Geçenlerde şu aslında olmayan “Nobel Ekonomi Ödülü” Jean Tirole diye bir adama verildi. Lisanstayken Tirole’ün “Theory of Industrial Organization” klasik ders kitabını okumuştuk. Özgün çalışmaları regülasyon ve piyasa gücü üzerinedir. Maskin’in öğrencisi olduğundan kelli anaakım modeller ve varsayımlar kullanarak özünde matematiksel optimizasyon yapar, öyle çok ilginç şeyler değil yani. Benim bunları biliyor olmam ise tamamen […]
Geçenlerde şu aslında olmayan “Nobel Ekonomi Ödülü” Jean Tirole diye bir adama verildi. Lisanstayken Tirole’ün “Theory of Industrial Organization” klasik ders kitabını okumuştuk. Özgün çalışmaları regülasyon ve piyasa gücü üzerinedir. Maskin’in öğrencisi olduğundan kelli anaakım modeller ve varsayımlar kullanarak özünde matematiksel optimizasyon yapar, öyle çok ilginç şeyler değil yani. Benim bunları biliyor olmam ise tamamen talihsizlik; hocalarımın hepsinin ellerinden öperim ama başbakanımızın aldığı eğitimin aksine bize lisansta Marx yerine zorla bunları okuttular.
Yok öyle bir ödül
“Bilecik diye bir yerin aslında olmaması” diye bir ekşisözlük troll’u vardı hatırlarsanız. Bu öyle bir troll filan değil, gayet gerçek. Mesela Nobel Vakfı’nın resmi sitesinde (http://www.nobelprize.org/nobel_organizations/nobelfoundation/) resmi olarak Fizik, Kimya, Tıp, Edebiyat ve Barış alanında Nobel ödülleri verildiği yazar. Bu listede siz “ekonomi” ödülü diye bir ödül görebiliyor musunuz?! Ben göremiyorum. Çünkü yok öyle bir ödül. Cidden. Yani “resmen” yok, sadece algısal olarak var.
Peki, bu Nobel Ekonomi Ödülü diye verilen ödül ne?
Efendim bu ekonomi ödülünün gerçek adı İngilizcesiyle Sveriges Riksbank Prize in Economic Sciences in Memoir of Alfred Nobel, Türkçesiyle de Alfred Nobel Anısına Verilen İsveç Bankası Ödülü’dür. İsveç Bankası’nda 5 üyesi olan bilimsel bir komite var, işte bu ödülü de onlar veriyor. Yani olayın Nobel Vakfı’yla yakından hiçbir alakası yok, uzaktan da çok az alakası var. Uzaktan alakası şu: vaktiyle İsveç Bankası ödülünü fonlayan kişi ve gruplar Nobel Vakfı’na da yüklü bağışlar yaparak bu ödülün Nobel Vakfı sitesinde bir link olarak konmasını sağlayabilmişler. Eskiden, 7-8 sene öncesinden bahsediyorum, Nobel Vakfı sitesinde böyle bir link dahi yoktu; yani bu “sözde” Nobel Ekonomi Ödülü’nün gerçek Nobel kurumu ile uzaktan bir bağı bile yoktu 7-8 sene evvelsinde. Resmi sitede haber yapılması ve bir link konulması yeni bir şey sayılır. Ama bu İsveç Bankası Ödülü 46 senedir Nobel Ekonomi Ödülü olarak medyada pazarlanıyor.
Peki, neden?
Affedersiniz kim takar İsveç Bankası Ödülü’nü, değil mi? O zaman Almanya Bankası başka bir ödül verir, Ruslar başka bir ödül verir, her bankanın bir ekonomi ödülü olur. Odeabank ekonomi ödülü verse Odeabank’ın siyosu bile sallamaz o ödülü. Gerçeğini söyleyip “İsveç Bankası Ödülü’nü bu sene Jean Tirole almış” derseniz pek bir etki yaratmaz ama “Nobel Ekonomi Ödülü’nü bu sene Jean Tirole almış” derseniz Nobel’in hali hazırdaki saygınlığının ve marka değerinin üzerine konmuş olursunuz. Böylelikle dravdan bir ödülün kamuoyunda karşılık bulmasını sağlarsınız. Peki, Nobel Vakfı bu işin böyle pazarlanmasına, yani kendi marka değerinin bedavaya kullanılmasına yanaşır mı? Bedava kullanılmasına yanaşmaz. Zaten Alfred Nobel’in vasiyeti üzerine kurulmuş bir vakıfta vasiyetinde verilmesini istediği ödüllerin dışında bir ödül veremiyor kurum. Bu yüzden Nobel Ekonomi Ödülü verilemiyor ama vakfa yeteri kadar para yatırırsanız sitede link verip haberini yapabilirsiniz.
İdeoloji ve ekonomi bilimi
Ekonomi bilimi aslında son derece kritik bir sosyal bilimdir. Egemen piyasa/kapitalizm ideolojisi açısından anaakım ekonomi paradigmasının işlevi mevcut üretim biçimi olan kapitalizmi, serbest piyasaları ve neoliberal politikaları “bilimsel” olarak meşru bir zemine oturtmaktır. Gerçekte kapitalizm işsizlik, fakirlik, gelir dağılımı bozukluğu, açlık, sefalet, evsizlik, sağlıksızlık, krizler, buhranlar, savaşlar ve ölümler yaratır. Şimdi kriz çıktığında işsiz kalıp borç batağında intiharın eşiğine gelmiş birine “Seni işsiz bırakan temel şey kapitalizmdir” dersen ya da bir işçiye “Zenginlerin refahı emeğinin haksız sömürüsünden geliyor” dersen olmaz. İnsanların kafası karışır, sistemi sorgulamaya ve sistemik dönüşüm talep etmeye başlarlar, 1968’de olduğu gibi. Bu yüzden egemen ideoloji, sistemin devamı için, kapitalizmin yarattığı olumsuz sonuçları bilimsel gibi gözüken fasaryadan hikâyelerle kılıfına uydurmalıdır. İşte anaakım iktisat tam olarak bunu yapar. Ders kitaplarında iktisat öğrencilerine “Serbest piyasalar daima dengeye doğru yakınsar, krizler çıkıyorsa bunlar deprem gibi kontrol dışı, adeta uzaydan gelen dışsal şoklardır” denir. Yani kapitalizm aslında istikrarlı bir sistem olduğundan kriz yaratmaz dolayısıyla sen işsiz kalıyorsan ve intiharın eşiğindeysen bunun kapitalizmle alakası yoktur; ya senin tembelliğin ve beceriksizliğinden ötürüdür ya da sadece talihsizliktir. Veya denir ki “Zenginler emek sömürüsü yaptığı için zengin değil çok akıllı, çok girişimci ve çok çalışkan olduğu için zengindir”; yani eğer herkes çok çalışırsa, kişisel gelişim ve nasıl zengin olunur kitapları okursa herkes aslında zengin olabilir. Eğer sen fakirsen bu çok çalışmadığın içindir, senin fakirliğinde kapitalist sistemin hiçbir kabahati yoktur, çünkü bu kapitalist sistemde gerçekten isteyen ve çabalayan herkes istediği her şey olabilir.
Anaakım iktisat literatüründe her sonuç özünde rasyonel ve bireysel bir tercihtir. Yani madende grizu patlamasının belli bir olasılığı vardır, herkes bunu bilir ve bile bile o madene iner; eğer o kaza olasılığı gerçekleşip 301 işçi ölürse bunda verimlilik açısından bir sıkıntı yoktur zira serbest piyasalarda herkes hak ettiği karşılığı alır. Şimdi gidip bir işsize, “Sen aslında işsiz değilsin, piyasa denge ücretinde çalışmayı tercih etmiyorsun, o yüzden evine haciz geliyor” ya da ölen madencinin ailesine “Kendi tercihiyle kendi etti kendi buldu” dersen bunu herkes yemez. Yani aslında “rasyonel beklentiler teorisi” anaakım iktisadın en büyük yalanlarındandır. Ama bunu matematiksel modellerle iktisat öğrencilerine bilim diye yutturabilirsen bu öğrenciler ilerde politika üretecekleri zaman işsizliği ya da gelir dağılımı adaletsizliğini çok önemli birer sorun olarak görmeyecektir. Hatta şirket siyoları ve fabrikatörler kendilerini “yoksa fakir ve çaresiz olacak insanlara iş yaratan iyilik melekleri” olarak görürler çünkü kapitalizmde sermayedar kan emici bir vampir değil işverendir, onlar olmasa kim iş verecek bu kadar insana? Dolayısıyla bir siyo birini işten çıkardığı zaman kötülük yaptığını düşünmez, sadece daha önce o kişiyi işe alarak ve işte tutarak yapmış olduğu iyiliği artık yapmıyor olduğunu düşünür.
Mesela serbest ticaret emperyalist koşullar altında ekonomik olarak güçlüyü daha iyi, zayıfı da daha kötü yapar; ama böyle dersen Meksika NAFTA’yı imzalamaz, Amerikalı kapitalistler de ürettikleri fazlayı Meksika’ya satamaz veya ucuz işgücünden yararlanamaz. Bu yüzden öyle varsayımlarla, matematiksel ve bilimsel gözüken öyle modeller kurmalısın ki serbest ticaret her iki ticari ortağı daha iyi yapıyor gözüksün, kâğıt üzerinde. Bunu literatüre iyice yedirebilirsen buradan çıkacak “bilimsel” makalelerle ürettiğin politika önerilerini kullanarak Meksika halkına NAFTA anlaşmasının onları ekonomik olarak kalkındıracağı yalanını yutturabilirsin (ama Chiapas’taki Zapatistalara yutturamadılar). 20 sene sonra NAFTA’nın aslında Meksika’yı olumsuz etkilediği anlaşılınca zaten iş işten geçmiş, sömürülen sömürülmüş, elde edilen rant elde edilmiş olur. Anlaşmayı devam ettirmek için de Amerika’da bulunan kaçak Meksikalıları sınır dışı etme kozunu kullanarak Meksika’yı tehdit edebilirsin.
İşte bu yüzden sistem ekonomi bilimini daha saygın göstermek zorundadır. Üniversitelerde ders kitapları nerdeyse kutsal kitap gibi algılanır. Bir şey ders kitabında yazıyorsa bilimsel ve sorgulanmaz bir bilgi zannedilir. Öyle değildir; burjuva bilimi belli bir çıkar grubuna (burjuvazi) ve belli bir ideolojiye hizmet eder. Tabi aslında sistemik olarak daha büyük ve daha karmaşık bir ideolojik propaganda mekanizması işliyor olsa da İsveç Bankası Ödülü’nü Nobel Ödülü diye pazarlanması işte bu ideolojik palavralara saygınlık kazandırmak, sistemi meşrulaştırmak ve ekonomi biliminin marka değerini arttırmaktan başka bir şey değildir. Yoksa böyle bir ödül yoktur. Verilen ödül de tıraştan bir ödüldür. Bugüne kadar 75 farklı kişiye verilmiş İsveç Bankası Ödülü 28 kişiyle en çok Chicago ekolünden gelen burjuva iktisatçılarına verilmiştir. 53’ü, yani üçte ikisinden fazlası Amerikan vatandaşıdır. Amerikan vatandaşı olmayanların çoğu da Amerika’da bir üniversitede profesördürler. Ödül alanların tamamına yakını marjinalisttir (matematiksel optimizasyon yaparlar); serbest piyasa kapitalizminin ve neoliberalizmin akademideki piyonlarıdır. Hiçbir Marksist ya da radikal iktisatçıya bu ödül verilmemiştir. Sırf bu bile ideolojik olarak bu ödülün bir burjuva ödülü olduğunu göstermektedir.
Fakat burjuva iktisadında Hayek, Friedman ve Becker seviyesinde ideologların sayısı azalmıştır. Son 10-20 yılda “baba ideolog” diyebileceğimiz burjuva ideoloğu pek çıkmamıştır. Bunu 1) disiplinin giderek daha teknikerliğe dayalı hale gelmesine, 2) aşırı özelleşmeye ve 3) ideolojinin çekirdeğinin çok katı olduğundan yeni yaklaşımlara kapalı olmasına bağlayabiliriz. Kanımca hem iktisat akademisinde hem medyadaki en önemli ve popüler sayılabilecek iki figür, radikal olmamalarına ve burjuva iktisadı sınırlarının içinde yer almalarına rağmen, yandan çarklı Keynesyen olan Stiglitz ve Krugman’dır; her şeye rağmen, misal Chicago ekolüne göre, ilericidirler.
Nobel Barış Ödülü 2009 yılında Barack Obama’ya verildiğinde Amerika’nın 4 ülkede işgalci güçleri vardı; yani herhalde ödül daha fazla ülkeye savaş açmadığı için verilmiş olsa gerek. Aynı ödül daha önce yine yüzbinlerce insanın ölümüne sebebiyet veren savaş ve darbelerin mimarları olan Şimon Peres ve Henry Kissenger’a da verilerek İsrail ve Amerika’nın barışçıl ülkeler olduğu algısı yaratılmasına katkı sağlanmıştı. Zaten dinamiti icat eden bir adam adına “barış” ödülü verilmesi başlı başına bir ironidir. Aynı adam anısına yalandan da olsa verilen ekonomi ödülü de yine, bu aralar çok popüler olan terimle, bir algı operasyonunun parçasıdır, fazla büyütülmemesi gerekir. Ama bilmek gerekir ki burjuva demokrasilerinde algı zamanla gerçeklik olur. İlerici her iktisat hocasının, verdiği derslerde veya yazdığı yazılarda yeri geldiğinde, Nobel Ekonomi Ödülü diye bir ödülünün olmadığını yukarıdaki sebepleriyle birlikte öğrencilerine veya okuyucularına izah etmesi gerekir. Post-Keynesyen iktisatçı Joan Robinson’ın meşhur “İktisat öğrenmenin amacı iktisadi sorulara verilen hazır cevapları elde etmek değil, ekonomistler tarafından kandırılmamayı öğrenmektir” sözü vermek istediğim mesajı özetlemektedir.
anil.aba@economics.utah.edu
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.