Bir: AKP iktidarının Cemaat medyasını da hedef alarak 14 Aralık 2014’te başlattığı “Tahşiye komplosu operasyonu” gösterdi ki savaşın bir de “İslami kamuoyu cephesi” vardır. İki taraf da bu kamuoyunu “kendisinin gerçek, ötekinin sahte Müslüman olduğuna” inandırmaya çalışıyor. Gülenci medyanın en üst düzeyli iki yöneticisi, Zaman’ın Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı ile Samanyolu Yayın Grubu Başkanı […]
Bir: AKP iktidarının Cemaat medyasını da hedef alarak 14 Aralık 2014’te başlattığı “Tahşiye komplosu operasyonu” gösterdi ki savaşın bir de “İslami kamuoyu cephesi” vardır. İki taraf da bu kamuoyunu “kendisinin gerçek, ötekinin sahte Müslüman olduğuna” inandırmaya çalışıyor.
Gülenci medyanın en üst düzeyli iki yöneticisi, Zaman’ın Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı ile Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca’yı gözaltına alıp sonra Karaca’yı tutuklamak için tercih edilen iddianın Tahşiye adlı İslami cemaate karşı düzenlenen komplo olması, “İslami kamuoyunu kazanma gailesi”ni işaret ediyor.
Yargı ve polisteki Cemaat şebekeleşmesinin 2009-2010 yıllarında düzenlediği belirtilen bu “Tahşiye operasyonu”nun bir komplo olduğunu, olayın üzerinden beş yıl geçtikten ve 17/25 Aralık başlarına geldikten sonra nihayet idrak etmiş gibi yapan iktidar ise inandırıcı değil.
İki: 14 Aralık’tan önce Türkiye’de hapisteki gazeteci sayısının azalma eğilimi arz etmesi, basın özgürlüğü alanında durumun düzelmeye başladığının bir işareti değildi. Hapisteki gazeteci sayısının New York merkezli Gazetecileri Koruma Komitesi’ne (CPJ) göre 7’ye, Türk basın örgütlerine göre 20’lere düşmesinin tek nedeni, AKP-Cemaat savaşı sonucunda özel yetkili mahkemelerin ve bunların açtıkları davaların çökmesidir. Türkiye’de basın özgürlüğünün durumu hızla ve genel olarak kötüleşirken, hapisteki gazeteci sayısının da yeniden artış eğilimine girmesi bu gidişatla uyumludur.
Üç: 14 Aralık operasyonu gösterdi ki AKP iktidarı gazetecileri gözaltına almak ve onları tutuklamak için eski ortağı Cemaat’in yargısına ve polisine muhtaç değildir. Bu iktidarın yargı düzeni de pekala gazetecilere tıpkı Cemaat’in savcı ve polisleri gibi “Bu haberi neden yaptın?” diye sorabilmekte, hoşa gitmeyen habercilik faaliyetini “silahlı terör örgütü eylemi” olarak gösterebilmektedir.
Dört: Geçmişte Odatv, Ergenekon ve KCK Basın davalarında gazetecilerin hapse atılmalarını “Ne yani? Gazeteci suç işlemez mi?” diyerek savunan ve haklı gösteren muktedirlerin, Cemaat’le savaşa tutuştuktan sonra vebalin tamamını eski cürüm ortaklarına yıkmak maksadıyla bu davalarda mağdur ettikleri gazeteciler için dökmeye başladıkları gözyaşları sahtedir. Şimdi 14 Aralık’tan sonra yine “Ne yani? Gazeteci suç işlemez mi?” demektedirler.
Beş: Bazı meslektaşlarımız, geçmişte kendilerini “terörist” ve “darbeci” diye suçlayıp hapse atan iktidar koalisyonuna karşı çiğnenen hukuklarını basın özgürlüğü için savunanları, bugün 14 Aralık’ı aynı nedenle protesto ediyorlar diye “ahmaklıkla” suçlayacak nispette siyasi kavrayış, izan ve muhakeme yetisinden yoksun durumdadırlar.
Altı: Yarın devran değişir ve bugünkü iktidar gazetecileri benzer suçlamalarla benzer akıbete maruz kalırsa, onların hukuklarını gelecekte savunmayacak olanlar bu davranışlarının nedenlerini açıklamakla yükümlüdür. Tıpkı bugün Cemaat gazetecilerinin hukukunu savunmak için basın özgürlüğünü yeni hatırlayanların durumunda olduğu gibi. Onlar geçmişte yapılan zulmü sessizce geçiştirmek bir yana, desteklemişlerdi.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.