Baş döndürücü gelişmelerle geçen 2014 yılı sona eriyor. Yılın son günlerinde bile MHP ve Hüda-Par örtülü polis saldırıları devam ediyor. Cizre’de olduğu gibi yeni ölüm olaylarının yaşandığı görülüyor. AKP’nin izlediği politikalardan yararlanarak Hüda-Par güç olmaya çalışıyor. Ama esas olarak AKP’nin MHP ve Hüda-Par gibi güçleri Kürt Özgürlük Hareketi ile çatıştırmaya çalıştığı anlaşılıyor. Polis terörünün giderek […]
Baş döndürücü gelişmelerle geçen 2014 yılı sona eriyor. Yılın son günlerinde bile MHP ve Hüda-Par örtülü polis saldırıları devam ediyor. Cizre’de olduğu gibi yeni ölüm olaylarının yaşandığı görülüyor. AKP’nin izlediği politikalardan yararlanarak Hüda-Par güç olmaya çalışıyor. Ama esas olarak AKP’nin MHP ve Hüda-Par gibi güçleri Kürt Özgürlük Hareketi ile çatıştırmaya çalıştığı anlaşılıyor.
Polis terörünün giderek arttığı bu ortamda Tv ekranlarında da her şey tartışılıyor. Polis kurşunuyla vurulan gençler, geçmişte yaşanmış benzer olaylara dair yürütülen sözde mahkemeler, çözüm sürecinde gelinen aşama, paralel yapı operasyonları gibi olayların tartışılması her gece Tv ekranlarını dolduruyor. Tabi bir de kadın katliamları ve trafik kazaları var.
Tartışma gündeminin bu kadar yoğun olduğu bir ortamda arada tartışılan bir konu daha var: HDP’nin parti kimliği ile 2015 genel seçimine katılma kararı! Aslında AKP dışında diğer partilerin henüz seçim çalışmalarına başladığı da gözlenmiyor. Fakat buna rağmen HDP’nin söz konusu kararının neden bu kadar etkili gündem olduğunu anlamakta insan zorlanıyor.
HDP’nin genel seçimlere parti olarak katılma kararına ilişkin öne sürülen iddialar da muhtelif. Başta Başbakan Ahmet Davutoğlu olmak üzere AKP yöneticileri “CHP ile HDP’nin seçim ittifakı yaptığını” iddia ediyorlar. CHP’liler ise, HDP’nin seçime parti olarak girme kararının bir AKP-HDP anlaşması sonucu olduğunu belirtiyorlar.
Yani bir tarafa göre, seçime parti olarak giren HDP seçim barajını aşamayacak ve mevcut HDP milletvekilliklerini AKP kazanacak! O halde bu bir AKP-HDP pazarlığıdır! Diğer tarafa göre ise, seçime parti olarak girip barajı aştığında HDP mevcut olandan çok fazla milletvekili meclise sokacak ve bu vekiller AKP’den eksilecek. O halde bu da bir CHP-HDP anlaşmasıdır!
Tabi iki tarafın çok parlak zekasının ürünü olan bu görüşleri aslında tartışmaya bile değmez. Fakat burada önemli olan konu şu: HDP’nin seçime parti olarak girme kararı neden AKP ile CHP’yi bu kadar paniğe sokmuş? Ortada çok ciddi bir paniğin olduğu net bir biçimde görülüyor. Her iki parti de kendi durumlarını propaganda etmek yerine HDP’nin kararını tartışıyor.
Buradan ortaya çıkan sonuç şu: Demek ki HDP’nin söz konusu kararı AKP ile CHP’yi ciddi bir biçimde korkutuyor. Demek ki HDP’nin genel seçime parti olarak girmesinin çok etkili bir siyasal anlamı var. Öyle ki, bir orta oyunu gibi birbirleriyle atışmayı meslek edinmiş söz konusu partiler bu tutumlarını durdurarak benzer mantıkla HDP’nin seçim kararı üzerinde durmak zorunda kalıyor.
Elbette HDP’nin seçime nasıl katılacağı AKP ile CHP’yi ne ilgilendiriyor diyemeyiz. Çünkü sorunların çözümü ve demokratikleşme önünde en ciddi engeli söz konusu siyasi oligarşi oluşturuyor. Çünkü mevcut halk karşıtı sistemin oluşturulması ve yaşatılması bu oligarşinin işi oluyor. Dolayısıyla sistem gerçeğini açığa çıkaran ve zorlayan gelişmeye karşı böyle duyarlı davranıyorlar.
Şöyle düz bir mantık yürütebiliriz: HDP’nin söz konusu kararı AKP ile CHP’yi böyle bir panik içine soktuğuna göre, o halde doğru bir karardır. Kuşkusuz bu görüşün de bir mantığı var. Fakat bununla yetinmeden mevcut durumu incelemek gerekiyor.
Önce bazı basın organlarında yer alan ve bize kadar da ulaşan bazı bilgileri aktaralım. Bize gelen bilgilere göre, HDP’nin seçime parti olarak girmesinden AKP çok ciddi bir biçimde korkuyor ve HDP’nin bu kararını gözden geçirerek yeniden bağımsız adaylarla girmesini istiyor. Hatta bu isteğini bizzat HDP’lilere bile iletmiş bulunuyor.
Kuşkusuz bu görüşü iletirken AKP’nin dayanağı “HDP’nin yüzde on barajını aşamama tehlikesi” oluyor. Yani AKP bu biçimde HDP’yi düşündüğünü ve mutlaka mecliste görmek istediğini ima etmiş oluyor.
Diğer yandan, genel seçimlere CHP’nin HDP ile ittifak yaparak girmeyi düşündüğünü yansıtan çok şey var. Bu tür bilgiler basın organlarına yansıdığı gibi, politikacılar tarafından da dile getiriliyor. Elbette ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Bu konuda CHP’nin istekli olduğu, ancak bunun HDP tarafından reddedildiği düşünülebilir ve de söylenebilir.
İnsan gerçekleri bilmese “Bu AKP ile CHP meğer HDP’yi ne kadar da çok seviyormuş” diye düşünebilir. Çünkü, dikkat edilirse görünüşe göre her iki taraf da HDP’nin mutlaka meclise girmesini istiyor! Fakat nedense HDP’nin hiç kimseye muhtaç olmadan meclise girmesini sağlayacak olan seçim barajını düşürmeyi veya kaldırmayı ne AKP, ne de CHP istiyor. Dolayısıyla 12 Eylül cuntasının koyduğu yüzde on seçim barajı otuz beş yıldır kaldırılmıyor.
Biz geçen haftalarda 2015 genel seçiminin ne kadar önemli olduğu üzerine yazmıştık. Seçimden sonra Türkiye siyasetinin nasıl şekilleneceğini seçim sonuçları belirleyecekti. Ağır bir iç savaşın mı yaşanacağı, yoksa barış ve demokratik çözümün mü gerçekleşeceği seçim sonuçlarına göre belli olacaktı.
O halde bu kadar önemli bir seçime barışın ve demokrasinin temsilcisi haline gelmiş bir partinin nasıl katılacağı da elbette ki önemlidir. Bu nedenle HDP’nin seçime nasıl katılacağının bu kadar tartışılması yadırganmamalıdır. Yine AKP ile CHP’nin paniği de anlamsız bulunmamalıdır. Bütün bunlar HDP’nin Türkiye için ne kadar kilit öneme sahip bir parti haline geldiğini göstermektedir.
Kuşkusuz seçime parti olarak girip de barajı aşarak seçimi kazandığında HDP’nin mecliste şimdikini üçe katlayacak bir milletvekili sayısına ulaşacağı kesindir. Bu da HDP’yi siyasette kilit bir parti haline getirecektir. Zaten zihniyeti ve çözüm politikaları ile herkesin dikkatini toplamış bir partidir. Buna bir de güçlü bir meclis grubu eklenirse, o zaman neredeyse Türkiye’nin siyasetini belirleyen haline gelir. İşte AKP ile CHP’yi korkutan birinci husus budur.
İkinci husus ise, HDP’nin barajı aşamayıp da meclise girememesi durumunda ortaya çıkmaktadır. Böyle bir durumda meclise Kürt halkının iradesi yansımamış ve meclis tek yanlı oluşmuş olacaktır. Bunun da yüzde on seçim barajından kaynaklandığını ve yine bu barajı da AKP ile CHP’nin kaldırmadığını herkes bilecektir. Dolayısıyla meclis yarım olacak ve bu biçimde hem sistem ve hem de AKP ile CHP teşhir olacaktır.
HDP bunları yapmayıp da genel seçime eskisi gibi bağımsız adaylarla girerse, o zaman mevcut meclis grubunu koruyacak; bu da HDP’yi siyasette etkili kılmayacağı gibi, oligarşik sistemi ve onun temel partilerini de teşhir etmeyecektir. Bu durumda HDP partilerden uzak dursa da mevcut gerici-faşist sistemin koltuk değneği olmaktan kendini kurtaramayacaktır.
Demek ki HDP için seçimde eskiyi tekrarlamak gerilik ve iradesizliktir. Seçime parti olarak girmek ise, sonuç ne olursa olsun, her halükârda HDP’yi çok güçlü bir siyasi irade yapacaktır. O halde seçime parti olarak girme kararı tartışma götürmeyecek kadar doğrudur. Eğer etkili bir seçim çalışması yürütülür ve demokratik güçlerle de en geniş seçim ittifakı oluşturulursa, o zaman HDP’nin yüzde on beşleri aşacağı da kesindir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.