Kürtlerin parçalanmışlık durumu birçok alanda olduğu gibi Kürtçeyi de olumsuz etkiledi ve etkilemeye devam ediyor. Kürtleri egemenlikleri altında bulunduran ülkelerin uyguladıkları ret, inkar, asimilasyon ve yasakçı politikalar Kürtçenin doğal gelişiminin önüne set çekti. Bu ülkeler, bununla kalmayıp Kürtlerin diğer parçalardaki kardeşleriyle ilişkiye geçmesine de müsaade etmedi. Özellikle Türkiye bu konuda başı çeken ülke oldu. Türkiye’de […]
Kürtlerin parçalanmışlık durumu birçok alanda olduğu gibi Kürtçeyi de olumsuz etkiledi ve etkilemeye devam ediyor. Kürtleri egemenlikleri altında bulunduran ülkelerin uyguladıkları ret, inkar, asimilasyon ve yasakçı politikalar Kürtçenin doğal gelişiminin önüne set çekti.
Bu ülkeler, bununla kalmayıp Kürtlerin diğer parçalardaki kardeşleriyle ilişkiye geçmesine de müsaade etmedi. Özellikle Türkiye bu konuda başı çeken ülke oldu. Türkiye’de Kürtçe tümden yasakken, Ermenistan, İran ve Irak’ta kısmî de olsa Kürtçe yayınlar vardı. Tahran, Bağdat ve Erivan radyoları gibi.
Yasaklar bir tarafta, bir de parçalanıp bölünmüş Kürt halkının üç ayrı alfabesi vardı. Ermenistan’da Kiril, Başûr ve Rojhilat’ta Arap, Bakur ve Rojava’da ise Latin alfabesi. İşte bu mecburiyetten kaynaklı farklı alfabeler Kürtlerin birbirinin yayınlarını okumasına, tecrübelerinden yararlanmasına büyük bir engel teşkil ediyordu. Şimdi alfabe sayısı ikiye düşmüş durumda. Çünkü artık eski Sovyet Kürtleri Celadet Bedirxan’ın Kürt Latin alfabesini kullanıyorlar.
Evet Kürtler uzun yıllar dil konusunda da birbirinden ayrı düşmek zorunda kaldılar. İmkan buldukları yerlerde dilin gelişimi ve standardizasyonu konusunda yaptıkları çalışmalar diğer Kürtlere ulaşamadı. Ta ki illegal Kürt yayınları ve bilhassa İsveç’te Kürtçe yayınlar çıkana kadar. Onlar sayesinde hem Bedirxan kardeşlerin hem de Ermenistan Kürtlerinin Kurmanci üzerine yaptıkları çalışmalar ve bu lehçeyle yarattıkları ürünler ancak yabancı diyarlarda birbirine kavuşabildi.
Diğer taraftan Kürtçe, hakimiyetleri altında bulunduğu dillerin etkisinden kalmaktan kurtulamadı. Özellikle batı kökenli kimi sözcükler o egemen dillerin telaffuzuyla Kürtçeye geçti. Bundan dolayıdır ki Bakur ile Başûr Kürtleri batı kökenli aynı sözcükleri farklı şekilde telaffuz ediyorlar. Mesela Bakur Kürtleri rejîm, konser, rapor, demokrasî, oksîjen, kamera, festîval, trajedî, parlamento ve înternet gibi sözcükleri Türkçedeki gibi telaffuz ederken Başûr Kürtleri ise onları recîm, konsert, raport, dîmokrasî, oksîcîn, kamîra, fêstîval, tracedî, parleman ve ênternêt şeklinde kullanıyor.
Bu durum, ulus ve ülke adları meselesinde de karşımıza çıkıyor. Örneğin Arapça’nın etkisinden olsa gerek Japonlara Yaban ve Gürcistan’a da Corciya diyor Başûr Kürtleri. Kısaca Bakur Kürtleri Fransızca üzerinden Türkçeye geçmiş batı kökenli kelimeleri Türkçedeki gibi söylerken diğer Kürtler ise İngilizce üzerinden o egemen dillere geçmiş sözcükleri aynı onlara özgü bir telaffuzla kullanıyorlar.
Bu parçalanmışlık ve Kürtlerin birbirinden tecrit edilmesi, modern Kürtçede eş anlamlı terim ve kavramların türetilmesine de neden olmuştur. Bakur’da okula mektep ve ya dibistan denilirken Başûr’da ona qutapxane, öğrenciye xwendekar denilirken orada ise qutabî deniliyor.
Tabii geçmiş yıllara kıyasla Kürtçenin durumu daha iyi. Kürt mücadelesinin gelişim seyrine paralel olarak Kürtçe de gelişiyor. Elde edilen yeni kazanımlar ile yeni imkan ve şartlar Kürtçenin önündeki engelleri de kaldırıyor. Ama bunlar yetmiyor. Kürtçenin dil standardizasyonu, terminoloji meselesi ve bazı gereksinimlerini karşılayabilmesi için üst bir kurumlaşmaya ihtiyacı var. Alfabe ve dil sorunlarının çözümü için Amed ve Hewlêr’de dil konferansları yapıldı, bazı önemli kararlar da alındı. Ne var ki bu kararlar hâlâ hayata geçirilebilmiş değil.
Maalesef Kürtlerin coğrafik parçalanmışlığın yanında siyasi ve ideolojik ayrılıklar da Kürtçeyi olumsuz etkiliyor. Eğer ortak bir dil kurumu oluşur ve herkes tarafından kabul görülürse şu anda şikayetçi olduğumuz birçok dil sorunumuz da ortadan kalkmış olacak.
Elbette Kürtçe Kürt meselesinden ayrı ele alınamaz, ama şu an bile Kürtçenin bütün lehçeleriyle birlikte dille ilgili birçok sorunu, merkezi bir kurumla hal etmenin de elimizde olduğunu unutmamak gerek.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.