İçerisinde sosyalistlerin, cemaatçilerin, Kemalistlerin, Kürt hareketinin, İsrail’in, ABD’nin, Rusya’nın, Wall Street Journal’ın, Merkel’in, Esad’ın yer aldığı tarihin en büyük kötüler koalisyonu kuruldu “Önce Gezi’yle denediler başaramadılar, sonra 17-25 Aralık’ta denediler tutmadı, şimdi de Kobané’yi bahane ediyorlar.” Son günlerde Erdoğan’ın gittiği her yerde tekrarladığı nakarat bu. Adını da “büyük komplo” buyuruvermiş. İddiasına göre Yeni Türkiye’nin güçlenmesini istemeyen […]
İçerisinde sosyalistlerin, cemaatçilerin, Kemalistlerin, Kürt hareketinin, İsrail’in, ABD’nin, Rusya’nın, Wall Street Journal’ın, Merkel’in, Esad’ın yer aldığı tarihin en büyük kötüler koalisyonu kuruldu
“Önce Gezi’yle denediler başaramadılar, sonra 17-25 Aralık’ta denediler tutmadı, şimdi de Kobané’yi bahane ediyorlar.” Son günlerde Erdoğan’ın gittiği her yerde tekrarladığı nakarat bu. Adını da “büyük komplo” buyuruvermiş. İddiasına göre Yeni Türkiye’nin güçlenmesini istemeyen dış mihraklar, iç mihraklarla işbirliğine gidip darbe ortamı yaratmaya koyulmuşlar. Başlıca hedefler 3. Köprü ve 3. Havalimanı projeleri…
Ortalama zekaya sahip herhangi bir vatandaş Gezi’ye katılan direnişçilerin dış mihraklarla, 17-25 Aralık operasyonlarını gerçekleştiren Gülen Cemaati mensuplarının da Kobané protestolarına katılan yurtsever-demokrat halkla herhangi bir işbirliğine gitmeyeceğini ve bir takım çılgın projelerin dünya devletlerinin kafasını pek de meşgul etmeyecek ehemmiyette olduğunu pek ala bilir. Yani Erdoğan’ın meydanlarda; onun kalemşörlerinin de gazete köşelerinde, tv kanallarında tekrarladığı bu palavralara Hüseyin Çelik’in favori söylemiyle “kargalar bile güler”. İşte bu sebeple senaryonun biraz daha süslenmesi propaganda ekibinin hayal gücünün sınırlarını zorlaması gerekmektedir. Bunun sonucunda da Türkiye siyasi hayatı gelmiş geçmiş en ilginç hayali karakterlerine kavuşmuştur.
Süt kardeşler filminin de esinlendiği Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Gulyabani adlı eserini duymuşsunuzdur. Eserde köşk sahibi bir kadını delirtip servetine konmaya çalışan erkek kardeşlerinin yarattığı gulyabani adlı bir mahluk aracılığıyla saf insanların batıl inançlar kullanılarak kandırılması anlatılır. Aslında Türkiye’nin Gezi direnişiyle birlikte tanıştığı “Faiz Lobisi” de modern bir gulyabaniden başka bir şey değildi. Gezi sürecini burada tekrar anlatmaya gerek de, imkan da yok, sadece o günlerde atılan bir twit’i hatırlatmak yeterli olacaktır, şöyle diyordu: “O kadar haklıyız ki, aklımı oynatıcam haklılıktan.” Evet direnişçiler sonuna kadar haklıydılar, yeryüzünün belki de en haklı, en onurlu direnişiydi, sonunda haklılıktan aklını oynatan olmadı belki ama haklılıktan ölenler oldu… Bu yüzden propaganda makinası bir an önce çalışmalı, yalan üretmeye başlamalıydı. Sokağa çıkanların aslında başka hesaplarının olduğu, aslında onların maşa oldukları ve göründükleri kadar haklı olmadıkları kitlelere telkin edilmeliydi ve de maalesef başbakan üzerinde uygulanan telekinezi yönteminin (?!) halk üzerinde nasıl kullanılacağı bilinemiyordu… Faiz lobisi bu yalanların en fantastiği oldu, Gezi’ye katılan milyonlara kendilerini oraya Faiz Lobisinin davet ettiği inandırılamazdı belki ama evinde oturan %50 için bir şeyler düşünülebilirdi. Giderek daha çirkinleştiler. Eskişehir Valisi çıkıp Ali İsmail’i kendi arkadaşları öldürmüştür diyebildi, Erdoğan Berkin Elvan’a terörist diyebildi… Arkası hiç kesilmedi ve %50’yi kandırmayı başardılar, belki de bu iktidardan nemalananlar bunlara inanmayı istedi.
Artık bundan sonra senaryonun yazılması daha kolay olmuş, “büyük komplo” anlatısı tutmuştu. Bundan sonra geriye kalan hükümetin her karşılaştığı krizde senaryoya yeni karakterler (gulyabaniler) eklemekti. 17 – 25 Aralık operasyonlarında da böyle oldu. Ortaya çıkan ses kayıtları, fotoğraflar, evlerden çıkan kutu kutu paralar, bu paralar için para sayma makineleri gibi somut rüşvet ve yolsuzluk ispatları apaçık ortadaydı fakat bunlar artık efsunlanmış halk kesimleri üzerinde etki göstermiyordu. Çünkü büyük anlatıcı “Yeni Türkiye” üzerinde oynanan yeni oyunları anlatmış yeni gulyabanilere de “paraleller”, “haşhaşiler” adını takmıştı. Bunun da üstesinden gelindi, inlere girildi.
Kobané protestolarına gelindiğinde ise ortada artık yalan söylemekte mahir bir iktidar ve tamamen uyuşmuş bir halk vardı. Zaten bu sefer o kadar süslü senaryolar için gerek de yoktu ne de olsa sokakta sadece “vandallar”, “teröristler” ve “huzur bozucular” vardı. Önyargılardan beslenmek yeterli olacaktı, öyle de oldu toplum bu vandallara karşı görülmemiş bir kamu malı fetişiyle birleşti. 30’un üstünde can gitti, akılda kalan ise kırılan camlar oldu.
Kobane protestolarının da eklenmesiyle büyük komplo senaryosu iyice karmaşık bir hale geldi. İçerisinde sosyalistlerin, cemaatçilerin, Kemalistlerin, Kürt hareketinin, İsrail’in, ABD’nin, Rusya’nın, Wall Street Journal’ın, Merkel’in, Esad’ın yer aldığı tarihin en büyük kötüler koalisyonu kuruldu. Hatta cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ın sıkça andığı “2. Kurtuluş Savaşımız” başladı(şimdilerde pek anmıyor unutmuş olabilir ya da bir ara savaşı kazanmış olabiliriz). Felakete sürüklenen her ülke gibi Türkiye de “bizim bizden başka dostumuz olmaz” söylemlerine mahkum edilmiş duruma getirildi. Mevcut başbakanın komşularla sıfır sorun politikası ile dış işleri bakanlığı görevine geldiği günler ise bugünden bakıldığında trajikomik bir anıdan öteye gitmiyor. Çökmüş durumdaki dış politikamız ve etnik çatışma kıyısına gelen yurtiçindeki durumu çözmek için artık masal üretmenin yeterli olmayacağı ise çok açık. Ne yazık ki bu epik – şizofrenik hikayeyi anlatanların artık kendileri de bunlara inanmaya başladığı için final epey gürültülü olacak gibi gözüküyor.
“Yalancılık her ne pahasına olursa olsun, kendi görüş biçimini anlatmak için “doğru” sözcüğüne göz koymuşsa, asıl doğru kişiyi en kötü adlar altında bulabiliriz yeniden.” diyor Nietzsche. Bugün iktidarın vandal, terörist, anarşik, ateist, bölücü, belli bir mezhebin mensubu, afedersiniz ermeni gibi adlarla kendince kötülediği kesimlerse yalancıların doğru sözcüğüne göz koymasının sonucu ötekileşmeye devam ediyor. Demek ki bu durumda kardeşliğin ülkesini kurabilmek, yalanın iktidarını sonlandırmak için şöyle demek gerekiyor: Bütün kötüler birleşin!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.