçekçi yoludur.
İşçi sınıfı öncülüğünde girilecek Sosyalizm yolu, Yunan halkına emperyalist-kapitalist kurum ve ilişkiler ağı içinde yer alarak “tedrici reformlar” aracılığıyla “kurtuluş” vaat etmekten çok daha gerçekçi ve uygulanabilir somut bir seçenektir. Emek güçleri açısından, Yunanistan işçi sınıfı ve bağlaşıklarını sınıf mücadelesini yükseltmeye, onları emperyalist kurum ve ilişkiler ağı dışında yeni bir toplum kuruculuğuna çağırmaya; Avrupa emekçileri ile bu temelde yeni örgüt ve ilişkiler biçimlendirmeye çağırma ve bunların adımlarını atma, “Avrupalı partnerlerle” yürütülecek müzakerelerden çok daha sonuç alıcı, kelimenin gerçek anlamında devrimci bir yoldur.
Syriza’nın Avrupa Birliği ve eurozone içinde kalma, NATO konusunda sürekli birbiriyle çelişen açıklamalar yapma tercihi esas olarak emperyalist-kapitalist dünyadan kopamama, yeni bir toplum ve yeni bir dünya çağrısını net olarak ifade edememe durumunun bir sonucudur. Zaten bu durumdur ki, Yunanistan’da burjuva politik alanın tümüyle iflas ettiği bir dönemde, Avrupa Finans-kapitaline “Syriza ile neden olmasın” sorusunu sordurtmaktadır. Syriza’nın bu tercihleri, Çipras’ın sözünü ettiği “orta sınıf”ın sınırda olma durumuyla ve Syriza yönetiminin bu sınıfsal katmanlarla yaşadığı özdeşleşme konumu ile doğrudan bağlantılıdır.
Derinleşen kapitalist krizin Avrupa’da yarattığı ekonomik sarsıntı ve son zamanlarda daha sık telaffuz edilmeye başlanan deflasyon eğilimi, Avrupa egemen sınıflarının politik esneme yeteneğini bu süreçte sınırlayan faktörlerdir. Ancak Avrupa egemenlerinin Yunanistan’da kendi asli işbirlikçileri ile yürüdükleri yol da sonuna gelmiştir -yani yol kapanmıştır. İşbirlikçileri aracılığıyla uyguladıkları politikalar toplumsal ve politik olarak artık devam edilmesi mümkün olmayan bir sınıra gelmiş dayanmıştır. Bu nedenle, Avrupa egemenleri Syriza üstündeki politik baskıyı arttırmaktadır. Syriza’yı kendi çizdikleri sınırlar içine çekme politikası işletilmeye çalışılmaktadır. Bu hedefleri gerçekleşmediğinde, baskı yeni biçimler kazanacak, olası Syriza hükümeti dışına çıkmama garantisi verdiği kurumsal yapının sahip olduğu güçlü ekonomik ve politik araçlarla kuşatılıp, ezilmeye çalışılacaktır.
Çipras’ın yazısında ifade ettiği öğe, “social cohesion”ın (toplumsal uyum) kapitalizmin kurum ve ilişkiler ağı içinde kalarak sağlanması bu kriz konjonktüründe mümkün değildir. Toplumsal uyum, Bernstein’dan beri tüm reformist sosyalistlerin kriz konjonktüründe sermayeden bekledikleri, ancak kapitalizmin temel eğilimleri nedeniyle bir türlü gerçekleşmeyen bir taleptir. Kapitalizm kendi temel eğilimleri nedeniyle, ancak toplumsal uyumsuzluk, toplumsal çelişki ve çatışmalarla birlikte var olabilir.
Devrimler, nesnel tarihsel ve toplumsal çatışma ve kopuşmalardan çıkagelirler, ancak bu kopuşmaları bilince çıkaran, sistemle kopuşan eğilimlerle bütünleşen ve onları politik olarak doğru hedeflere yönelten öznel politik güçlerdir. İçinden geçilen süreçte öznel politik güçlerin rolü özel bir önem kazanmıştır. Yunanistan emekçilerinin yaşlı kıtanın devrimci merkezi konuma gelmesi, bütünüyle öznel politik güçlerin cüret, kararlılık, politik esneklik ve devrimci kapasitesine orantılıdır. Yunanistan’da uygulanan kemer sıkma paketleri ile yaratılan dünya, Rosa Lüksemburg’un sözcükleri ile Barbarlığa denk düşmektedir. Alternatifi ise Rosa’nın kendi sözcükleri ile Sosyalizm’dir. Yunanistan emekçileri, Barbarlık ile Sosyalizm arasında bir noktada geleceklerini arıyorlar…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.