Gençlik mücadelesinde yeni bir dönem daha başlıyor. Kuşkusuz bu yeni dönem ülkedeki siyasal gelişmelerden bağımsız değil. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından hem egemenler hem de sol muhalefet açısından daha zorlu bir sürecin başladığı söylenebilir. Bu süreçte siyasi iktidar genel seçimlere giderken bir yandan güncel krizlerini yönetmeye çalışırken bir yandan da halka yönelik saldırılarını sürdürmektedir. Egemenlerin topyekûn saldırılarına […]
Gençlik mücadelesinde yeni bir dönem daha başlıyor. Kuşkusuz bu yeni dönem ülkedeki siyasal gelişmelerden bağımsız değil. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından hem egemenler hem de sol muhalefet açısından daha zorlu bir sürecin başladığı söylenebilir. Bu süreçte siyasi iktidar genel seçimlere giderken bir yandan güncel krizlerini yönetmeye çalışırken bir yandan da halka yönelik saldırılarını sürdürmektedir. Egemenlerin topyekûn saldırılarına karşı halkın çeşitli alanlardaki direnişleri artıyor. Haziran İsyanı ile birlikte güçlü bir sarsıntı yaşayan siyasal arenada egemenler toplumsal muhalefeti ezerek kendi gücünü sağlamlaştırma stratejisini güderken ezilenlerin birçok alandaki tepkileri toplumsal muhalefetin devrimci yığınaklarıdır.
Rejimin krizini derinleştiren halk direnişlerinin Haziran İsyanı’nın ardından yeni bir birikim süreci yaşadığı bu dönemde gençliğin özellikle son yıllarda yükselen devrimci potansiyeli de yadsınamaz. Egemenlerin krizlerinin ve saldırılarının yoğunlaştığı, halk direnişlerinin yaygınlaştığı bu süreçte üniversite muhalefeti nasıl bir konum alacak? Toplumsal muhalefetin militan, kitlesel, yaratıcı ve devingen gücü olan gençlik hareketi, içinde bulunduğumuz tarihsel süreçte hangi siyasal perspektifle hareket etmeli? Bu sorulara verilecek cevaplar gençliğin bağımsız hareket çizgisinin ve devrimci eyleminin tarih sahnesinde yeniden etkin kılınması hedefiyle doğrudan bağlantılıdır.
Bugünkü toplumsal çatışmanın siyasal ekseni
Kesintisiz bir biçimde sürdürülmeye çalışılan neoliberal sömürü programı egemenler ile ezilenler arasındaki en temel çelişkiyi oluşturuyor. Neoliberal düzenin güvencesizliğe dayanan istihdam biçimi bütün emek alanlarında yaygınlaştırılırken halkın temel haklarına yönelik metalaştırma saldırısı giderek sertleşmektedir. Güvencesiz ve taşeron çalıştırılma biçimleriyle emekçiler vahşi bir emek sömürüsü yaşamakta, sermayenin kar güdüsünün ezilenler açısından karşılığı yoksulluğun yanında iş cinayetlerinde görüldüğü gibi ölüm olabilmektedir. Bunun yanında eğitim, sağlık, su, doğa, kent gibi alanlarda sürdürülen metalaştırma politikaları ile toplum neoliberal saldırının çok yönlü kuşatması altındadır. Son dönemde ülke çapında çeşitli alanlarda yükselen halk direnişleri neoliberal programın saldırılarına karşı gelişmektedir. Neoliberal düzenin çürümüş yapısı ve sert saldırıları toplumun ezilen kesimlerinde ciddi tepkilerle karşılaşmaktadır. Neoliberalizme karşı mücadele çizgisi bugünkü toplumsal çatışmanın ana halkasıdır.
Neoliberal saldırılara paralel olarak İslamcı gericilik siyasi iktidar tarafından toplumsal alanda stratejik bir biçimde örgütlenmektedir. Başta eğitim alanı olmak üzere toplumsal yaşamın bütünü gericiliğin kuşatmasına girmiştir. Özellikle eğitim sistemi piyasalaştırma politikaları ile eş güdümlü olarak İslamcı gerici politikaların saldırısı altındadır. Siyasi iktidarın bu alandaki saldırısı, kadrolaşma faaliyetinden eğitim içeriğinin dinselleştirilmesine kadar, ilkokul çağından (yükseköğretime kadar) itibaren ‘dindar bir neslin’ inşasını hedeflemektedir. Eğitim sisteminin yanında toplumsal yaşam İslamcılık temelinde yeniden dizayn edilmeye çalışılmaktadır. Kadın düşmanlığı dinsel argümanlarla daha şiddetli biçimlerde üretilmekte, toplumun, özellikle de gençliğin yaşam alanları İslamcı düzenlemeler ve söylemlerle baskılanmaktadır. Siyasi iktidar tarafından bölgede(Ortadoğu) ve ülke siyasetinde izlenen mezhepçi politikalar gericiliğin sadece yasal düzenlemelerle değil toplumsal bir baskı biçiminde yeniden üretilmesine olanak sağlamaktadır. İslamcı gericilik egemenler tarafından neoliberal politikalarla birlikte sürdürülen kuşatma ve toplumu neoliberal İslamcılık temelinde yeniden inşa etme stratejisinin temel unsurudur.
Günümüzdeki toplumsal çatışmanın bir diğer siyasal eksenini faşist politikalar/saldırılar ve bunlara karşı direniş oluşturmaktadır. Sömürge tipi faşizmin geleneksel şiddet aygıtları toplumun üzerinde güncel içeriklerle işlevselleştirilmektedir. Neoliberal gerici düzene karşı yükselen direnişler karşısında egemenlerin yegâne çözümünü baskı–denetim stratejileri oluşturuyor. AKP iktidarının düzenin sürekliliğinin sağlanması noktasında en küçük muhalefet eğilimini dahi yargı operasyonları ve polis şiddeti ile ezme stratejisi toplumda faşizme karşı direnişi dinamik kılmaktadır. Öte yandan, AKP iktidarının bu baskı politikasını giderek sertleştirmesi ve Tayyip Erdoğan’ın diktatöryal eğilimleri başta geniş gençlik kitlelerinde olmak üzere toplumun önemli bir kesiminde faşizme karşı mücadeleyi canlı ve zorunlu kılmaktadır.
Bunların yanında siyasi iktidarın dış politika çizgisi toplumsal çatışmada önemli bir noktada durmaktadır. AKP’nin Ortadoğu’da savaşa ve mezhepçiliğe dayanan dış politikası hem bölgedeki çatışmalı atmosferi derinleştirmekte hem de bölgede izlenen mezhepçi siyaset ülke içerisinde İslamcı gericiliği güçlendirmektedir. Siyasi iktidarın dış politikadaki bu tutumu emperyalist bağımlılık ilişkileri derinleştirilerek sürdürülüyor. Bu noktada toplumun geniş kesimlerinde işbirlikçiliğe, savaşa ve gericiliğe karşı tepkiler çeşitli biçimlerde yükselebilmektedir.
Son dönemde ülke çapında çeşitli alanlarda yaygınlaşan halk eylemlerinin temel siyasal eksenini bu başlıklar oluşturmaktadır. Neoliberal sömürge kapitalizmin ve onun krizinin toplumun genelinde yarattığı ekonomik, sosyal, siyasal tahribat karşısında halk direnişleri düzene karşı toplumsal bir güç olarak yeniden yükselmektedir. Bu mücadelelerin sürükleyici gücü ise geniş halk kesimlerinin ve üniversiteli gençliğin militan kitle direnişleridir.
Gençliğin toplumsal duyarlılıklarında ilerleme
Toplumun egemenler tarafından çok yönlü gerici bir saldırıyla karşı karşıya kaldığı ortadadır. Halkın özgürleşme eğilimleri sürekli baskı altında tutulmakta ve yeni sömürge kapitalizminin yarattığı yıkımlar giderek sertleşmektedir. Bu yıkımlar karşısında halkın geniş kesimlerinde çeşitli direnişler yükselmektedir. Düzenin saldırısını sürdürdüğü her alanda halkın tepkileri kendisini göstermektedir. Üniversiteli gençlik de bu direnişlerin önemli bir parçası durumundadır. Bu noktada egemenlerin halka açtığı sistematik saldırılar karşısında üniversiteli gençliğin toplumsal misyonu ne olmalıdır?
Elbette gençliğin bugünkü toplumsal ideallerine dair bir tartışma yapmadan önce gençlik mücadelesinin geçmişini kısaca hatırlatmak yararlı olacaktır. Gençlik hareketinin politik bir özne olarak etkisini artırdığı 1960’lı ve 70’li yıllar üniversitelilerin toplumsal misyonundaki ilerleme açısından önemli bir dönem olmuştur. Yeni sömürgecilik ilişkilerinin yerleştiği bu dönemde gençlik hareketi bir yandan üniversitelerdeki temel çelişkilerden hareket ederken bir yandan da emperyalizmin ülkede yarattığı toplumsal yıkıma karşı önemli bir direnç noktası olabilmiştir. Bu noktada Dev-Genç hareketinin toplumsal rolü yadsınamaz. Emperyalizmin ve işbirlikçi unsurlarının halka yönelik savaşında Dev-Genç bu saldırının önünde önemli bir dinamik olmuştur. Gençlik hareketi emperyalizme ve oligarşiye karşı mücadelenin gerekliliğini sadece gençlik kitlelerinde değil halkın geniş bir kesiminde bilince çıkartabilmiş ve fiili olarak eyleme dökebilmiştir. Gençliğin ‘özerk-demokratik üniversite’ mücadelesinin yanında emekçilerle birlikte gerçekleştirdiği fabrika işgalleri, grevleri, köylülerle yapılan mitingler ve toprak işgalleri, halkın faşizme karşı direniş savaşındaki etkin rolü bu durumun somut göstergeleri olmuştur. Dev-Genç hareketi ideolojisi ve devrimci eylemiyle toplumsal muhalefet içerisinde ön açıcı bir misyona sahip olmuştur.
Gençliğin bu toplumsal misyonu hiç bitmemiş fakat zayıfladığı dönemler olmuştur. Özellikle neoliberal dönüşüm sürecinde gençlik güçlü ideolojik saldırılarla karşı karşıya kalmıştır. Yükseköğretimdeki neoliberal program gençlik içerisinde piyasa ideolojisinin hâkim kılınmasını hedeflemiş ve üniversitelilerin ‘aydın karakteri’nde zayıflama olmuştur. Neoliberalizmin uzun yıllara yayılan stratejik saldırılarına karşı gençlik hareketi ise sermayeye karşı halkın çıkarları noktasında üniversitenin ve bilimin devrimci eylemini örgütlemiştir. Egemenlerin sistematik saldırıları karşısında üniversitelilerin aydın kimliği ortadan kalkmamıştır. Bugün ise üniversitenin toplumsal kimliğinin yeniden üretilmesini sağlayacak nesnel ve öznel koşullar kendisini belirginleştiriyor. Son yıllarda üniversitelilerin artan politikleşme kanalları pozitif yönde değişmiştir. Ülkenin ve üniversitelerin politik atmosferi üniversitelilerin politikleşme eğilimini güçlendirmiştir. Siyasi iktidarın ülkeyi içerisine soktuğu politik durum, halka yönelen neoliberal gerici faşist saldırılar, kentlerin ve doğanın sermaye tarafından talan edilmesi üniversiteli gençliğin uzun bir süredir zayıflamış olan toplumsal duyarlılıklarını ilerletmeye başlamıştır. Üniversiteli gençliğin toplumsal duyarlılıklarındaki yükselmenin en önemli göstergesi Haziran İsyanı olmuştur. Gençlik düzen karşısındaki politik tepkisini güçlü bir isyan dalgası şeklinde gösterebilmiştir. Neoliberal gerici siyasetin toplumsal alandaki yıkıntıları karşısında üniversiteliler uygun koşullar oluştuğunda çeşitli biçimlerde harekete geçebilen bir pozisyondadır. Neoliberal dönemde gençlik mücadelesi tarafından iradi olarak sürdürülen ‘üniversite halkın yanında olmalıdır’ çizgisi artık üniversitelilerin bilincine çıkmaya başlamıştır. Bu durumun en kritik pratik karşılığı kendisini Haziran İsyanı’nda göstermiştir. Üniversitelilerin Haziran’da yükselişe geçen toplumsal duyarlılığı hala dinamizmini korumakta ve belirli aralıklarla kendisini göstermektedir.
Gençliğin bu pozisyonu güçlü bir etkiye sahip olmakla birlikte sürekli olmama ve örgütsüzlük gibi dezavantajlı özelliklere sahiptir. Soma katliamı sonrasında üniversitelilerin Soma halkı ile dayanışmak için kendiliğinden maden bölgesine gitmeleri üniversiteli gençlikte artan duyarlılığın en önemli göstergesiyken gençliğin kesintili ve örgütsüz hareketinin de belirgin görünümüdür. Bu noktada gençlik mücadelesinin, üniversitelilerin bu eğilimlerini sürekli ve örgütlü bir harekete dönüştürebilen bir siyasal çizgiye sahip olması gerekiyor. Bu duruma paralel olarak üniversiteli gençliğin politik hoşnutsuzluklarını halkın temel sorunlarına çözüm olacak bir toplumsal alternatifle bütünleştirme hedefini taşıyan bir gençlik mücadelesi perspektifi kritik bir yerde durmaktadır. Bu perspektif üniversiteye ve üniversitelilere ‘yeni bir toplumsal kimlik’ kazandırma çabasının parçasıdır.
Geleceği bugünden kuralım
Neoliberal gerici düzen toplumu büyük bir yıkıma doğru sürüklüyor. Bu sürüklenme vahşi bir sömürüyü, mülksüzleştirilmeyi, yaşama dair olan neredeyse her şeyin metalaştırılmasını, inceltilmiş ve uzmanlaşmış faşist baskı politikalarını ve gerici karanlık bir geleceği içermektedir. Neoliberal gerici toplumsal düzenin güncel krizleri ve gelecek tasarımları sermayenin en gerici egemenliğinden ve toplumsal çürümeden başka bir şey vaat etmiyor. Üniversiteler de bu durumun dışında değildir. Üniversiteler yaşanan toplumsal çatışmanın doğrudan alanı haline gelmiştir. Bir yanda üniversitenin tarihsel toplumsal birikimi ve potansiyelini (bilimi ve teknolojiyi) neoliberal gerici düzenin hizmetine sunan egemenler (ve onun siyasal iktidarı) diğer yanda üniversitenin özgürlüğünü ve toplumsal kurtuluşu hedefleyen üniversiteliler bir kez daha somut olarak karşı karşıya konumlanmaktadır. Dolayısıyla üniversitenin politik kapasitesinin genişlediğini söylemek mümkündür.
Bu noktada üniversitelilerin toplumsal misyonu en önemli noktalardan biridir. Üniversiteler tarih boyunca toplumsal ilerlemenin simgesi olmuştur. Üniversite muhalefeti de ilerici toplumsal hareketlerin hem düşünsel hem de eylemsellik anlamında en önemli gücü olmuştur. Gençlik hareketi devrimci potansiyelini üniversitenin toplumsal alandaki bu misyonundan almaktadır. Gençlik hareketinin temelleri arasında yer alan düzen karşıtı ideolojik karşı duruşu üniversitelileri toplumsal sorunlar karşısında önemli bir güç haline getirebilmektedir. Bu bağlamda gençlik düzene ve düzenin halkı kuşatan politikalarına karşı başkaldırının ta kendisidir. Gençlik hareketinin bu dinamik ve sarsıcı özelliği bugün ülkemizde yaşanan toplumsal çatışmada güçlü ve etkili bir taraf haline getirilebilir. Gençlik hareketi egemenlerin ülkeyi ve toplumu uçuruma sürüklediği neoliberal gerici politikalarına karşı üniversitelerden doğru sistem karşıtı etkili bir karşı direnç örgütleyebilir. Gençlik hareketi bu gerici kuşatma karşısında güçlü bir barikat kurmalı ve bu kuşatma kırılabilmelidir.
Toplamda, gençlik hareketinin bu dönem iki başlıklı bir politik çizgisinin bulunması gerekiyor. Birincisi neoliberal gerici ve faşist politikaların yıkımları karşısında gençliğin toplumsal duyarlılıklarının örgütlü bir üniversiter hareket biçiminde açığa çıkartılmasıdır. Üniversitenin birçok alanı yaşanan toplumsal çatışmanın doğrudan alanı ve gençliğin politik duyarlılık merkezidir. Geçtiğimiz dönem İTÜ Maden Fakültesi’nde Soma katliamı sonrasında gerçekleştirilen işgalin içeriği bu durumun en somut görünümü olmuştur. Egemenlerin saldırılarına karşı üniversitelerden güçlü direniş kollarının oluşturulması kurulacak barikatın en temel zorunlulukları arasındadır. Ancak bu direniş toplumsal muhalefet alanlarındaki çeşitli mücadelelere salt eylemsel olarak katılmak ile gerçekleştirilemez. Gençlik hareketi toplumsal muhalefetin basit bir destekçisi değil üniversiter alanda bağımsız-meşru-militan kitlesel bir hareket olarak kendisini var eden dinamik bir toplumsal öznedir. Bu anlamda neoliberalizm, gericilik ve faşizm karşısında toplumsal direnişlere paralel olarak üniversitelerde set oluşturulmalı ve gençliğin bağımsız eylemi yükseltilebilmelidir.
Gençliğin bu toplumsal potansiyelinin yanında üniversiter alanda neoliberal dönüşümün ortaya çıkardığı yıkımlara karşı mücadele gençlik hareketinin en temel başlığı arasındadır. Neoliberal saldırı üniversitelerde belirli olgunluğa dayanmış fakat daha ileriye gidebilmek için yapısal dönüşümlere ihtiyaç duyulmaktadır. Egemenler bu ihtiyacı şimdilik karşılayamasalar da üniversitelileri mağdur eden her piyasalaştırma saldırısı üniversitelerde ciddi tepkilerle karşılaşabilmektedir. Neoliberalizmin üniversitelerdeki krizi derinleşirken gençlik hareketinin sermaye ile kurduğu çatışmanın olanakları giderek genişlemektedir. Dolayısıyla üniversitenin bütün alanlarında hak mücadelelerinin her saldırı anında yükselişe geçme potansiyeli mevcuttur. Gençlik hareketi, üniversiteleri daha fazla müşterileştirmeye odaklı neoliberal politikalar karşısında üniversitelilerin kitlesel hak direnişlerini açığa çıkartarak neoliberalizme karşı üniversitelerden etkili bir direnç gösterebilir.
İkincisi bu hareketin gelecek perspektifine ilişkindir. Egemenlerin saldırıları karşısında üniversitelerden doğru direniş kollarının oluşturulması için üniversitenin ‘yeniden’ örgütlenmesi gerekmektedir. Bu, düzenin saldırılarına karşı geliştirilecek olan gençliğin devrimci eyleminin içerisinde üniversitenin ‘yeniden inşası’ anlamına gelmektedir. Çürüyen düzene, halka yönelik saldırılarına ve neoliberal gerici üniversitenin krizlerine karşı geliştirilecek olan devrimci gençlik pratiklerinin üniversitenin yeniden inşasını hedefleyen bir politik içeriğe sahip olması gerekiyor. Bu dönemki üniversite muhalefetinin saldırılar karşısında üniversiteyi egemenler karşısında sadece politik olarak saflaştırması yeterli olmayacaktır. Üniversitelerdeki siyasal saflaşma etkili muhalefet özelliğinin beraberinde alternatifler oluşturabilen kurucu bir niteliğe sahip olabilmelidir. Gençlik hareketi yeni bir üniversite istemini geleceği bugünden somut olarak inşa edebilen bir politik iddia ile genişletmek zorundadır. Toplumsal çatışmanın üniversiterdeki yansıması ve üniversite muhalefetinin egemenler karşısındaki politik gücü düşünüldüğünde bu iddianın gerçekleşebilmesinin olanakları artmıştır. Örneğin sermayenin toplumsal alandaki yıkımlarından üniversitelerin akademik bağları bulunmaktadır. Gençlik hareketinin bu bağlar karşısındaki muhalefeti hem toplumun sermaye saldırısı karşısındaki direncini üniversitelerden doğru güçlendirmekte (gençliğin toplumsal duyarlılığı) hem de üniversite içerisinde yerleşik olan sermayenin üniversite ile bağının ortadan kaldırılmasını hedefleyen yeni bir üniversite alternatifini geliştirebilmektedir. Bu olanağın genişlediğine dair başka bir örnek ise gençlik hareketinin üniversitelerdeki yerleşik gücüdür. Üniversite muhalefetinin siyasi iktidar ve sermaye politikaları karşısındaki gücü üniversitelerde ‘söz-yetki karar hakkı’ talebinin kampüslerde fiili olarak inşa edilmesine yönelik bir stratejiye evriltilebilir.
Gençlik hareketinin birbiriyle bağlantılı bu iki yönlü çizgisi, üniversitelerin sermayeden ve siyasi iktidardan arındırılması hedefinin en temel parçasıdır. Üniversite muhalefetinin bu temeldeki mücadelesi, aynı zamanda ülkedeki toplumsal devrim mücadelesinin üniversiter alandaki özgül biçimdir. Bu noktada gençlik mücadelesi üzerine düşen tarihsel, güncel sorumlulukları içerebilen bir siyasal perspektife sahip olmalıdır. Gençlik hareketinin bu kurucu iddiası üniversiteli gençliği devrimci bir güç halinde yeniden tarih sahnesine çıkaracak ve geleceğin bugünden inşasında ön açıcı bir rol oynayacak potansiyel sahiptir.