Hikmet, hakim, hüküm, hekim. Bu sözcükler aynı kökten gelen sözcükler. Üstelik, Arapça, Süryanice, İbranice gibi pek çok dilde de aynı anlama gelen neredeyse aynı, birçok benzer sözcük bulunmakta. Kısaca bu sözcüklerin kökenlerine ve anlamlarına bir göz atalım. Hikmet: Arapça hkm kökünden gelen hikma, bilgi, bilgelik. Hüküm: Arapça hkm kökünden gelen yargılama, yargı, karar, emir, kanun. […]
Hikmet, hakim, hüküm, hekim. Bu sözcükler aynı kökten gelen sözcükler. Üstelik, Arapça, Süryanice, İbranice gibi pek çok dilde de aynı anlama gelen neredeyse aynı, birçok benzer sözcük bulunmakta.
Kısaca bu sözcüklerin kökenlerine ve anlamlarına bir göz atalım.
Hikmet: Arapça hkm kökünden gelen hikma, bilgi, bilgelik.
Hüküm: Arapça hkm kökünden gelen yargılama, yargı, karar, emir, kanun.
Hakim: Arapça hkm kökünden gelen, yargılayan, yargıç.
Hekim: Arapça hkm kökünden gelen, hikmet sahibi, bilge, filozof, tabip.
Sonuç olarak, etimolojik olarak hekimlerle hakimler meslektaş sayılabilir, daha doğru ifade ile her iki meslek grubu da işlerini yaparken aynı yöntemi yani bilgiyi, bilgeliği, felsefeyi kullanırlar, hikmet sahibi olarak hareket ederler. Bu nedenle “hikmetlerinden sual olunmaz!” Tek tek hekimlerin ve hakimlerin zaman zaman bu ilke ve yöntemle çelişen ve doğruyla yanlışın ayırt edilemediği kararlarıyla karşılaşırdık, bundan sonra da karşılaşacağız. Ancak bu hatalar üst denetleyici kurumlarda, kurullarda, mahkemelerde düzeltilirdi. Maalesef bu güne kadar.
Anayasa Mahkemesi 7 Kasım 2014 günü açıkladığı kararıyla uluslararası kamuoyunda yoğun tepkilere neden olan ve gönüllü sağlık hizmetlerini suç haline getiren düzenlemeye ilişkin itirazları reddetti. Olayın seyrini izleyelim.
2 Ocak 2014 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi sağlık alanı ile ilgili 56 maddeden oluşan bir Kanunu kabul etti. 6514 sayı ve “Sağlık Bakanlığı Ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” adını taşıyan bu düzenleme, 18 Ocak 2014 günü yürürlüğe girdi. Yasanın sağlık ortamını olumsuz etkileyecek hükümlerinden olan 46. maddesinin içeriği “Olağanüstü durumlarda mesleğini icraya yetkili kişilerce sağlık hizmeti ulaşana ve sağlık hizmeti devamlılık arz edene kadar verilecek olan sağlık hizmeti hariç, ruhsatsız olarak sağlık hizmeti sunan veya yetkisiz kişilerce sağlık hizmeti verdirenler bir yıldan üç yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır” şeklindedir. Bu içerik nedeniyle olağandışı durumlarda bağımsız bir biçimde sağlık hizmeti verilmesi suç haline getirebilecektir.
Türk Tabipleri Birliği başta olmak üzere hükümet dışındaki akademik meslek örgütleri ve siyasi partiler gönüllü hekimlik faaliyetinin suç sayılmasına ilişkin bu maddeye karşı çıktı. Dünya Tabipleri Birliği, kimi ulusal tabip birlikleri, uluslararası tabip ve insan hakları örgütleri ile Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği bu maddeye ilişkin kaygı ve çekincelerini ileterek geri çekilmesini istediler. Ancak Yasayı Cumhurbaşkanlığı onayladı. Ana Muhalefet Partisi söz konusu maddenin iptal edilmesi için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.
Anayasa Mahkemesi Sağlık Bakanlığı ve Türk Tabipleri Birliği yetkilileri ile üç tıp fakültesinden ikişer öğretim üyesini dinlemek üzere davet etti. Türk Tabipleri Birliği Heyeti, 6 Kasım 2014 günü Anayasa Mahkemesi’nde sözlü açıklamalarda bulundu. İlgili yasa maddesinin sakıncalarını ayrıntıları ile anlattı. Türkiye’nin doğal felaketler, büyük iş kazaları, sosyal olaylar, bölgedeki çatışma ve savaşlar nedeniyle olağandışı sağlık hizmetlerine sıklıkla ihtiyaç duyan bir ülke olduğu; Türkiye’deki hekimlerin olağandışı sağlık ihtiyacı olan her durumda insanların yardımına koştuğu, depremlerde, Gezi Parkı gibi toplumsal olaylarda ya da şimdi olduğu gibi Suriye ve Irak’taki çatışmalar üzerine ülkemize kitlesel olarak göç eden insanlara gönüllü sağlık hizmeti verdiği aktarıldı.
Yardıma ihtiyaç duyan insanlara ayrımsız sağlık hizmeti vermenin suçla olan sınırının maddede belirtilen muğlak ifadelerle çizilemeyeceğini, Gezi Parkı olayları sırasında yaralılara ilk yardım hizmeti veren hekimlere ve Tabip Odalarına karşı dava açan Sağlık Bakanlığı’nın olağan hekimlik faaliyetlerini kolaylıkla suç sayabileceği örnekleri ile aktarıldı. Halen Suriye ve Irak’tan ülkemize gelen sığınmacılara o bölgede bulunan tabip odalarımız ve bölgeye gönüllü olarak giden hekimler tarafından gönüllü sağlık hizmetlerinin verilmeye devam ettiği, bu faaliyetlerin söz konusu madde uyarınca her an suç sayılabileceği anlatıldı. Kimi Anayasa Mahkemesi üyelerinin aktarılan sakıncaları kavrayan bir yaklaşımla Sağlık Bakanlığı’na sordukları sorulara Sağlık Bakanlığı tarafından haklı bir gerekçe sunulamadı. Bütün bunlara rağmen Anayasa Mahkemesi oy çokluğu ile bu maddenin Anayasaya aykırı olmadığına karar vererek iptal talebini reddetti. Kararını 7 Kasım 2014 günü açıkladı. Kararın gerekçesinin yayınlanmasının 3-6 ay arasında bir zaman dilimini alabileceğini düşünüyoruz. Bundan sonraki süreçte Anayasa Mahkemesi gerekçeli kararı çıkana dek bekleyeceğiz.
Bu kanun, her ne kadar sadece öğretim üyelerinin muayenehane açma hakkının ellerinden alınması yönüyle popüler olduysa da, bütün çalışma biçimlerini değiştiren kapsamlı bir kanun. Havuç – Sopa yöntemi bir kez daha devreye sokuluyor. Öğretim üyelerinin muayenehaneleri kapatılıyor, “var olan muayenehaneler kapatılmayacak, yeni muayenehane açılmasına izin verilmeyecek” yanıltmasıyla halen muayenehanesi olan hekimler ayrıcalıklı konuma getiriliyor. Fakülte / Üniversite yönetimine kendilerinin bazı öğretim üyelerini seçerek özel hastanelerde çalışmalarına izin verme yetkisi tanınıyor. Bu sırada özel hastaneyle sözleşmeyi hekim değil, üniversite yapacak, öğretim üyesi 100 bin TL ciro garantisi verecek, ay sonunda öğretim üyesinin maaşı üniversite tarafından ödenecek, maaşına muhtemelen 7-10 bin TL katkı sağlayacak. Kısaca üniversite, “seçtiği öğretim üyelerini” özel hastanelere kiralayacak. Bu kadarını, özel hastane sermayesi bile tahmin edememiştir.
Koskoca bir kanun. Her türlü çalışma biçimini değiştiriyor, dönüştürüyor. Aile hekimliği başka bir konu, nöbet meselesi de böylece kabul edilmiş oldu.
Vicdanları acıtacak kararlar almış oldular.
Bu kanunla ruhsatsız sağlık hizmeti verilemez gerekçesiyle hekimlerin acil hastaya müdahale ve yardım etme yetkileri ellerinden alınırken, aynı tıbbi yardım yetkisi bu kanunla, emniyet güçlerine, polislere ve askerlere, yani hekim olmayan kişilere verilmekte.
Bakanlığın bürokratları, yine bu kanunla, bir gün dahi üniversiteye gitmeseler, üniversitede bir saat ders anlatmasalar dahi üniversitelerde çalışıyor kabul edilmeye başlandı.
Kanunun pek çok yerinde eşitsizlikler var, bunun bir örneği de temel bilimlerde görevli öğretim üyeleri ve tıp dışındaki alanlardaki öğretim üyelerinin özel sektörde çalışabilir olması. Tam Gün’de başından beri var olan eşitsizlikler aynen devam ediyor,
Tüm bunları içeren, bu kadar kapsamlı bir kanun, sadece muayenehanelerin kapatılması alanına çekildi.
Muayenehanesi olan öğretim üyelerinde şöyle bir kanı oluştu: “Karar çıktı ama ben ayrıcalıklı durumdayım, çünkü var olan muayenehaneleri kapatmayacaklarmış!” Bunun gerçek olmadığı çok açıktır. Var olan muayenehaneleri de kapatacaklar, ruhsat vermeyerek, denetim baskısıyla vs. En azından bunu planlıyorlar.
Şu anda varsa yoksa muayenehanelerin kapatılması gündeme taşınıyor. Bir anlamda halkın desteği sağlanmaya çalışılıyor. Aslında tüm öğretim üyeleri içinde sadece 900 kişi özelde çalışıyor, yine sadece 450 öğretim üyesinin muayenehanesi var, tüm Türkiye’de 10 bin toplam öğretim üyesi mevcut.
Bu nedenle sadece muayenehane kısmına takılmamalı, 6514 sayılı kanunun bütününü incelemeliyiz.
Yasanın getirdiği sonuçlar arasında “öğretim üyesinin kiralanması” durumu ortaya çıkıyor. Muayenehaneler kalkıyor yani öğretim üyeleri artık muayenehane açamayacak. Muayenehanelerin kaldırılmasıyla bunun yerine özel hastaneler ve vakıf üniversiteleri hastanesinde öğretim üyelerinin “kiralanması” gündeme geliyor. Çünkü öğretim üyelerinin kendisi özel hastaneyle veya vakıf üniversiteleri hastanesiyle anlaşma yapamıyor, onların yerine üniversite yapıyor. Bu anlaşmanın geçerli olabilmesi için özel hastane, bir profesör için vakıf üniversitesi hastanesine 19 bin 637 TL gibi bir parayı döner sermaye yatırması gerekiyor. Özel hastaneler öğretim görevlilerine ya da çalıştırdıkları hekimlere bunun yüzde 20’sini veriyorlar. Bu hekimin 17:00’den sonra çalışması için, hem çalıştığı üniversite tarafından özelde çalışabilmesi için seçilmesi hem de anlaşılan özel hastaneye ayda 100 bin TL ciro yapmayı garanti etmesi gerekiyor. Bir tür “rödovans” ve taşeron sistemi denebilir. Hatta “Kunta Kinte öğretim üyeliği!”
Üniversite öğretim üyesi üzerinden ayakta kalacak hem de özel sektöre öğretim üyesi pazarlıyor durumda olacak. Bir başka önemli konu da öğretim üyelerinin sözleşmeli olarak çalışır hale gelmesi. Bu durum iş güvencesi ve özlük haklarının yitirilmesi anlamına geliyor.
Gezi Direnişi’nde polis şiddeti nedeniyle yaralanan kişileri tedavi eden doktorlara Sağlık Bakanlığı dava açmıştı. Yargılanan doktorlara bir tehdit de bu yasa tasarısında var. Anayasa Mahkemesi’nin iptal istemini reddettiği ve tam gün yasası içinde yer alan “ruhsatsız sağlık hizmeti bu kararla hayata geçmiş oldu. Yasaya göre ruhsatsız sağlık hizmeti veren hekim suçlu sayılacak. Bu tüm hekimler için utanç verici bir durum. Bu yasal düzenlemede “Olağanüstü durumlarda mesleğini icraya yetkili kişilerle sağlık hizmeti ulaşanı sağlık hizmeti devamlılık arz edene kadar verilecek olan sağlık hizmeti hariç bu sağlık hizmetinden sonra hizmet sunan, yetkisiz kişilerce sağlık hizmeti sunanlara 1 yılla 3 yıla kadar hapis cezası ya da 20 bin güne kadar para cezası vardır” maddesi var. Gezi olsun, deprem sırasında verilen sağlık hizmeti olsun, ya da Suruç’ta olduğu gibi sığınmacılara yönelik verilen çeşitli sağlık hizmetleri olsun, bunların hepsi suç kapsamında değerlendirilecek.
Hikmetinizden sual olunur mu, olunmaz mı? Maç oynanıyor, hakem dışarı giden topu gol kabul etti ya da haksız bir penaltı verdi, gördüğünü çalmadı ya da çalamadı, bu durumda seyircilerin vicdanı hakemin hikmetinden sual sorar.
Hakem sözcüğü de, hakimle, hekimle, hikmetle, hükümle aynı kökenden gelir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.