Reklamlarda sosyal bir hak olan konut bir kule altına dönüştürülüp piyasadaki tüketicilere açılırken, bu piyasada var olmayanların ya da tüketemeyenlerin hiçbir haklarının olmadığı da dolaylı olarak normalleştiriliyor ‘’Ev alma komşu al’’ sözleriyle büyüyenler için ev dendiğinde dört duvar bir çatıdan öte anlamlar ve değerler vardı; yuva gibi, komşuluk gibi, dayanışma gibi, yaşam alanı gibi. Tüketim […]
Reklamlarda sosyal bir hak olan konut bir kule altına dönüştürülüp piyasadaki tüketicilere açılırken, bu piyasada var olmayanların ya da tüketemeyenlerin hiçbir haklarının olmadığı da dolaylı olarak normalleştiriliyor
‘’Ev alma komşu al’’ sözleriyle büyüyenler için ev dendiğinde dört duvar bir çatıdan öte anlamlar ve değerler vardı; yuva gibi, komşuluk gibi, dayanışma gibi, yaşam alanı gibi. Tüketim ve tüketicilik normları ile piyasa kuralları üzerinden işleyen yeni düzenin çığırtkanları ise ‘’Borsadan metrekare al, sertifika al’’ diye sesleniyorlar!
Bugünlerde televizyonlarda yepyeni bir konut reklamı dönüyor. Çok katlı yüksek binalardan oluşan konut sitesinin reklamında, çil çil altın liralar birbirlerinin üzerine dizilip altın kulelere dönüşmelerine ramak kala birden bire ortadan kayboluyorlar ve çok katlı binalardan oluşan bir site ekrandan yükseliveriyor. Bizler de bu sayede satın alacağımız (alabilirsek elbette!) konutun çil çil altın liralar yüksekliğince ne kadar değerli olduğunu anlıyoruz. Karşımızda, konutun bir yuva; daha ötesi, bir hak olmaktan çıkartılıp, altın liralara, alınır satılır metalara dönüştürülüşünün pes dedirten bir görsellik vasıtasıyla olağanlaştırılması var! Reklam, her değeri piyasalaştırılan, hak kavramını da giderek tüketici haklarına indirgeyen zamanın ruhuna da, memleketin ahval ve şeraitine de çok uygun!
Öte yandan, burada şaşıracak ne var; zaten son 10 yıldır konutun ve kentin değişim değerlerinin kullanım değerlerini ötelediği bir süreçteyiz diye haklı olarak sorgulayabilirsiniz. Nitekim kentsel dönüşüm, her ne ad altında olursa olsun, bu gidişatın alt yapısını oluşturmakta. Televizyonlarda yayımlananların yanı sıra, gazetelerin eklerindeki ve emlak sitelerindeki ilan ve reklamlara bir göz atmak bile konutun da kentin de artık nasıl birer metaya dönüştürüldüklerini anlamak için yeterli. 3.Köprü, 3.Havalimanı ve Kanal gibi mega-kırım projeleri başta olmak üzere, dönüşüm bölgelerinin etki alanlarındaki araziler pazarlanırken, eldeki ölçüt yükselen rantlarının cazibesi; sebep olacakları kent-kırım da sosyal ve ekolojik kıyım da laf-ı güzaf! Örneğin, ‘’Bu bölgeler Kanal İstanbul’la uçacak[1]’’buyurmuş bir ilan. Mega-kırım projelerinin binlerce yıllık ekosistemleri ve gelecek nesillerin sağlıklı bir çevrede ve kentte yaşama haklarını nasıl etkileyeceklerini tartışmak yerine, kimilerinin derdi katlanan arazi fiyatları, 10 koyup 100 almak. Galataport mahkeme kararıyla yine yürütmeyi durdurma yedi ama uyanık bir girişimci Tophane’deki otelinin adını çoktan kondurmuş bile; ‘’N…Otel Galataport’’! Kentin kendi şimdi devasa bir meta, proje-proje kemir dur ta ki yok edene dek.
Öyleyse bahsedilen reklamda farklı olan ne? Yaşam tarzı üzerinden mutluluk pazarlayan tüm lüks konut projeleri, zaten alt ve alt-orta gelir gruplarının erişemediği dışlayıcı projeler; reklam ve ilanlarında da bu çok açık. Ancak, konutun birey/ler, aile/ler için bir yuva ve bir sosyal hak olmaktan çıkartılıp elle tutulur bir metaya dönüştürülüşü hiç bu kadar aleni, hiç bu kadar olağanlaştırılmış bir biçimde ve rahatlıkla ifşa edilmemişti. Sosyal bir hak olan konut bir kule altına dönüştürülüp piyasadaki tüketicilere açılırken, bu piyasada var olmayanların ya da tüketemeyenlerin hiçbir haklarının olmadığı da dolaylı olarak normalleştiriliyor. İktidarın en tepeden ördüğü konut politikası yankılanarak arsızca ekranlardan sırıtıyor; tüm o cafcaflı ‘’kira öder gibi konut sahibi olma’’ masallarına artık gerek kalmadığı gibi. Eyüp Belediye Başkanı, büyük bir rahatlıkla Haliç bölgesi başta olmak üzere ilçeyi turizm merkezi yapacağını ve butik otellere açacağını ilan ediyor. Karadolap ve Yeşilpınar’ın kaderine sürgün düşüyor, Başkan’ın umudu Hilton’un 2. Otel projesi! ‘’Fatih’te Kentsel Yenileme Yoktur’’ ilanları astıran Belediye şimdi Yedikule, Mevlanakapı sırayla mahallelere butik proje derdinde. Siyaseten doğruculuk devri bitti, pervasız ve umursamaz bir süreç tüm hakları olduğu gibi konut hakkını da alenen, saklamaya gerek duymadan ve hiçbir şeyden çekinmeden dozerleye dozerleye geliyor.
Öte yandan, burada reklamı yapılan konut, ne bir yaşam tarzı, ne bir mutluluk vesilesi ne de cazip bir yatırım aracı, sadece çil çil liralar; dolayısıyla bu liraların istendiği kadarı elden çıkartılabilir ya da liralara yenileri eklenebilir. Yeni torba yasa tasarısına göre bir imar borsası kurulacağını ve imar planı kararlarıyla vatandaşın gayrimenkul hisselerinin menkule dönüştürülerek transfer edilebileceğini öğreniyoruz. Adı geçen reklamın böyle bir amacı olmasa da, yüksek katlı konut binalarını oluşturan çil çil liraların görselliği tasarıyı o kadar güzel anlatıyor ki: Al 2 altın, pardon 20 metrekare! ver bir sertifika. Değerlendi mi, sat gitsin, fırsatını yakaladığında yeni liralar/metrekareler al kulelerini yükselt, böylece pazarla dur.
Bu oyunda yer alamayanlar ne olacak? Borsa demek piyasa kurallarına göre alınıp satılacak finans varlıkları ile alıcılar ve satıcılar demek, burada ne haklar ne de hak sahipleri kavramları bulunmaz, piyasa kuralları ve ilgili tüketici hakları dışında. Piyasalar haklar üzerinden değil kar-zarar hesapları üzerinden işlediğinden, sonuç güvencesizleşmek demek. Nitekim dönüşüm alanlarındaki kamulaştırma uygulamalarında kamu idareleri tapu niteliği taşımayan sertifikalar vererek gayrimenkul haklarını menkule dönüştüreceklermiş. Hakları için mücadele eden Fikirtepeliler örneğin, aldıkları sertifikaların hangi paragrafında uyuyup, hangi paragrafında yemek yiyecekler ya da televizyon izleyecekler? Konut artık ne bir hak ne de yuva sadece bir finans varlığıdır, hayırlı olsun!
‘’Ev alma komşu al’’ sözleriyle büyüyenler için ev dendiğinde dört duvar bir çatıdan öte anlamlar ve değerler vardı; yuva gibi, komşuluk gibi, dayanışma gibi, yaşam alanı gibi. Tüketim ve tüketicilik normları ile piyasa kuralları üzerinden işleyen yeni düzenin çığırtkanları ise ‘’Borsadan metrekare al, sertifika al’’ diye sesleniyorlar!
Doğayı, emeği, mahalleyi ve kenti savunmak; yaşam alanlarımızı alınır satılır metalara dönüştüren çığırtkanlara karşı insani bir kentin inşasını mümkün kılacağımızı da haykırmak üzere 28 Aralık Pazar günü Kadıköy bizleri bekliyor!
[1] http://www.milliyet.com.tr/bu-bolgeler-kanal-istanbul-la/ekonomi/detay/1707979/default.htm
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.