Bazı şehirlerin tarihsel süreç içinde oluşmuş önemli kimlik veya kimlikleri vardır. Kürtler için de Amed, tarihi, kültürel, ticaret ve siyasal olarak önemli niteliklere sahip sembol bir şehirdir. Öyle ki Kürt folklorunda, şarkı ve kilamlarında da bolca işlenmiştir bu kadim diyar. Kürt siyasi hareketlerinin tarihinde, özellikle yirminci yüzyılın başından itibaren Amed çok özel bir yere sahip. […]
Bazı şehirlerin tarihsel süreç içinde oluşmuş önemli kimlik veya kimlikleri vardır. Kürtler için de Amed, tarihi, kültürel, ticaret ve siyasal olarak önemli niteliklere sahip sembol bir şehirdir. Öyle ki Kürt folklorunda, şarkı ve kilamlarında da bolca işlenmiştir bu kadim diyar.
Kürt siyasi hareketlerinin tarihinde, özellikle yirminci yüzyılın başından itibaren Amed çok özel bir yere sahip. Bu durum, cumhuriyetin kurucu kadroları, Türk ulus inşa mimarlarının gözünden kaçmamış olacak ki Amed için özel politikalar uygulamışlardır.
1927 yılında yapılan nüfus sayımının verilerine göre Amed’de anadilinin Kürtçe olduğunu belirtenlerin oranı % 68,78, Türkçe olduğunu beyan edenlerinki ise % 29,22’dir. Bu verilerin gerçeği yansıtıp yansıtmadığını bir tarafa bırakıp, 5-22 Aralık 1936 tarihlerinde Ankara’da yapılan Umumi Müfettişler toplantısında dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın asimilasyon üzerine yaptığı konuşmanın Amed’le ilgili kısmını özetle aktaralım:
“ … Diyarbakır’a gidiniz, tahsil görmüşü, tüccarı ve esnafı işinde ve evinde hep Kürtçe konuşur. Bu sebeple temsil (asimilasyon) ve dil işini kökünden halletmek gerekir. Buna da yalnız Türk halk iskanı tedbiri ile değil, memurumuz, zabitimiz ve askerlerimiz miktarlarını da nüfusa dahil ederek tam Türkçe konuşur, Türkleri hiç olmazsa müsavi (eşit) ve müvazi (dengeli) miktara getirmek ilk önce lazım bir iştir.”
Türk kimlikli ulus inşa teorisyen ve pratisyenleri, devletin ideolojik ve baskı aygıtlarıyla te’dib (terbiye etme, haddini bildirme), tenkil (sürme, uzaklaştırma), temsil (asimile etme) ve temdini (medenileştirmeyi), Kürtler üzerine ziyadesiyle uygulamışlardır. İskan Kanunu’yla da bölgenin demografik yapısına el atıp dengeleri kendi lehlerine çevirmeyi amaçlamışlar. Şükrü Kaya’nın deyimiyle bu kanun “tek dille konuşan, bir düşünen, aynı hissi taşıyan bir memleket yaratmak” için çıkarılmıştı.
Bu sadece Amed’e özgü devletin icraatları değil, bütün Kürt coğrafyasına, merkezlerden kırsala doğru uygulanan politikalardır.
Amed, 80 öncesinde, “güçlü bir Türklük merkezi” haline getirilmesi çalışmaları sonucunda Türkçe’nin hakim olduğu bir kent oldu. Çocukken Amed merkeze gittiğim zamanları hatırlıyorum. Kürtçe’den ziyade Türkçe’nin konuşulduğu, Türkçe’nin daha fazla duyulduğu bir yerdi. Şimdi de durum pek değişmiş değil.
90 yılların başında köylerin yakılıp yıkılmasından, insanların zorla sürgüne gönderilmesinden sonra bu kadim şehrin nüfusu birkaç misli daha da arttı. Tabii bu durum bir sürü sorunların yaşanmasına da neden oldu. Bu ayrı bir sosyolojik çalışma ve inceleme gerektiren bir konu, lakin her olumsuz olay veya olayların olumlu bir yan etkisi de var diye düşünüyorum. Çünkü civar ilçe ve kırsal kesimlerden Amed’e gelenlerin sayesinde, Amed merkezde dil açısında durum Kürtçe konuşanların lehine değişti.
Şehir merkezini dolaşıp, etrafa biraz dikkatli gözle bakanlar, Kürtçe tabelaları, afiş ve pankartları, bilboardlardaki Kürtçe ilanları görebilir. Kürtçe müziği duyabilir. Ama çoğunluk içindeki azınlıkların hali gibi bir durum söz konusu. Bununla beraber, Amed’e her gittiğimde, özellikle insanlarla Kürtçe konuşmayı tercih ediyor ve genellikle karşılık buluyorum. Çok az sayıda Türkçe cevap verenlerle karşılıyorum.
Netice itibariyle, şimdi de ağırlıklı konuşma dili Türkçe olsa da ruhu Kürt olan bu şehirde, önemli olan bu gizli potansiyeli görünür hale geçirip asimilasyonu terse çevirmektir. Zira Amed, sadece Kürt halkı açısından değil, herkes için Kürtlerin ve Kürt siyasi hareketinin merkezi. Madem durum bu, o zaman bu hareket her açıdan kendi rengini bu merkeze ve diğerlerine yansıtmak, onları tekrar kendi özlerine, asıllarına döndürecek tedbirleri almak ve uygulamalara geçmek durumunda.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.