“Futbol ekolü ” kavramı ile Derwal, Feldkamp, Piontek gibi isimler yan yana geldiğinde ortaya çıkan bağlantı, örneğin Fatih Terim deyince neden ortaya çıkmıyor? Türk futbolu zaman zaman elde edilen başarılara rağmen başarılı diye tanımlanabilecek bir düzeyde değildir. Çünkü uluslararası ölçekte başarı ölçütlerinden birisi istikrar yani devamlılıktır. Devamlılık dediğimiz olgu; oynanan futbolun belli bir kalitede sürdürülebilirliğidir. […]
“Futbol ekolü ” kavramı ile Derwal, Feldkamp, Piontek gibi isimler yan yana geldiğinde ortaya çıkan bağlantı, örneğin Fatih Terim deyince neden ortaya çıkmıyor?
Türk futbolu zaman zaman elde edilen başarılara rağmen başarılı diye tanımlanabilecek bir düzeyde değildir. Çünkü uluslararası ölçekte başarı ölçütlerinden birisi istikrar yani devamlılıktır.
Devamlılık dediğimiz olgu; oynanan futbolun belli bir kalitede sürdürülebilirliğidir. Oynanan futbol kalitesi ise, uluslararası arenada varlığınızı kabul ettirebilecek ölçüde bir futbol demektir.
Kısaca uluslararası arenada kendinizi kabul ettirebilecek standartta bir futbol ile, bu futbolu sürdürebilme koşulları bir araya geldiğinde “başarılı futboldan” söz edilebilir.
Bunun dışında kalan başarılar ise “başarılı futbol müsabakaları” anlamına gelir ki, bir ulusun futboldaki başarısını gösteren önemli ölçütlerden birisi değildir.
O halde “başarılı futbol”un temel koşulları açısından baktığımızda iki temel koşulun aynı anda yerine getirilmesi gerekir.
Buna spor literatüründe EKOL denir. Ekol; “okul” anlamına gelen herhangi bir iş veya alanda kabul edilmek zorunda kalınmış “kendine has” olmak anlamı taşır. Birçok ülke, birçok alanda ekol olmuştur. Yani herhangi bir alanda kendini kabul ettirecek kadar kaliteli olmuştur.
Türk Futboluna ekol açısından bakıldığında ekol olmak için gereken koşulları yerine getirmekten çok uzakta olduğumuz açıkça ortaya çıkmaktadır. Çünkü uluslararası ölçekte gerek kulüp, gerekse mili takımlar düzeyinde kendimizi kabul ettirecek kalitede ve bu kaliteyi sürdürebilir bir futbola ulaşamadığımız görülür.
Almanya, İtalya, Fransa, Danimarka, İngiltere, Hollanda, Arjantin, Brezilya ve daha onlarca “futbolda ekol” örneklerine bir de bu açıdan bakmakta yarar vardır. Afrika futbolu, Latin Amerika futbolu ya da Avrupa futbolu diyebileceğimiz kıta ekollerine de yine iki temel koşul açısından bakmakta yarar vardır.
Anlık ya da süreli başarılar ya tesadüftür ya da karşı tarafın zayıflığı ile ilgilidir. Ya da o anki şartlarla gelen göreceli başarılardır. Sizi ekol yapmaya asla yetmez. Türk Milli Futbol Takımımızın bazı başarıları onu nasıl ekol yapmaya yetmiyorsa, İngiltere Milli Futbol Takımının bazı yenilgileri ve dünya kupalarındaki bazı başarısızlıkları onların ekol olmasını engelleyemiyor.
Kulüpler düzeyinden başlayarak, milli takıma yansıyan bir futbol ekolü oluşturmak kolaydır. Ancak emek ister. Bir de uzunca bir süreç. Bunlar içinse uzak hedefleri olan bir yönetim anlayışı, bir organizasyon yapılanması ve işleyişini sağlama zorunluluğu gerekir.
Bu ülke bu süreyi birçok insana tanımıştır. Ama o insanlar popüler kültür ve anlayışı ile endüstriyel futbol gereklerinin esiri olmuşlar, çok paralar kazanmışlar ama Türk Futboluna ekol olma yolunda bir şey verememişlerdir. Çünkü ekol olmak için emek harcamamışlar ellerinde bulundurdukları gücü sadece maç ya da maçlar kazanmak üzere kullanmışlardır.
“Futbol ekolü ” kavramı ile Derwal, Feldkamp, Piontek gibi isimler yan yana geldiğinde ortaya çıkan bağlantı, örneğin Fatih Terim deyince neden ortaya çıkmıyor?
Türk Futbol Yönetimi öncelikle bir futbol anlayışı ve modeli üzerine karar vermelidir. Futbolun uluslararası standartlarına uygun ancak ulusal koşullara göre sentezlenmiş bir “futbol oynama” kültürü oluşturmak zorundayız. Bunun için öncelikle insan tipimize ve özelliklerimize bakmak bir önkoşuldur. Folklörümüz bu iş için iyi analiz edilmelidir.
Ve elbette futbolda altyapı eğitimi… Türkiye tüm kulüpler ve federasyon ölçeğinde karar verdiği bir futbol ekolüne öncelikle üstyapısına çeki düzen vererek başlayacak ancak altyapı eğitimiyle bunu sürdürülebilir kılacaktır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.