Üniversitelere yönelen faşist-gerici saldırıları KTÜ Öğrenci Kolektifi’nden Fidel Çakmak ve Öğrenci Kolektifleri Basın Sözcüsü Bircan Birol ile konuştuk
Üniversiteler ulaşımdan yemekhane ve yurt sorunlarına, IŞİD katliamlarına ve AKP’nin savaş politikalarına karşı Ortadoğu halklarıyla dayanışma eylemlerine kadar üniversitelilerin direnişiyle açıldı. Üniversite eylemleri büyürken ülkenin dört bir yanında neredeyse eş zamanlı olarak faşist/gerici saldırılar yaşanmaya başladı. Bu saldırıların bir kısmı her dönem öğrenci hareketini bastırmak, üniversite ortamını terörize ederek üniversitelilerin ifade, örgütlenme özgürlüğünü engellemek için sosyalist-ilerici öğrencileri hedef alan faşist örgütlenmelerden geldi. KTÜ Öğrenci Kolektifi’nden Metehan Tuna Göre bu saldırılarda ağır biçimde yaralandı. 21 Eylül’de yoğun bakıma alınan Metehan hayati tehlikeyi yeni atlattı. Çakmak, Göre’nin konuşmaya ve ağızdan beslenmeye başladığını anlattı
Üniversitelilere yönelik saldırıların diğer aktörü ise İslamcı-gerici örgütlenmeler oldu. Gerici örgütlenmeler AKP iktidarı döneminde özel olarak desteklenip üniversitelere yönelik gerici kuşatmanın aktörü haline getirilmek isteniyor. Öğrenci hareketinin mücadelesi sayesinde üniversitede etkili hale gelemeyen gerici örgütlenmeler IŞİD katliamlarından, iktidarın cihatçı çetelere yönelik desteğinden cesaret alarak saldırılarını artırdı.
Trabzon’da yaşananları KTÜ Öğrenci Kolektifi’nden Fidel Çakmak’la, üniversitelilere yönelik sistematik saldırıların bir anda tüm ülkede artmasının nedenlerini Öğrenci Kolektifleri Basın Sözcüsü Bircan Birol ile konuştuk. Kolektifler bu saldırıların tesadüf olmadığını, AKP’nin 12 yıllık iktidarı döneminde hegemonya kuramadığı üniversiteleri ve engel olarak gördüğü öğrenci hareketini özel olarak hedef aldığını söylüyor.
FİDEL ÇAKMAK: FAŞİSTLERİ ÜNIVERSİTEDEN SÖKÜP ATACAĞIZ
Trabzon’da yaşanan saldırıyı ve Metehan’ın sağlık durumunu sorarak başlayalım ve elbette saldırının nasıl yaşandığını.
Fidel Çakmak: Metalurji-Malzeme Mühendisliği öğrencisi arkadaşımız Metehan 21 Eylül günü yurduna giderken Öğrenci Derneği’nde yuvalanan faşistlerin saldırısına uğradı. Üç faşistin Mete’ye saldırdı. Kafasına bıçak kabzasıyla vurulması sonucu Mete beyin kanaması geçiriyor. Mete, saldırının yaşandığı yere polis çağırıyor ancak polis 25 dakika geç gelmesi yetmezmiş gibi can güvenliği olmadığını ve kendisini polislerin hastaneye götürmesini söyleyen arkadaşımıza ‘kendin git’ cevabının veriyor. Mete kendi imkanlarıyla darp raporu almak üzere Fatih Devlet Hastanesi’ne gidiyor ve orada yapılan muayenenin ardından derhal ameliyata alınıyor. Mete o günden beri yoğunbakımda İlk kez bayramın ilk günü büyük bir sevinç yaşattı bize, babası yanına girdiğinde “baba’’ diye seslendi. Ardından yavaş yavaş başka kelimeler geldi. Ağızdan beslenmeye başladı. Şimdi fizik tedavi de başladı. Uzun süre tedavi görebilir. Şimdilik sadece ailesi günde 1 saat görebiliyor. Henüz bizler yanına giremiyoruz.
Faşistler okulun ‘öğrenci derneği’nde örgütleniyor
Saldırganlara gelince Mete’ye saldıran faşistlere üniversitemizce herhangi bir cezai yaptırım uygulanmadı.Saldırganlar bilgisayar mühendisliği öğrencisi Alperen Mergen,harita Mühendisliği öğrencisi Emre Vatan ve gemi inşaat mühendisliği öğrencisi Fatih Çatak. Kafasına bıçak kabzasıyla vuran kişi Alperen Mergen tutuklu yargılanıyor ancak diğer iki saldırgan denetimli serbestlikten faydalandı ve üniversiteyle de ilişkileri kesilmedi. Yetmezmiş gibi Öğrenci Derneği saldırganları sahiplenen ve bizleri tehdit eden bir mesaj yayınladı. Bu saldırganların üniversitenin yönetim kadrosuyla kol kola fotoğrafları mevcut. Rektör, piknik afişi bile assak soruşturma açıyor bize ancak bu kişileri odasında ağırlıyor. Geçen yıl tüm üniversiteye ve üniversite mahallesine afişlerimi yaparak beni hedef gösteren faşistlere de hala herhangi bir cezai işlem başlatılmış değil. Mete’nin annesi ve babasının Rektörle yaptıkları görüşmede bu iki kişi hakkında herhangi bir soruşturma olup olmadığını sorduklarında üstü kapalı cevap aldılar. “Belgeler bekliyoruz” demiş Rektör. Biz de bugüne kadar Öğrenci Derneği tarafından yapılan tüm saldırıların belgelerini, görüntülerini topladık ve kendisine götürdük ne yapacağını takip edeceğiz.
Görülüyor ki Trabzon’da faşistler açıkça Rektörlük ve devlet korumasında. Trabzon’daki genel durumu özetler misin?
Trabzon, devlet açısından önemli bir üs konumunda, siyasal gericiliğin/faşistlerin örgütlenmesi sistematik bir devlet politikası olarak uygulanmış. İstihbarat/kontrgerilla ağları işliyor. Irkçılık/şovenizm bu ağları besleyen ana damar. Hrant Dink’in tetikçisinin buradan çıkması, bir dönem kiliselere dönük saldırıların ardından Rahip Santaro cinayeti, TAYAD’lı ailelere yönelik linçler, üniversitedeki faşist kadrolaşma ve saldırılar tesadüf değildi. Öyle ki sokağa çıkan, hareket halinde olan her yapıya ve herkese ‘terörist’ denebilir ve linç tehdidi ile karşı karşıya kalınabilirdi. Sokağa çıkmak bir şeyleri göze almak demekti o dönem. İşte tam da öyle bir dönemde ısrarla sokağa çıkarak barıştan yana olduğumuzu, devletin kirli politikaları sonucu yaşanan hiçbir saldırının bedelinin Trabzon halkına kesilemeyeceğini söyledik sokaklarda.
‘Faşizme karşı mücadele ederek yolumuzu açtık’
Devlet faşitleri örgütledikçe, faşizmden beslendikçe, biz faşizme karşı mücadele ederek yolumuzu açtık.Üniversiteye solcu öğrencilerin dayak tehdidi altında gittiği, derslere geldiğinde ayağa kalkılmasını isteyen akademisyenlerin, el ele tutuşan çiftlere müdahale eden gericilerin, kantinlerde kendilerine özel masalar ayıran “ülkücü reislerin’ cirit attığı bir üniversiteydi burası. O dönem gençlik hareketi önüne faşizme karşı mücadeleyi koydu ve bu kuşatmayı yarmak üzere geri adım atmadan üniversiteyi, üniversiteli kimliğini sahiplendi. Parasız, bilimsel eğitim için, doğanın ve yaşamın talanına karşı, halkın hakları için verdiğimiz mücadeleler, yaptığımız eylemler bir süre sonra bu kuşatmayı yardı. Öğrenci Kolektifleri gerçek bir kitle örgütüne ve Trabzon’un en etkili muhalefet odaklarından birine dönüştü ki bu süre boyunca faşizme karşı yıllardır Öğrenci Koordinasyonu’ndan Kolektif’e ısrarlı ve kararlı mücadele sayesinde oldu.
Kolektif’in sırrı kararlılık, ısrar ve meşruluk
Parasız, bilimsel eğitim, özerk-demokratik üniversite mücadelesi etrafında tüm Türkiye öğrenci hareketiyle birlikte üniversitemiz de de ne yapmamız gerekiyorsa onu yaptık şimdiye kadar. Üniversitemizde “zorunlu bağış’’ skandalı vardı bir dönemler, buna dair tüm üniversitelileri taraf ettiğimiz imza kampanyaları, yürüyüşler gibi çeşitli eylemlilikler organize ettik,en son ‘Ödemiyoruz’ diyerek rektörlük önünde oturma eylemine başladık ve bu uygulamanın son bulmasını sağladık. Bu önemli bir kazanımdı, tüm üniversiteliler için. Üniversitemiz salonlarını ücretsiz bir biçimde kullanmak istedik çeşitli tiyatro oyunları hazırladık ancak rektörlük salon vermedi. Sanat yapan ve bunu üniversitesinde sergilemek isteyen öğrencilere üniversite salonlarının kapısı kapatıldı.Bununla ilgili de pek çok yaratıcı eyleme imza attık bir çok oyunu üniversiteliyle buluşturduk.Yaptığımız her eylemlilikte üniversitelileri taraf edebilmek önemli bir noktada duruyor bizim için, bunu başardık. ‘Kolektif bir şey diyorsa doğru diyordur’ algısı oluştu.Kantinlerde üniversitelilerin yanına herhangi bir bildiriyle gittiğimiz de ‘Kolektif ne yapıyor?’ yine diye soruyorlar önce. Şehirde de durum çok farklı değil. Kent muhalefeti açısından üniversiteliler önemli bir toplamı oluşturuyor. Kentte olan her şey biz üniversitelileri de yakından ilgilendiriyor. Örnein daha önce Trabzon’da dolmuşlara zam yapılıp Kolektif şehrin göbeğinde yürüyüş düzenlediğinde halkın desteğini almıştık. HES’lere karşı da biz sokaktaydık, halkın sorunları bizim de sorunlarımız ve mücadele konumuz oldu hep. Üniversiteye de sıkışmadık. Kentte yaptığımı eylemlerde sorun çıkmamasının en büyük nedeni kararlılığımız, sorunları işleme biçimimiz ve yaratıcı bir eylem tarzıyla sokağa çıkmış olmamızdı.
Rektörler Erdoğan’ın kopyası, AKP’ye muhalefet suç
Üniversite yönetiminin bize yönelik tepkisine gelince; sürekli bir soruşturma ve ceza yağmuru. Rektörler, Tayyip Erdoğan’ın kopyası gibi çalışıyor. Üniversitelerde AKP’ye karşı bir şeyler yapmak, AKP’ye muhalefet etmek rektörlere göre suç teşkil ediyor ve o an AKP karşıtı eyleme saldırı emrini veriyor. Hemen arkasından da soruşturmalar geliyor.Yaptığımız en ufak şeye dahi soruşturma açılıyor ve muhakkak bir ceza alınıyor bu soruşturma sonucunda.Rektörlük soruşturma açmaktan bıkmıyor biz de direnmekten.
‘Faşistleri üniversitemizden söküp atacağız’
Metehan iyileşiyor ancak faşistler hala yönetimin gözetiminde üniversitede örgütleniyor, Kolektifler bu süreci nasıl devam ettirecek?
Bundan sonra da Öğrenci Kolektifleri olarak aynı kararlılıkla üniversitemizin her alanında olmaya devam edeceğiz. Amfide, yurtta, kantinde, sokakta üniversitelinin olduğu her yerde üniversitenin öz örgütü olarak orada olacağız. Faşizmin üniversitemizde örgütlenmesine izin vermeyeceğiz. Metehan’a saldıran ve üniversitemiz resmi Öğrenci Derneği’nde yuvalanan faşistleri üniversitemizden söküp atacağız. Bu faşistlerin üniversitemizce desteklenmesine ve üniversitemizin imkanlarından faydalanarak okulumuzun resmi derneğinde saldırılar organize etmelerine müsaade etmeyeceğiz. Öğrenci Derneği’nin kapatılması ve bu faşistlerin üniversitemizden defolup gitmeleri için her türlü direnişi sergileyeceğiz.
BİRCAN BİROL: AKP’NİN SALDIRILARINA KARŞI TOPYEKÜN DİRENİŞE
Üniversitelerin açılmasıyla Türkiye genelinde neredeyse eş zamanlı olarak faşist ve gerici saldırıların başlamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bircan Birol: Üniversite muhalefeti yeni dönemi faşistlerin, gericilerin ve polislerin saldırıları ile açtı. Tayyip Erdoğan, heveslisi olduğu diktatörlüğü inşa edebilmek için “Yeni Türkiye”de her alanda olduğu gibi üniversiteleri ve üniversite gençliğini de baskı altına almayı hedefliyor. Savaşın, talanın ve yağmanın iktidarı bu düzeni ancak baskı ile devam ettirebilir. Üniversiteliler yıllardır AKP ve politikaları karşısında önemli bir güç. Bizler, Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında Erdoğan’ın her alanda saldırılarını yoğunlaştıracağını öngörüyorduk, üniversiteler açılır açılmaz da bu doğrulandı. Trabzon’da Kolektifçi arkadaşımız Metehan faşistlerin saldırısına uğradı, hala yoğun bakımda. Bu saldırının ardından Osmangazi Üniversitesi’nde, Gazi Üniversitesi’nde ve 18 Mart Üniversitesi’nde faşistlerin, polislerin, özel güvenliklerin saldırıları oldu. Benzer saldırılar çok geçmeden 19 Mayıs Üniversitesi’nde ve İÜ’de İslamcı-gerici örgütlenmeler tarafından üniversitelilere yöneltildi. Polis IŞİD yanlısı gerici saldırganları değil onlara karşı üniversiteyi savunan öğrencileri hedef aldı.
AKP üniversitelerde istediği gibi bir güç elde edemediğinin farkında, bu nedenle üniversite muhalefetini ezmeye dönük adımlar geliştirmeye çalışıyor; faşistleri, gericileri, polisleri üniversitelilerin üstüne salıyor. Ama AKP’nin bu saldırılarını da boşa çıkaracağız. Her saldırı anında kitlesel militan tepkiler verdik, mücadele etmeye devam edeceğiz.
Peki bu saldırılarda üniversite yönetimleri nasıl tavır alıyor?
Üniversite yönetimleri genelde saldırıya uğrayan üniversitelilerin karşısında yer alıyor. Bunun en bariz örneği KTÜ’de yaşanıyor. Arkadaşımızı yaralayan faşistlerin üniversitedeki neredeyse bütün yönetici kadrolarla kol kola fotoğrafları var. KTÜ yönetimi faşistleri açıktan destekliyor. Mahkemede serbest bırakılan faşistlere yönetim sadece 1 ay ceza verdi. Üniversite polis işbirliğine başka bir örnek Çanakkale 18 Mart Üniversitesi’dir. Üniversitede Metehan için eylem yapmak isteyenlere polisler saldırdı. Üniversite yönetimi basın açıklamasını dahi çok görmüş, polisi hemen üniversiteye soktu. Yakın zamandaki en çarpıcı durumlardan birisi de İÜ’de yaşanıyor. IŞİD’e sahip çıkan çeteler kampüse rahatlıkla girerek öğrencilere saldırdı. İÜ Rektörü Yunus Söylet ise saldırıya uğrayan üniversitelileri IŞİD çetelerini tahrik etmekle suçladı. Bu skandal bir açıklamadır. Soruyoruz; Rektör IŞİD ve üniversitedeki çetelerini mi destekliyor? Saldıranların çoğu İÜ’de öğrenci. Derhal üniversiteden atılmalarını istiyoruz. Ardından son hafta gericilerin saldırdığı üniversiteliler yine yönetimin izni ile üniversiteye giren polis tarafından gözaltına alındılar. Rektörler AKP’nin, Erdoğan’ın emir eri gibi çalışıyor. Üniversiteliler bu rektörlere tepkili, rektörlerin bu tutumlarını teşhir edecek ve hesap soracağız.
Bu saldırılar üniversite mücadelesinin seyrini nasıl değiştirecek?
Öğrenci hareketi, üniversiteler yeni dönemi direnişle açtı. KTÜ’de faşistlere karşı mücadele sürüyor, OMÜ’de cihatçılara destek veren gericilere karşı, İÜ’de IŞİD destekçisi gerici örgütlenmelere karşı, Osmangazi’de faşistlere karşı direnişler devam ediyor. Bunun yanında üniversitelerde piyasacı saldırılar da sürüyor. Yemekhane, ulaşım, yurt eylemleri sürüyor. Hacettepe Üniversitesi’nde Gökçek’in ulaşım politikalarından mağdur olan üniversiteliler hakları için direniyor. Sadece Hacettepe’de bu sorundan kaynaklı 2 bin öğrenci yürüdü. IŞİD saldırılarına, AKP savaş politikalarına karşı Kobane ile dayanışma eylemleri yapılıyor. Toplamda üniversitelerde çeşitli başlıklar altında birçok direniş var ve gittikçe gelişiyor. Üniversiteler yeni açıldı ama üniversite muhalefeti döneme hızlı bir giriş yaptı. Saldırılar bu direnişleri engelleyemeyecek. Aksine üniversitelilerin tepkileri giderek yükseliyor. Şimdi, üniversitelerde bu mücadeleleri, direnişleri tek hedefe doğru, yani gerici piyasacı ve faşist AKP iktidarına yöneltmeyi hedeflediğimiz bir mücadele döneminin içerisindeyiz. AKP’nin topyekûn saldırılarına karşı üniversitelerden güçlü direnişler çıkarmaya devam edeceğiz.
Sendika.Org
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.