Kadın özgürlük hareketi açısından mücadele konusu olan pek çok alanda karşısına saldırı olarak dikilen dinci gericiliğin, mücadelenin en az konuşulur kısmı olması erkek egemenliğinin somutlaşmış birçok haliyle yüzleşmesini engelliyor. Kadınların özgürleşme mücadelesini ilerletecek ideolojik tartışmalar arasında laikliği başat konulardan biri yapmak ise acil bir görev olarak önümüzde duruyor. Türkiye’de Sunni İslam’a dayalı bir toplumsal dönüşüm […]
Kadın özgürlük hareketi açısından mücadele konusu olan pek çok alanda karşısına saldırı olarak dikilen dinci gericiliğin, mücadelenin en az konuşulur kısmı olması erkek egemenliğinin somutlaşmış birçok haliyle yüzleşmesini engelliyor. Kadınların özgürleşme mücadelesini ilerletecek ideolojik tartışmalar arasında laikliği başat konulardan biri yapmak ise acil bir görev olarak önümüzde duruyor.
Türkiye’de Sunni İslam’a dayalı bir toplumsal dönüşüm ve devletin tüm mekanizmalarının yukardan aşağı ırkçı, dinci, milliyetçi özle kurgulanışı öteden beri itinayla dönemsel ihtiyaçlara göre sürüyordu. Bu ihtiyacı karşılamak için kimi zaman Kemalizm sahneye çıktı kimi zaman muhafazakar kimliği ön planda olan siyasi aktörler devreye girdi.
Neoliberal politikaların; işçilerin, kadınların, direnenlerin kanı ve milyonlarca insanın değersizleşen emeği üzerindeki yükselişini acımasızca sırtlanıp halka sunan AKP ise bugün egemenlerin pek çok ihtiyacını karşılamak için durmaksızın çalışıyor. Bugünün ihtiyacı ise neoliberal yıkımın ve işbirlikçi politikaların; fıtrat, kader, Müslüman kardeşliği gibi gerici söylem ve pratiklerle kabul edilebilirliğini sağlamak.
AKP elindeki tüm imkanları seferber ederek toplumun en küçük noktasına kadar nüfuz edebilmek için başta kadınlar olmak üzere milyonları gerici kuşatma altına aldı. Eğitimde yaşanan dönüşümler, ailenin kadınlar için tek seçenek olarak sunulması ve toplumsal ilişkileri “genel ahlak” içerisine hapsetmek bu kuşatmanın en önemli kolları arasında sayılabilir.
Ortaöğretimde türban serbestisinin önceki dönemlerde yaşanan türban tartışmalarından daha tartışılır olmasını bu gerici kuşatmanın hissedilirliğinin artık iyice cisimleşmeye başlamasıyla açıklamak mümkün. Kadınların tüm yaşamsal kararlarına ve kadın olarak var olmasına karşı üretilen tüm argümanların temelinde dini referanslar olması tesadüf değil.
Türban bugüne kadar Siyasal İslam’ın yükselişine bayrak edilmiş bir simge, AKP’nin yıllarca mağduru oynamasında kullandığı ardından iktidarı boyunca kitlesini bir arada tutmak için ortaya sürülmüş bir propaganda malzemesi oldu. Bugün ise bir proje haline gelen kız çocuklarının devlet eliyle kapatılması ve beraberinde benzer uygulamaların artması ile gericiliğin kadın özgürlük hareketine adeta bir savaş açtığını gösteriyor. Haziran İsyanı’nda Kabataş’ta “türbanlı bacımıza saldırdılar” yalanı, bugün Validebağ’da “bunlar camiye karşılar” propagandasından bir fark içermektedir. AKP Kabataş olayıyla “kadının beyanı esastır” ilkesinin içini boşaltırken türbana karşı çıkmanın yasakçı, baskıcı bir ideolojinin sonucu olduğunu göstermeye çalışarak “inanç özgürlüğü” yanıltmasına yaslandı. Üniversitede ve kamusal alanda türban serbestisini sağlamak için örtülü ya da açık liberal desteği arkasına alması AKP’nin bugün hala toplumu muhafazakarlaştırırken, 9 yaşındaki kız çocuklarını kapatırken “inanç özgürlüğüne” rahatça sarılmasına neden olmakta.
Türbanın ya da örtünmenin kadının özgürlüğü önünde ne derece engel oluşturduğu veya öncelikli mücadele alanı olması mı gerektiği sorularının bugün hala kafa karıştırıyor olması ilginç. Kuşkusuz saçı açık kadın, özgürleşmiş kadın değildir. Ancak erkeğin kadın üzerindeki denetimini başta beden üzerinden kurduğu egemenlik ilişkisinde örtünmenin kadın özgürlük mücadelesi açısından önemli bir mesele olduğu açık. Örtünme/kapanma kadınlar üzerinde “namus”, “iffet”, “başı bağlılık”, “birisine ait”, “itaat” gibi pek çok kodu üretiyor. Kadınların hemen hepsinin kendi bedeni üzerindeki tasarrufunu (kilolarını kapat, dekolteni kapat) muhafazakâr, genel ahlak çerçeveden bağımsız, özgürce sağlayamadığı şu günlerde yukardan dayatılan örtünmeyi/kapanmayı mücadele konusu haline getirmemek mümkün değil. Ortaöğretimde türban serbestisi yani 9 yaşındaki kız çocuklarının kapanması ardı sıra gelen karma eğitim kaldırıldığı Esenler, Ataşehir’de merdivenaltı anaokuluna giden 5-6 yaşındaki türbanlı çocuklar gibi haberlere bugün münferit diyen kimse yok. AKP’nin “karma eğitimin kaldırılması gerektiğine” yönelik defalarca dile getirdiği “temennisi” tek tek vücut buluyor.
Çocukla ilgili örtünme kararının aileye ait olması ve bunun baskı, rıza veya özendirme yolundan herhangi biriyle yapılıyor olması örtünmeyle/kapanmayla hangi derecede mücadele edilmesi gerektiğini değiştirmez. Şiddeti örten, özgürleşmeyi sınırlandıran ve muhafazakârlaşmayı yaygınlaştıran ailenin, çocuklar üzerinde ne kadar belirleyici olması gerektiği başlı başına bir tartışma. Diğer taraftan 18 yaşını doldurmuş olmak, üniversiteye gidiyor olmak seçimlerin “özgürce” yapılabildiğini göstermez. Dünyada pek çok baskıcı, yasakçı rejim, faşizm, otorite kendi rızasını zaten üretir ve geniş bir tabana yaslanır.
Kadın özgürlük mücadelesi, bazen kadın bilincinin çok daha belirgin olduğu Rojava’da bazen kadın olmaktan kaynaklı üzerinde baskının artacağına yönelik sezgisel bir hareketle bir okulun imam hatipleştirilmesine, kentsel yağma ve doğanın talanı ile kamusal alanın dışına itileceğine dönük bir öfkeyle en önde olmasında ortaya çıkıyor. Hak aramanın yanı sıra özgürleştirici bir deneyim olarak da geniş bir yelpazeden eylemlere katılan kadınlarla kadın bilincini arttıracak ve kadın özgürlük hareketini güçlendirecek ideolojik ve pratik zeminler önümüzde duruyor. Rojava’da demokratik ve laik bir devrimin yaşanıyor olmasında kadınların yer aldığı belirleyici pozisyon bugün kadın özgürlük mücadelesinin tüm bileşenlerine bir yol gösteriyor. Kadınların yeni bir laikliğin kurulmasında alacağı rol gerici kuşatmanın dört bir koldan saldırdığı bugünlerde özgürlük mücadelesinin önemli bir sıçrama yaşamasında kritik bir noktada duruyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.