Tarihimiz, insanın insana zulmüyle örülmüş genişçe bir örümcek ağından ibarettir, ki sadece insanı değil, arada sinekleri de yakalar. Efsane der ki, 19. yüzyıl İngiltere’sinde, Endüstri Devrimi’nin en harlı zamanlarında, madencilerin yoldaşları kanaryalarmış. Bu güçsüz, ufak, hiçbir şeyden haberi olmayan kuşlar, gaz kaçağına karşı dayanıksız oldukları için bir alarm niyetine madencilerin yanında, kafeslerin içinde inerlermiş madene. […]
Tarihimiz, insanın insana zulmüyle örülmüş genişçe bir örümcek ağından ibarettir, ki sadece insanı değil, arada sinekleri de yakalar. Efsane der ki, 19. yüzyıl İngiltere’sinde, Endüstri Devrimi’nin en harlı zamanlarında, madencilerin yoldaşları kanaryalarmış. Bu güçsüz, ufak, hiçbir şeyden haberi olmayan kuşlar, gaz kaçağına karşı dayanıksız oldukları için bir alarm niyetine madencilerin yanında, kafeslerin içinde inerlermiş madene. İnsandan önce can versin de uyarmış olsun diye, kara elmas için listeden bir çentik eksiltircesine.
“Zifiri karanlık ve yıldızsız bir gecede Marchiends’den Montsou’ya giden yolda, pancar tarlaları arasında bir adam tek başına yürüyordu. ”. Devrimci kahramanımız Etienne’in hikayesi böyle başlar kitapta. Açlığın, sefaletin ve doğal olarak da adaletsizliğin kol gezdiği 1860’ların Kuzey Fransa coğrafyasında, doğal bir başkaldırının çocuğudur Etienne. Germinal’in başında idealist, sessiz ve çalışkan bir genç olarak tasvir edilen bu adam, ilerleyen sayfalarda işçileri örgütleyerek, grev bayrağını çekerek, dövüşerek ve severek hayata olan öfkesini yansıtmıştır, önceleri sadece içki içtiğinde gösterebildiği öfkesini. Tarihi bir göreve kalkıştığının ‘solcu’ kitapları okumadan önce farkında değildir, ancak kendi hikayesini anlatırken eski işinde şefini tokatladığını söylediğinde direngen bir kana sahip olduğunu sezdirir bizlere. Her devrimci gibi, hayatı yaşamayı bilen adamdır Etienne, hayatı seven ve insanı sevmeyi bilen. Gerçekçi –realist- romanın ne demek olduğunu burada gösterir Emile Zola, başkaldırının her adımını, sefaletin her kelimesini, bencilliğin her hücresini yaşarız içimizde. Kitapta Etienne’in mücadelesi somutlanırken karanlıktır arka plan, o madene indiğinde nefes alamayız, işçi kasabasında kesin bir dille pembe yoktur, ağzımıza kömür kaçar Germinal’i okurken. Kahramanımızın içinde bulunduğu buhran sadece o günün dünyasına ait değildir, geleceğe dönüktür, teorik bilgisizliğinden ötürü doğan ütopik sosyalist hayallerini etrafındaki işçilere giydirememektedir. Toplumun yozlaşmış ahlakı, fırsat bulduğunda içki içip fuhuş yapan insanı, kitapta çokça geçen ‘devrimci proletarya’ olamaz Etienne’e göre, ki sonuna kadar haklıdır da. Ne olursa olsun umuttur onun içindeki devrim ateşinin yanmasını sağlayan, soğuğun, açlığın, sefaletin işçi sınıfını ezeceği yerde nefretini keskinleştirmesini görür, aldıkları maaşlarla hayvani bir hayata mahkum edilen işçilerin isyanı çıkaracak kıvılcımı bekleyişlerini görür. Ve o kıvılcım olmanın sorumluluğunu boynuna asmış, insanların canını feda ederek enternasyonal mücadeleye bir destek vermeye çalışmıştır, grevin başarısızlığı sonucunda da ‘tembeller’ diye nitelendirdiği en büyük düşmanı burjuvazinin kurduğu masada oyunu kaybetmiştir nihayetinde.
Oyunu kuralına göre kazanmak değil, oyun masasını yakmak isteyen bir zihniyetle karşılaşırız burada, Souvarin. Anarşinin şahbazı Bakunin’in bir siluetidir bu adam, inşa etmeden önce her şeyi yıkmanın kesinliğine inanır. Etienne ile çokça tartışır, işçilere küfreder fütursuzca. Kuralsızlığın getirdiği özgürlüğün mirasçısı Souvarin, aslında bir Rus soylusudur ve kendi sınıfını düşünmeden tekmelemiştir. Ağzından küfürler de burada çıkar işte, oyunun kuralları arasında kendilerine yer bulan işçiler, parayı da bulurlarsa burjuva olup çıkacaklardır ona göre, sınıfına ihanet etmekten başka bir şey yapmayacak hainlerdir hepsi. Anarşist felsefeye uygun olarak kaybedecek bir şeyi olmayan bu adamın düşüncesi şu cümleyle özetlenebilir; en iyi ekinler ancak toprak kanla sulanırsa çıkacaktır. Burada salt şiddet aşkından çok daha öteye bakmak şarttır, yeni bir dünyanın inşasına uzanan bu fikir, romanda o uğursuz madeni havaya uçuran barutun ve alevlerin içinde doğar adeta, bir anka kuşu misali kendi küllerinden tekrar doğacak insanoğlu tasviridir.
Germinal tohum demektir Fransızca’da. Bir umuttur Germinal, insanların birbirini kanaryalar yerine koyduğu, sömürdüğü, ezdiği bu irin dolu dünyada, 150 sene önceden miras kalan bir gerçekliktir. Geleceği inşa eden ellerden, kömürle siyaha boyanmış ellerden kanatlanan birkaç kanaryadır Germinal, özgür insanların sınıfsız ve sınırsız bir dünyaya yolculuğudur. Kırmızı ve siyahın omuz omuza dövüştüğü, yeşile karşı verdikleri mücadeledir. Her işçiye ‘Eğer bir tanrı yoksa bile, bizim işverenlerden intikamımızı almak için mutlaka bir tanrı doğacaktır’ dedirtendir, prangalarla, zindanlarla, kurşunlarla engellenmeye çalışılan devrimdir, bir küçük kanaryadır Germinal, gerektiğinde yoldaşı için canını verendir.
ozancorbaci20@hotmail.com
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.