Merhaba! Ben doğma-büyüme Lüleburgazlı bir evladınızım. Çok kısa bir dönem Görünüm Gazetesi’nde de çalışmışlığım var. Selam ederim… 7 yıldır Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nde okuyorum. AKP hükümetinin çevre ve kentsel rant politikalarını bilimsel/akademik ilgi ile takip ediyorum. 1 Kasım’da Ahmetbey’de gerçekleştirilen mitingi duyduktan sonra da, Trakya’nın özelleştirilmeye çalışılan meralarına kulak kabarttım. Sizlerle paylaşmak istediğim konular var. […]
Merhaba! Ben doğma-büyüme Lüleburgazlı bir evladınızım. Çok kısa bir dönem Görünüm Gazetesi’nde de çalışmışlığım var. Selam ederim…
7 yıldır Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nde okuyorum. AKP hükümetinin çevre ve kentsel rant politikalarını bilimsel/akademik ilgi ile takip ediyorum. 1 Kasım’da Ahmetbey’de gerçekleştirilen mitingi duyduktan sonra da, Trakya’nın özelleştirilmeye çalışılan meralarına kulak kabarttım. Sizlerle paylaşmak istediğim konular var. Tarım alanlarının özelleştirilmesinin, kırsal nüfusun topraklarından koparılmasının ülkemizde ne gibi sonuçlar doğurduğunu, yakın tarihlerde yaşanan olaylar üzerinden örneklendirmek istiyorum.
SOMA ÖRNEĞİ
Soma’daki maden katliamından sonra ortaya birçok tespit çıktı. Ama konumuzla alakalı en önemli tespit Soma’lı bir amcanın söyledikleriydi: ‘Tütünü bitirdiler, bizi üç kuruş için madene mahkum ettiler’.
ERMENEK ÖRNEĞİ
Ermenek’teki maden katliamından sonra da bir Ermenekli teyzeye kulak verelim: ‘Aslında köyde toprağımızdan geçimimizi sağlayacak kadar karşılık alıyorduk ama hastalanınca kimsesizdik. Oğlum sırf SSK için madene girdi’.
ISPARTA ÖRNEĞİ
Isparta’da işçileri taşıyan bir minibüsün devrilmesiyle ortaya saçılan 18 cesetten ise şunu öğreniyoruz: Minibüsteki insanlar günü birlik elma toplamaya giden işçilermiş. Vaktinde kendi toprakları varken topraklarından koparılıp, başka toprak sahiplerinin elinde gündelik çalışan ucuz iş gücü olmuşlar ve 20 kişilik minibüse 40 kişi bindirilip ölüme sürüklenmişler. Aralarında okul harçlığını çıkarmaya çalışan 3 de öğrenci varmış.
YIRCA ÖRNEĞİ
Yine Soma’ya döndüğümüzde ise başka bir katliamla karşılaşıyoruz. Daha Soma’daki maden katliamının acısı dinmeden, Soma’nın Yırca Köyü’nde 6.000 zeytin ağacını, termik santral yapmak için katlettiklerine tanık olduk. Köylüler “Zeytin biterse Yırca da biter” diyor.
TOPRAK KARIN DOYURMAYINCA…
1998 yılında tarımda istihdam edilen nüfusumuz 8-9 milyon iken bugün 4-5 milyona inmiş durumda. Bilin bakalım tarımsal istihdamdan koparılan nüfus, nerede ve ne yapıyor?
Bu örnekler topraktan koparılan kırsal nüfusun, kendi yerleşim yerlerinden uzaklaşmadan, yakın yerlerde istihdam buldukları yeni iş alanlarını gösteriyor. Ve burada yoksulluğun bir boyutunu yaşadılar, yaşıyorlar. Bunun dışında kalan daha büyük bir kitle ise kırdan tamamen kopup büyük kentlere göçüyor ve orada inşaat sektörüne harç olup gidiyor, hizmet sektöründe taşeron, güvencesiz, ucuz iş gücü olup yoksulluğun başka bir boyutunu yaşıyor.
DİRENİŞ BOYUTUYLA TEKRAR YIRCA ÖRNEĞİ
Yırca’da yıllar önce köylülerin tarım arazisine termik santral yapıp pamuğu, tütünü, kabağı, domatesi öldürdüler. Geriye bir tek dayanıklı zeytin kaldı. Şimdi zeytini de ellerinden alıp; yeni bir termik santral daha yapmak istiyorlar. Ne mutlu ki Yırca halkı direndi ve şimdilik santral inşaatını durdurdu. Bir yandan zeytinliklerin olduğu bölgede geceleri nöbet tuttular, biber gazına, copa, kelepçeye maruz kaldılar; diğer taraftan dava açtılar, kamuoyu yarattılar. Ve şuan köyün muhtarı ana haber bültenlerinde bölgenin sorunlarını, şirketin vahşiliğini, direnişi ve kazanımları anlatma şansı buluyor.
TRAKYA NE YAPACAK?
Şimdi önümüzde Trakya meralarının kiralanması, özelleştirilmesi duruyor. Geçim kaynaklarımızı özel sektöre peşkeş çekip, sermayenin çarklarında ezilip gidecek miyiz, yoksa Yırca halkı gibi inatla, umutla direnecek miyiz?
Evladınız Ankara’dan sizi ilgi ve heyecanla takip edecek. Saygılar…