Toplumu emek-sermaye ikiliği üzerinden değil de, beyaz Türk-siyah Türk çatışması üzerinden anlatmak, Türkiye’deki emekçi sınıfların ezildiği gerçeğinin üzerini tamamen örtüyor. Ve bütün bu süreç, halka değil; rengi çok da önemli olmayan, ama AKP’nin çarkları içinde kendine yer bulan politikacı, bürokrat ve sermayedarlara yarıyor Gazeteci Ufuk Güldemir’in, Amerika’daki Anglo-Sakson kökenli protestan beyazları tanımlayan WASP teriminden esinlenerek […]
Toplumu emek-sermaye ikiliği üzerinden değil de, beyaz Türk-siyah Türk çatışması üzerinden anlatmak, Türkiye’deki emekçi sınıfların ezildiği gerçeğinin üzerini tamamen örtüyor. Ve bütün bu süreç, halka değil; rengi çok da önemli olmayan, ama AKP’nin çarkları içinde kendine yer bulan politikacı, bürokrat ve sermayedarlara yarıyor
Gazeteci Ufuk Güldemir’in, Amerika’daki Anglo-Sakson kökenli protestan beyazları tanımlayan WASP teriminden esinlenerek ortaya attığı bir kavram “Beyaz Türk”. Gerçi Güldemir, bu kavramı elit kesimleri aşağılamak için kullanmıştı, ama kendilerini üst bir sınıfa çıkartmaya meraklı Ertuğrul Özkök, Serdar Turgut gibi gazeteciler de “Beyaz Türk” sıfatını gururla üzerlerine aldılar. Sonrasında AKP yanlısı basın da bu kavramı sevdi ve “Beyaz Türk” iktidar propagandasının da vazgeçilmez bir kavramı haline gelmeye başladı.
“Beyaz Türk”, hatta onun karşılığındaki “Siyah Türk, Zenci Türk” kavramları sıklıkla kullanılıyor kullanılmasına, ama bırakın gazetecileri akademisyenler dahi bu terimlerin ne olduğunu açıklayan; bu kavramların ne ölçüde kültürel, ne ölçüde ekonomik anlamları olduğunu gösteren sağlam bir tanım ortaya koyamıyorlar. Mesela, ünlü iktisatçılar Daron Acemoğlu ve James Robinson bir blog yazılarında Beyaz (ve Siyah) Türkler’i, Türkiye’yi dışarıdan takip edenlere anlatma ihtiyacı duymuş ve şöyle bir tanım getirmişlerdi (1):
“Türkiye’deki beyaz Türkler iyi eğitimli, statü sahibi, Atatürk’ün (bazı) fikirlerini kendilerine rehber edinmiş Kemalist seçkinlerdir. Beyaz Türkler, ağırlıklı olarak devlet bürokrasisi ve ordu içerisinde kümelenmiştir. Siyah Türklerse, beyaz Türklerin gözünde eğitimsiz, alt sınıflardan, ya halen köylü ya da köylü geçmişlerinden sıyrılamamış olan insanlardır.”
Acemoğlu ve Robinson’un tanımı net, ama anlatmak istedikleri şeyi tam olarak karşılamıyor. Özellikle Beyaz Türklük’ü köylülük veya kentlilik üzerinden anlatmak çok sağlam bir tanım vermiyor, çünkü dindarlık veya muhafazakarlık sadece köylülere atfedilebilecek bir şey değil. Mesela tarikatların on yıllardır güçlü olduğu Çarşamba(2) benzeri eski İstanbul mahallelerinin, yakın zamanda köyden göç edenlerle gelişen gecekondu mahalleleri olmadığı aşikar.
Dahası Acemoğlu ve Robinson’un tanımına göre Tayyip Erdoğan; erken çocukluk yılları Rize’de, 13 yaş sonrası İstanbul’un eski mahallesi Kasımpaşa’da geçmiş olan; üniversite mezunu ve siyasete atıldıktan sonra para ve statü sahibi olmuş bir birey olarak Acemoğlu ve Robinson’un “Beyaz Türk” tabirine birçok açıdan uyuyor. Ya da şöyle diyelim… Tayyip Erdoğan, yukarıdaki özellikleriyle “Beyaz Türk”ün karşılığı olarak kullanılan “Siyah Türk” tanımına hiç uymuyor! Tabii benzer şeyleri iktidarın başka isimleri için de söyleyebiliriz. Mesela yılların İstanbul muhallebicisi Topbaş ailesinden gelen, İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş da çoğumuzdan daha kentli, daha zengin ve daha üst sınıf bir insan görüntüsü çiziyor.
Beyaz Türklük kavramını popülerleştiren isimlerden Nilüfer Göle’nin de beyaz-siyah Türk ayrımı, Acemoğlu ve Robinson’ınkine benziyor. Göle’ye göre beyaz Türkler, “eğitimli, kentli, Batılı bakış açısına sahip, laik, orta ve üst sınıflardan” meydana gelirken; siyah Türkler “Anadolu’nun kasabalarından gelmiş, inançlı, alt sınıflardan” oluşuyor (3). Dikkat ederseniz, Nilüfer Göle de Acemoğlu ve Robinson gibi beyaz ve siyah Türklere birbiriyle her zaman örtüşmeyen bir sürü özellik atfediyor. Ayrıca Göle, beyaz Türklerin sosyal sınıfını tanımlamak için de “orta-sınıf” kavramına sığınıyor. Lakin geçtiğimiz haftalarda E. Ahmet Tonak’ın sendika.org’da değindiği gibi, “orta-sınıf” da oldukça muallak bir kavram (4). Zira orta-sınıf kavramının kapsadığı kitle Tonak’ın deyimiyle “karpuz misali”, “kime sorduğunuza bağlı olarak…sayısı oldukça büyük olabileceği gibi, küçük de” olabiliyor.
Yandaş medyada nasıl?
“Beyaz Türk” kavramının yandaş basındaki kullanımı ise tamamen esniyor ve oldukça tuhaf bir hale geliyor. Yandaş basın yazarları çoklukla “Beyaz Türk”ü, öyle orta sınıf olarak falan değil, egemen sınıfları tanımlamak için kullanıyorlar. Mesela kendine özgü üslubuyla(!?) tanıdığımız Engin Ardıç, “Beyaz Türk” kavramını AKP öncesi burjuva sınıfını, yani kendi deyimiyle “İstanbul sermayesini” ifade etmek için kullanıyor (5). Ardıç, başka bir yazısında beyaz Türklere “Cihangir-Nişantaşı çocukları” diyerek, onlara muhit de tayin ediyor. Yani Ardıç’a göre beyaz Türkler aynı zamanda, İstanbul’un lüks semtlerinde oturan kişiler oluyor(6).
Benzer bir kullanımı Sabah’ın eski ekonomi yazarı Süleyman Yaşar’da da görüyoruz. Zira Süleyman Yaşar’a göre beyaz Türkler, ithal ikameci dönemde yüksek rantlar elde eden tekelci sermaye ve bugünün finansal sermayesinden meydana geliyor. Üstelik Yaşar’a göre beyaz Türkler’in Özal ve Erdoğan’ı sevmemeleri için haklı nedenleri var, zira iddiasına göre ikisi politikacı da sermaye kesimlerinin rantlarını kesmiş! Yaşar aynen şöyle diyor (7):
“Beyaz Türkler’in Turgut Özal ve Tayyip Erdoğan’la araları pek iyi olmadı. Onları, tekerleklerine çomak sokan politikacılar olarak gördüler. Niye? Çünkü Özal, ekonomiyi dünya rekabetine açarak gümrük rantlarını azalttı… Başbakan Erdoğan ise bütçe ve faiz rantlarını önledi”.
Beyaz Türkler’e atfedilen ifadeler sadece İstanbul sermayesi olmakla kalmıyor. Beyaz Türkler’in batıcı, modern olma çabası içinde olan ve dindar kesimleri aşağılayan insanlar olduğuna dair ifadeler basında sürekli yer alıyor. Mesela bugünlerin gündemdeki ismi Alev Alatlı’ya göre orijinal beyaz Türkler, “1940’lı yılların ‘laik-hümanist’ eğitiminin şekillendirdiği, tüm enerjilerini ‘çağdaşlaşma’ dedikleri ve fakat aslında Batı medeniyetine Yunan-Roma bacağından duhul etmeye çabalayan yurdum insanları”ndan oluşuyor (8).
Ve tabii bütün bu tanımlar dönüp dolaşıp “CHP zihniyeti”ne söylemine dokunuyor. Bunu özellikle Tayyip Erdoğan’ın siyasi söyleminde görmek mümkün. Hatta hatırlarsanız Erdoğan bir mitinginde CHP için “kendileri beyaz Türkmüş” deyip, kendinin zenci Türk olduğunu ilan ediyordu.
Üstelik “Beyaz Türklük” kavramı sadece CHP’ye saldırmak için değil, Gezi’ye de saldırmak için istismar ediliyor. Mesela Markar Esayan’nın Gezi sonrası yaptığı ‘derin’ analizine göre Gezi’yi getiren süreçte “reformlarla imtiyaz kaybına duyulan sınıfsal beyaz Türk öfkesi… bir enerji birikmesine yol açtı”. Esayan’a göre hal böyle olunca, “beyaz Türklere eşit şekilde yerleşmeye çalışan Müslümanlara karşı, çok derinlere gömülmüş bir tür İslamofobi ortaya çıktı. Bu sapma, ‘Erdoğan nefreti’ başlıklı bir koalisyonun oluşmasını sağladı”(9). Ve Esayan, yazının sonuna doğru Gezi’ye ilgili bombasını patlatıyor: “Olayın(Gezi’nin) ikinci bir 28 Şubat denemesine dönüştüğünü, hükümetin de buna direneceğini görmek gerekiyor”. Tabii televizyonlarda da benzer görüşleri dile getiren Esayan’ın, bu yazılarının hemen sonrasında Yeni Şafak’a transfer olması çok şaşırtıcı olmasa gerek!
Gezi’yi “Beyaz Türklük”le özdeştirmeye çalışan sadece Markar Esayan değil elbet. Başka bir Yeni Şafak yazarı Hilal Kaplan da, bir yazısında BDP’nin “Beyaz Türk siyaseti” yaptığını iddia ediyordu (10). Peki neden? Çünkü BDP, “Haziran’da olduğu gibi sağduyulu davranmak yerine, âkil insanları taşlayanlarla Gezi’ye” çıkmış! Dikkat ederseniz, yandaş basında Gezi’yi ve onu takip eden AKP karşıtı cepheyi “Beyaz Türk siyaseti” olarak yaftalamak o kadar yaygın ki, yandaş basın yazarları bu iddiayı genel geçer bir gerçek gibi kullanıyor.
Üretilen yalanlar
Yandaş basın ve AKP iktidarı arasındaki bu top çevirme, “Beyaz Türklük” kavramını şekilden şekilde sokma hali, halkın kafasında şöyle bir denklik yaratmaya hizmet ediyor:
Beyaz Türkler ≡ Egemen Sınıflar ≡ Batıcılar ≡ CHP seçmeni ≡ Geziciler
Tabii söylem böyle türetilince karşısında bırakılmak istenen da şu oluyor:
Siyah Türkler ≡ Alt Sınıflar ≡ Dindarlar ≡ AKP Seçmeni ≡ Gezi Karşıtları
Ama bu bakış açısı, hem mantığa uymuyor, hem de gerçeklerle örtüşmüyor. Öncelikle, beyaz Türkler’i Nişantaşı, Cihangir gibi İstanbul lüks mahallelerinde oturan eski İstanbul sermayedarları olarak alacaksak, bu kitlenin Türkiye’nin %1’ini bile değil, çok çok %0.1’ini oluşturacağını görmek gerekiyor. Yani böyle bir kitle ne son yerel seçimlerde AKP’ye oy vermeyen %56.6’lık kitleyi, ne CHP seçmeni olan %25.6’yı, ne de Gezi Direnişi’ne katılan 2.5 milyona yakın kişiyi açıklayabiliyor.
Kaldı ki, Erdem Yörük ve Murat Yüksel’in New Left Review’de yayımladıkları çalışma, Gezi’nin hiç de öyle elit ayaklanması olmadığını gözler önüne seriyor (11). Zira Yörük ve Yüksel’in verilerine göre Gezi’ye katılan meslek sahiplerinin ancak %9’u sermayedarlar ve üst düzey yöneticilerden, ve sadece %20’si beyaz yakalı çalışan ve yüksek eğitimli teknik elemanlardan oluşuyor. Bunun yanında Gezi Direnişi’ne katılan meslek sahiplerinin, %54’ü fiziki işlerde çalışan kayıtlı ve kayıt dışı emekçilerden oluşuyor. Yörük ve Yüksel’in çalışmasındaki sınıf kategorizasyonunu şüpheli bulanlar için şu veriyi de verelim: Gezi’ye destek verenlerin %25’ine yakını ilkokul, %15’ine yakını ise ortaokul mezunu. Yani eğitimsiz kitlelerin, Gezi’ye destek verenler içindeki oranı da hayli fazla.
Kendi gözlemlerini değerlendirip, bu verilerden ikna olmayan beyaz yakalı okurlar içinse yine Yörük ve Yüksel’e dayanarak şunu söyleyelim: Evet, fiziki işlerde çalışan emekçilere kıyasla, beyaz yakaların daha büyük bir oranı Gezi’ye gitti. Ama fiziki işlerde çalışan emekçiler toplam nüfusun daha büyük bir kısmını oluşturuyor, bu nedenle fiziki işlerde çalışan emekçilerin daha küçük bir yüzdesi Gezi’ye gelmiş olsa da bu kesimin Gezi’deki varlığı beyaz yakalıları geçiyor.
Bu terminoloji AKP’ye hizmet ediyor
Tabii “Beyaz Türk”ün yukarıda gördüğümüz her yere çekilen ve sürekli şekil değiştiren kullanımı, AKP’nin siyasi söyleminin inşasında kilit bir rol oynuyor. Çünkü bu kullanımla Türkiye’de gericiliğin güçlenmesini, kitlelere “alt sınıfların egemenlere karşı verdiği devrimci mücadele” şeklinde sunma olanağı ortaya çıkıyor. Mesela Alev Alatlı gibi birisi Türkiye’deki gericileşme sürecini “devrimci” olarak okuyup, “Türkiye Rönesans yaşıyor” diye anlatabiliyor (12).
Üstelik bu hikâyenin bir bölümünü Daron Acemoğlu ve James Robinson gibi bazı saygın akademisyenler bile yiyor. Zira Acemoğlu ve Robinson, seri halinde yazdıkları blog yazılarında, Türkiye’deki siyasi mücadele tarihini beyaz ve siyah Türkler arasındaki çatışmaya indirgiyorlar. Dahası DP, ANAP ve AKP gibi iktidarların siyah Türkler’i temsil ettiklerini ve AKP’nin MÜSİAD’a yakın Anadolu sermayesinin önünü açtığı için iktisadi olarak daha kapsayıcı olduğunu söylerken, Beyaz Türkler’in AKP döneminde kaybettiğini iddia ediyorlar (13).
Tabii iktisadi kapsayıcılığı, sadece sermaye kesimleri arasındaki çatışma üzerinden okumak da hayli sakıncalı. Zira hala kapitalist bir ülkede yaşıyorsak, MÜSİAD tabii ki emekçi kesimlerin çıkarlarını temsil etmiyor. Bilindiği üzere, AKP bir yandan MÜSİAD’le arasını iyi tutarken, diğer yandan emekçi kesiminin temsilcilerine karşı hayli düşmanca bir tavır sergiliyor (14). Ayrıca son 12 yılda, AKP çevresindeki bir kesim zenginleşse de, iktidarın tamamen TÜSİAD’ın veya beyaz Türkler’in aleyhine çalıştığı da doğru değil. Unutmayalım ki, yandaş basın tarafından düşman olarak gösterilen Koç, hala Türkiye’nin en büyük sanayi şirketi olan TÜPRAŞ’a AKP dönemindeki özelleştirme sayesinde sahip oldu. Başka bir TÜSİAD’ci olan Doğuş Holding, Galataport özelleştirmesi gibi projelerden büyük rantlar beklerken, bunun karşılığını televizyon kanalı NTV’de yapılan AKP propagandası ile ödüyor. Benzer şekilde, bir dönem Taksim’deki alışveriş merkezi ile gündeme gelen Demirören’in, Erdoğan’la olan yakın ilişkisini; Milliyet’te yayımlanan müzakere süreci haberi sonrasında yaptıkları acıklı telefon konuşmasından biliyoruz.
Yani AKP döneminde oluşturulan ahbap-çavuş ilişkilerinin içinde “Beyaz Türk” denilen kitleler gayet de yer alıyor. Üstelik Ekonomist Dergisi’nin en zengin Türkler listesine göre “Anadolu sermayedarları”nın serveti; Koç, Sabancı, Şahenk, Tara, Eczacıbaşı, Özyeğin gibi AKP öncesi zengin ailelerin servetlerine hala yaklaşamıyor (15). Gene aynı listeye göre Koç ailesinin son 10 yılda servetini dörde katladığını görüyoruz.
Ama işte toplumu emek-sermaye ikiliği üzerinden değil de, beyaz Türk-siyah Türk çatışması üzerinden anlatmak, Türkiye’deki emekçi sınıfların ezildiği gerçeğinin üzerini tamamen örtüyor. Yerine sahte bir devrimcilik masalı yazılıyor. AKP çevresindekilerin servetlerine servet kapması; Ali Ağaoğlu, Mehmet Cengiz, Latif Topbaş; Celal Koloğlu; Ahmet Çalık gibilerin elde ettiği rantlar kitlelerin önüne halkın zaferiymiş gibi sunuluyor.
Oysa toplumsal sınıflarda bir değişiklik yok! Düşük ücretlerden, insan onuruna yakışmayan çalışma koşullarından, artan tekelleşmeden, sermaye gruplarına peşkeş çekilen ortak alanlarımızdan, kentsel dönüşümle el koyulan mahallelerden zarar gören sınıflar da ve faydalanan sınıflar da belli. Lakin ikiliği toplumsal sınıflarla değil, “Beyaz-Siyah Türk” gibi kavramlar ifade ettiğimiz sürece, yukarıda saydıklarımız memleketteki ikincil meseleler haline geliyor. Ve bütün bu süreç, halka değil; rengi çok da önemli olmayan, ama AKP’nin çarkları içinde kendine yer bulan politikacı, bürokrat ve sermayedarlara yarıyor.
Notlar
(1) Yazının Halit Yerlikhan çevirisi Agos Gazetesi’nde de yayımlanmıştı. Ben de alıntıda Yerlikhan’ın çevirisini kullandım.
Acemoğlu, Daron ve Robinson, James. “Beyaz Türkler, Siyah Türkler.” Agos Gazetesi 2 Mart 2013
http://www.agos.com.tr/tr/yazi/4460/beyaz-turkler-siyah-turkler
(2) Fatih’in Çarşamba semtinin, 1950’lerden itibaren Nakşibendilik’in merkezlerinden olduğu biliniyor.
Kalkan, Ersin ve Çamlıbel, Cansu. “İstanbul’daki küçük Kudüs: Çarşamba.” Hürriyet Gazetesi 28 Şubat 2010
http://www.hurriyet.com.tr/pazar/13949425.asp
(3) Göle, Nilüfer. “Europe’s encounter with Islam: What future?” Constellations 13.2 (2006): 248-262.
http://spol.unica.it/didattica/Melis/Storia%20e%20Istituzioni%20della%20Turchia%20contemporanea/Gole%20europa%20islam%20encounters.pdf
(4) E. Ahmet Tonak’a göre Türkiye’deki orta sınıfın boyutu farklı tanımlara göre %2.3’le, %43.5 arasında değişiyor.
Tonak, E. Ahmet, “Yahu Bu Orta Sınıf Kaç Kişi?” Sendika.org 9 Kasım 2014
http://www.sendika.org/2014/11/yahu-bu-orta-sinif-kac-kisi-e-ahmet-tonak/
(5) Ardıç, Engin. “İstanbul Sermayesi Pes Etti.” Sabah Gazetesi 27 Haziran 2014
http://www.sabah.com.tr/yazarlar/ardic/2014/06/27/istanbul-sermayesi-pes-etti
(6) Ardıç, Engin. “Ben de Seni Bir Şey Sanmıştım!” Sabah Gazetesi 06 Eylül 2014
http://www.sabah.com.tr/yazarlar/ardic/2014/09/06/ben-de-seni-bir-sey-sanmistim
(7) Yaşar, Süleyman. “Beyaz Türkler, Özal ve Erdoğan’a niye kızıyorlar?” Sabah Gazetesi 26 Nisan 2011
http://www.sabah.com.tr/yazarlar/yasar/2011/04/26/beyaz-turkler-ozal-ve-erdogana-niye-kiziyorlar
(8) “Beyaz Türkler kopuk bir kuşak olarak yetiştiler”, Hürriyet Gazetesi 17 Mart 2013
http://www.hurriyet.com.tr/pazar/22831923.asp
(9) Esayan, Markar. “Gezi’deki Tuzaklar ve Fırsatlar: Bir Demokrasi Sınavı” Kişisel Web Sitesi 13 Haziran 2013
http://www.markaresayan.com/?p=1980
(10) Kaplan, Hilal. “BDP, “Beyaz Türk” siyaseti yapıyor.” Yeni Şafak 20 Eylül 2013
http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/hilalkaplan/bdp-beyaz-turk-siyaseti-yapiyor-39656
(11) Yörük, Erdem ve Yüksel, Murat. “Class and Politics in Turkey’s Gezi Protests” New Left Review 89 (2004)
http://newleftreview.org/II/89/erdem-yoruk-murat-yuksel-class-and-politics-in-turkey-s-gezi-protests
(12) “Alatlı AKP iktidarını ‘Rönesans’a’ benzetti”, BirGün Gazetesi 12 Aralık 2014
(13) Acemoğlu, Daron ve Robinson, James. “Beyaz Türkler, Siyah Türkler.” Agos Gazetesi 2 Mart 2013
http://www.agos.com.tr/tr/yazi/4460/beyaz-turkler-siyah-turkler
Acemoğlu, Daron ve Robinson, James. “The Political Economy of Turkey.” Why Nations Fail 27 Şubat 2013
http://whynationsfail.com/blog/2013/2/27/the-political-economy-of-turkey.html
(14) Oyvat, Cem. “Askeri Rejim, Liberalleşme ve Sürecin Ardılları.” Birikim 5 Mayıs 2011
http://www.birikimdergisi.com/guncel/askeri-rejim-liberallesme-ve-surecin-ardillari
(15) “İşte Türkiye’nin en zengin listesi” Cumhuriyet Gazetesi 31 Ekim 2014 http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/136069/iste_Turkiye_nin_en_zengin_listesi.html
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.