İstanbul’da, Nişantaşı–Levent hattında bir öğle arası düşünün. Aklınıza ne gelir? Benim gözümün önüne yüksek topuklar, mini etekler, sinekkaydı tıraşlı boyunlardan aşağıda iki parmak aralanmış kravatlar, akıllı telefonlar, genellikle salata arada münferit ödüllendirme aracı Köfteci Ramiz… Hakan Bıçakçı, İletişim Yayınları’ndan çıkan son kitabı ‘Doğa Tarihi’nde plazalarla her şeyin akıllısıyla donatılmış hayatları masaya yatırıyor. Doğa Tarihi’nin kahramanı […]
İstanbul’da, Nişantaşı–Levent hattında bir öğle arası düşünün. Aklınıza ne gelir? Benim gözümün önüne yüksek topuklar, mini etekler, sinekkaydı tıraşlı boyunlardan aşağıda iki parmak aralanmış kravatlar, akıllı telefonlar, genellikle salata arada münferit ödüllendirme aracı Köfteci Ramiz… Hakan Bıçakçı, İletişim Yayınları’ndan çıkan son kitabı ‘Doğa Tarihi’nde plazalarla her şeyin akıllısıyla donatılmış hayatları masaya yatırıyor.
Doğa Tarihi’nin kahramanı Doğa, High Project adlı bir şirkette çalışan başarılı, güzel, işyerinde kendini kıskandırmasını bilen bir kadın. Her şeyiyle tam. Kendinde tek bulduğu eksiği göğüslerini de yaptırınca şirket koridorlarındaki yürüyüşü slow motion çekilen bir video klibe dönüşen çağımızın aranılan kadını. Tek zaafı yaşayamamak. Yaşıyormuş gibi yaşamak.
Meşhur reklam sloganını tersine çevirerek yaşayanların dünyasına girerek imajı hayatımızın merkezine koyduğumuz son yıllarda sistemin elinde bulunan dizginler, ‘hırs’ yazan mahmuzlarıyla daha bir tepikliyor bizleri. Öyle bir yere geliyor ki bu tepikleme en sevdiğimiz insanların önüne geçebilmek, bulunduğumuz statüyü korumak ve yükseltmek amacıyla her gün yüzüne baktığımız insanları fare gibi ezebilmek için aklı mantığı bir yere bırakıp ani kararlarla hayatlarımızı değiştirebilir hale geldik.
Başkasının düşlediği evler, arabalar, telefonlar tırnak kesmekten bile daha önemli bir hale gelmiş durumda plazalarda. Full güvenlikli sitelerde, komşuya bir sandalye vermekten bile aciz, hayattan korkarak yaşayan insanlarla dolu etrafımız.
Eskiden top oynadığı arsanın, hafızasındaki geri dönüşüm kutusundan bilmem kaç katlı site olarak çıktığını gören şirket şoförü gibi şaşkınlıkla olan biteni izlememek, normal karşılamak durumun vahametini ortaya koyuyor.
Alıştık artık bu olan bitene ve farkında değiliz ama hayatlarımızı başkaları yönetiyor. Üstelik bu ‘başkası’ tek kişi olmamakla beraber soyut bir kişilik. Elimizdeki tüm materyaller üretenlerin değil tüketenlerin malları. Yine Tyler Durden’dan referans verecek olursak, “Sahip olduklarımız, bize sahip oluyor.”
Hakan Bıçakçı, Doğa Tarihi’nde bu ‘yaşıyormuş gibi yaşayanların’ hayatlarını işliyor işte. Korkakların, ellerindekiler alınırsa neler olacağını kestiremedikleri için korkanların, sokağa nefretle bakanların hayatları kitapta hazin bir sonla kendine yer buluyor. Siz de yolda yürürken dört çift gözün – bir çift insan gözü, akıllı telefon ve akıllı tabletin gözleri – size baktığını görürseniz ondan korkmayın. Çünkü biz özgürlüğün ne olduğunu biliyoruz ve onu satın almıyoruz.
soyerbrk@gmail.com
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.