Ol hikâye çok tanıdık başlıyor. İş ve aş için yurdun dört bir yanından gelen nüfuslar, 70’li yıllardan itibaren Ankara Dikmen Vadisi’nde kendilerine bir yaşam alanı kurarlar. Diğer enformal yerleşimlerde izlediğimiz süreç burada da devam eder; mahallenin temel ihtiyaçları önce bizzat mahalleliler eliyle sağlanır: ‘’… yollarımızı kendimiz açtık, su şebekelerini kendimiz döşedik, elektrik kablolarını kendimiz çektik’’; […]
Ol hikâye çok tanıdık başlıyor. İş ve aş için yurdun dört bir yanından gelen nüfuslar, 70’li yıllardan itibaren Ankara Dikmen Vadisi’nde kendilerine bir yaşam alanı kurarlar. Diğer enformal yerleşimlerde izlediğimiz süreç burada da devam eder; mahallenin temel ihtiyaçları önce bizzat mahalleliler eliyle sağlanır: ‘’… yollarımızı kendimiz açtık, su şebekelerini kendimiz döşedik, elektrik kablolarını kendimiz çektik’’; ardından seçim dönemlerinde mahalleyi hatırlayan yerel yönetimler altyapı hizmetlerini temine başlarlar. Başkent Ankara’nın harcı Dikmenlinin de emeği ve alın teri ile karılır ancak Başkent büyüdükçe kendini var edenleri yutmaya başlar. 90’lı yıllarda Dikmen artık kentin merkezi sayılır olunca, yeşillikler içindeki Vadi’nin arazi rantı gözleri kamaştırır ve memleketin ilk büyük dönüşüm projesi de Dikmen Vadi’nin nasibine düşer! Vadi halkı, o zamandan bu yana ama özellikle neoliberal kentleşmenin dönüşüm yasalarının ardı ardına çıkartıldığı ve acımasızca uygulandığı son 8 yıldan beri eğitim gibi, sağlık gibi temel bir sosyal hak olan konut hakkı için mücadele etmekte.
Bu süreçte rantın hizmetine koşulan yasalar eliyle Vadi önce dönüşüm alanı ardından riskli alan ilan edildi. Yetmedi, her türlü baskı, şiddet, mafya tarzı taktikler denendi ama direniş yine de kırılamayınca bu kez girişimci belediyecilik yeni bir aracı yakınlarda devreye soktu ve üzerinde yaşayanları yok sayarak mahalleyi satışa çıkarttı! Kentini tezgâha koy; mahalle, arazi, koru, park, orman ne varsa sermayeye pazarla. Kentlilerin yaşam düzeylerini iyileştirmeye yönelik eşitlikçi ve sosyal adalet odaklı politikalar yerine şirket yöneticisinden hallice salt kazanca odaklan. Kenti devasa bir metaya çevirirken onu yaratan insanı da yok etmeye dur. Buyurun girişimci belediyecilik! Ankara Belediye Başkanı Gökçek, Vadi’deki dönüşüm bölgesindeki arazileri ihaleye çıkartarak hem girişimci belediyeciliğinin şahikasına ulaştı hem de en girişimcilere bile parmak ısırttı; ancak, Vadililerin örgütlü gücü ve protestosu karşısında ihalesini başka bir bahara ertelemek zorunda da kaldı!
Buraya kadar, yaşam alanını savunmak için örgütlü mücadeleyi yılmadan sürdüren, iktidarın tüm baskı, şiddet hatta mücadeleyi içerden ele geçirme araçları karşısında dahi çözülmeyen bir direniş tablosu ile karşı karşıyayız. ‘’Ölürüz de terk etmeyiz’’ ile başlayan ancak zaman içinde yaşanan zorluklar ve baskılar karşısında dağılan, birbirlerine düşen ya da iktidar tarafından teslim alınan ve ‘’Nasılsa elimden gidecek, ne koparsam kar’’ hesaplarında zorunlu olarak mahallesinden vazgeçen örnekler ile kıyaslandığında, Dikmen Vadi, azmin, örgütlü gücün ve dayanışmanın kanlı canlı örneği; diğer mücadele ve direnişler için bir yol haritası, umut ışığı.
Bu bağlamda, mücadelenin içinde yoğrulurken öğrenilen ve mücadelenin vazgeçilmez bir parçası olarak mücadeleyi besleyen ve güçlendiren bir etmene dikkat çekmek isteriz. Başlığımıza ilham kaynağı olan ‘’Orada Hayat Var’’ isimli eser, toplumcu gerçekçi belgesel fotoğraf atölyesi AFSAD’ın Dikmen Vadisi halkının konut hakkı mücadelelerini belgeleyen bir çalışması. Kitaptan alıntılayarak devam edersek,’’Vadinin dışında kendilerinin hayatlarına benzeyen başka hayatların olduğunu öğrendiler. Artık sadece kendi barınma hakları için değil öğrencilerin, işçilerin, kadınların hakları içinde vadiden Kızılay’ a inmeye başladılar’’. Birçok dönüşüm mahallesinde gözlemlediğimiz (burada bir yargı yapmıyor sadece gerçeğe işaret ediyoruz), yerinde kalma hakkı direnişlerinin zamanla kentsel ranttan adil pay alma talebine evrilerek ele geçirilmesi örneklerinin tam aksine, Dikmen Vadi halkının kentsel ranttan adil pay talepleri, yerelden evrensele adil ve eşitlikçi bir ülke ve dünya talebine evrilmiştir. ‘’Ol hikâye tanıdık başladı…’’ diyerek yazıya girdik ancak ne iyi ki öyle devam etmemiştir. Dikmen bugün birkaç umut mekânından biridir. Diğer toplumsal hareketler ile yolu kesişen mücadele böylece sınıfsal bir boyut kazanmıştır. David Harvey’in altını çizdiği üzere, sınıf bilinci salt üretim alanlarında ortaya çıkmaz, konut hakkı mücadelesinin başı çektiği yeniden üretim alanları, mahalleler de artık sürecin parçası olarak görülmelidir. Dikmenlilerin internet sayfalarında yer alan ‘’Yaşanabilir Konut/ İnsanca Yaşam/ Güvenli Gelecek’’ başlıklı çağrılarına göz atmak bile sosyal adalet ve hak temelli bir sınıf yaklaşımının ipuçlarını karşımıza çıkartır. Vadi halkının mücadelesinin evrensel haklar ve özgürlüklerle buluşması, taleplerinin meşruluğunu onlara göstermiş ve hiç kuşkusuz bu damar mücadelenin haklılığını besleyerek direnişi güçlendirmiştir.
Gökçek, üzerinde yaşayanları ile bir mahalleyi satışa çıkartırken ahlaksız talan ekonomisini aleni bir arsızlık ve cüretle gözümüze sokmaktadır. Dikmen Vadi, AVM, rezidans, otel, lüks konut, gökdelen vb dönüştürülmek istenirken, Dikmenliler ortak bir yaşam alanına dönüştürdükleri Vadi’nin kullanım değerine sahip çıkmışlar; kapitalist yağmanın değişim değerinin önüne set çekebilmişlerdir. Direnişleri sayesinde kapitalist istila / çitleme durdurulmuş, Ankara’nın akciğerleri var olmaya devam edebilmiştir. Bu durumda, istilacı / kaçak kimdir? Gökçek’in Vadi’ye yönelik kaçak tanımlaması burada anlamını yitirir. Dikmen Vadililerin basın açıklamalarında vurguladıkları üzere ihaleye çıkartılan bir arazi değil insanlar ve yaşamlardır: ‘’Satışa çıkmış bir kent, satışa çıkmış bir mahalle, satışa çıkmış insanlar, yaşamlar, umutlar… Var mı alan?’’ Mekânın içinde var olan acı tatlı anılar, hayaller, umutlar, yaşamlar… Mekânı değişim değeri üzerinden algılayan ve görkemli projelerindeki ranta odaklanan istilacı için bunlar bir anlam ifade etmezler. İstilacı artık her yerdedir, bugün Dikmen’de dün Gezi’de, yarın?
İlginçtir ki Vadi, Gezi’yi Gezi’den önce selamlamıştır: ‘’Onlar, kentin her yerine beton dikerken, biz ağaç dikeceğiz. Onlar, çelik ve cam binaların içinde sahte yaşamlarla avunurken, bizler kuşun sesini duyup göğün mavisini göreceğiz. Onlar, daha fazla para ve güç elde etmeye çabalarken, bizler insanlığımızın derinliklerine yolculuk edeceğiz. Onlar yalnızlaşırken, biz daha da kardeşleşeceğiz.’’ Her santimetrekaresi metalaştırılarak, piyasalaştırılarak elimizden alınmaya durulan yaşam alanlarımız ile tüketim ve tüketicilik hapishanelerine çevrilmeye çalışılan hayatlarımızı istilacıya karşı savunmak için bu sefer Dikmen’de kardeşleşme zamanıdır! Hayat diye pazarladıkları hapishanelere inat, hayatı savunmak şimdi Dikmen’i savunmaktır!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.