“Birlik” yalnızca “Vişnelik Güçleri”nin gündemi ve görevi midir? “Birlik” ne işe yarayacak? Sol çevreler önce kendi güçlerini konsolide etsin sonra uyarsa büyük blok mu kurulsun? Deniz Yıldırım, ilerihaber.org’da “10 maddede nasıl bir birleşik mücadele” konusunda görüşlerini yazmış. İyi de yapmış. Ülkedeki en başat sorunlardan birisi solda “birlik” konusudur. Bu “dün” böyle idi, bu “bugün” daha fazla […]
“Birlik” yalnızca “Vişnelik Güçleri”nin gündemi ve görevi midir?
“Birlik” ne işe yarayacak?
Sol çevreler önce kendi güçlerini konsolide etsin sonra uyarsa büyük blok mu kurulsun?
Deniz Yıldırım, ilerihaber.org’da “10 maddede nasıl bir birleşik mücadele” konusunda görüşlerini yazmış.
İyi de yapmış. Ülkedeki en başat sorunlardan birisi solda “birlik” konusudur.
Bu “dün” böyle idi, bu “bugün” daha fazla doğrudur.
Birlik konusunda “Vişnelik güçleri” belirli bir inisiyatifi ele almış görünmekteler.
Bu girişimin kendisi, “Vişnelik güçleri”nin nereye varacağı, ne yapacağından, neleri becerebileceklerinden bile önemlidir. Önemli bir adımdır.
Bu adım öncelikle, “Birlik sürekli gündemimiz, ama bir şey çıkmıyor” önyargısına verilmiş bir cevaptır.
Bu konularda yazılmış her yazı ve söylenmiş her söz de ayrıca değerlidir, en azından önemlidir.
Deniz Yıldırım’ın da bu yönden “iyi bir iş” yaptığını hemen söylemeliyim.
Yazarın metninin ana halkalarından birini oluşturan görüşünü aktardıktan sonra, söz konusu yazı ile ilgili değerlendirmemi sunmak istiyorum.
Alıntı şöyle:
“Bu açıdan birleşik mücadele hareketi hem Gezi Direnişi’nde hem de Kobane’deki gerici-faşizan saldırılar karşısında okuması ve pozisyonu net bir zemindedir; ilerici, demokratik, laik, halkçı, bağımsızlıkçı program ve mücadele gündemi içinden hem Gezi’yi hem Kobane Direnişi’ni okuyan, derinleştiren ve birbirine doğru kanallar açan birliktelikler adına bu girişim büyük bir imkan sunuyor.”
“Bu açıdan ayağı hem Cumhuriyetçi muhalefetin Haziranca, ilerici zeminine hem de Kürt hareketinin seküler, ilerici dinamiklerine dayanan; bu ikili karakteri ortaklaştıran, bu alanlardaki mücadele gündemlerini birbirinin dışında görmeyen, Türk ve Kürdün birlikte yaşama irade ve modelini halkçı, ilerici, laik bir çözüm seçeneği içinden irtibatlandıran mücadele gündeminden kaçamayız.”
“Birleşik mücadele girişimi bu açıdan hem Cumhuriyetçi muhalefetin hem de Kürt hareketinin ilerici unsurlarının mücadelelerine dışsal değil içsel bir arayış olmalı; farklı, ilerici-halkçı mücadele gündemlerinin sola açık birlik zeminini örme girişimi olarak ilerletilmelidir.”
Söz konusu yazının sunduğu bu temel bakış açısı ve aynı anlama gelmek üzere yazının temel fikir eksikliği de kendini tam burada ortaya koyuyor.
Yazının bütünü “Vişnelik girişimi”ni olumlularken, bu girişimin (şimdilik?) aslında kapsaması gereken iki diğer temel unsurdan birini daha başından dışarıda bıraktığını bize söyleyemiyor.
Kurulmakta olan “Birlik” hem yazarın hem de “Vişnelik” güçlerinin” bileşenlerinden gelen bazı açıklamalarda belirtildiği gibi hem “Cumhuriyetçi muhalefeti, hem de Kürt hareketinin ilerici unsurlarını” kapsamak durumundadır.
İlk adımda ortaya çıkan “kapsama çerçevesi” ise ne yazık ki, HDP’yi ve bilhassa HDP içinde yer alan “diğer” sosyalist güçleri (şimdilik?) “ilkeli-programlı mücadele merkezinin inşası ilk aşamada niceliksel değil, niteliksel bir inşa görevi”nin ardına (bilinçli/tercihli) bırakmıştır. Bunları ilk ağızda görmezlikten gelmiştir.
Yani, anlaşılan önce bir “sağlam çekirdek” oluşturulacak, ardından ise ilgili çevreler davet edilecektir, onlara doğru bir açılım olacaktır, bir tür davet(ler) yapılacaktır.
“Cumhuriyetçi muhalefetin” bazı unsurları bu girişime zaten şimdiden çağrılmışlardır.
Bunlar, İlhan Cihaner örneğinde olduğu gibi CHP milletvekilleridir.
Diğer “sektör” ise en azından şimdilik ihmal edilmiştir, çağrılmaları -herhalde- ertelenmiştir. Ya da muhtemelen bunların belirli bir “iç başkalaşım” geçirmeleri (düzelme / olgunlaşma / handikaplarından kurtulma) ve böylelikle sonuçta “ittifak yapılabilir bir nitelik edinmeleri” umulmakta ve beklenmektedir.
Diğer “sektör” diye varsayılan ise HDP / HDK’nin kendisi ve bilhassa HDP içerisinde yer alan sosyalist çevrelerdir. Bu sektör, anlaşılan mevcut “Vişnelik Güçleri” tarafından “sorunlu” olarak algılanmıştır.
Bu nedenle, ilgili “Birlik” toplantılarına, (bilgilerim beni yanıltmıyorsa) EMEP çevrelerinden Aydın Çubukçu haricinde hiç kimse, bir gözlemci olarak bile davet edilmemişlerdir.
Özelliklede HDP içerisinde yer alan sosyalist güçler “şimdilik ihmal edilebilecek” çevreler olarak değerlendirilmiştir.
Muhtemelen “Vişnelik Birliği” belirli bir olgunluğa ve etki gücüne ulaştıktan sonra bu konuya “bakılacaktır.”
Belki de, HDP içindeki sosyalist çevreler, “nasılsa KÖH ile bir temas” kurulur ise otomatik olarak devreye alınabilecek “sair güçler” olarak algılanmaktadır.
Görünen o ki, Deniz Yıldırım’ın bakış açısı da, bu yaklaşım ile paraleldir.
Deniz Yıldırım, sözkonusu yazısında bu nedenle “diğerleri” üzerine tek sözcük bile kullanmamıştır.
Yazarımızın kendisi de, “Birlik”ten söz edilecekse, bunları salt “Vişnelik güçleri” olarak anlamakta ve “diğerleri” ileride “Vişnelik güçleri”nin kendi eksenlerine sindire sindire alabilecekleri ve kendi tercihleri, kendi kriterleri çerçevesinde uygun gördükleri kadar birliğe dahil edecekleri “sair” güçler olarak varsayan algılama ve bakış açısına dahil olmuştur.
Bu yaklaşım hatalı mıdır?
Bu tercihçilik, seçimcilik zararlı mıdır?
Bu, “Vişnelik Güçleri”ni oluşturan dostlarımızın, yoldaşlarımızın bir tercihidir.
Onlar “yol”u böyle yürümeyi arzu etmektedirler. Bize bu konuda söz düşmez.
Ancak…
Bu durum, yalnızca formel bir durumdan, diplomatik geçici bir tercihten kaynaklansa idi, o denli “mesele” sayılmazdı. Ama arkada işleyen “başka bir döngü” vardır.
Asıl neden, “Vişnelik Güçleri”nin daha baştan -adeta bir tür öz savunma tedbiri olarak-HDP’nin motor gücü olan KÖH ile araya mesafe koyma ihtiyacından kaynaklanmaktadır.
İnönü Alpat yoldaşımızın sık kullandığı deyimleri ödünç alıp, kullanırsak: Kobane sürecinde sürekli ve örnek biçimde işleyen “barikat ve siper yoldaşlığına” rağmen bu “uzak duruş” üzerinden hemen atlanılamayacak kadar derin bir “yarık”tır ve “acı” bir gerçekliktir.
Anlaşılan, “Vişnelik Güçlerine” göre, KÖH ile, HDP ile, şu aşamada yan yana gözükmek, siyaseten “iyi ve akıllı bir hal” olmayacaktır.
HDP içinde yer alan sosyalistlerin bir “çağrı” değerinde görülmemesi de bunun “mütemmim cüz’ü”dür.
Deniz Yıldırım ve “Vişnelik güçleri” içinde yer alan yoldaşlarımıza ve dostlarımıza sitem ve eleştirimiz böylece uzayıp gidebilir.
Ama unutmamak gerekir ki, bu “karşılıksız aşkın” bir de diğer taraf(lar)ı, diğer aktörü, aktörleri var.
Bunlar bizim cenahta yer alanlardır.
“Bu ve bunlar” HDP ve bilhassa da HDK / HDP içerisinde buluşmuş sosyalist çevre ve partilerdir.
HDP cenahından “birlik adına” ve “birlik saiki ile” söylenmiş tek söz olarak sol kamuoyunun aklında kalmış olan: örgütsel olarak HDP ile ilişkisi olmayan Duran Kalkan’ın belirlemeleridir.
Duran Kalkan tarafından dillendirilen ve HDP dışında bulunan sosyalist çevrelerin, bilhassa “Mahir’in mirasçısı” ÖDP’nin, HDP ile “bir biçimde” ilişkilendirilmesi için, ısrarcı ancak niyetini aşan sözler, yalnızca bu “vaka” hatırlanmaktadır.
ODA TV gibi kışkırtma odaklarının tetiklemesi ile, “olumsuz ve boğucu” bir hava yaratan bu açıklamanın ardından, gerek HDP’nin kendisinden ya da çeperinden “Birlik ve Birliğin olası biçimleri” üzerine yeni söz ve öneri duymadık.
Oysa “Birlik” günümüzün en devindirici sözcüklerinden biri olmaya devam ediyor.
Peki birliğe ne zaman ve ne için ihtiyacımız var?
Deniz Yıldırım birliği orta ve uzun vadeli görevlerin aracı olarak görüyor:
“Önümüzde AKP için son kritik seçim var, Anayasa değiştirecek güce erişmek için AKP her hamleyi yapacak. Görüntü bu seçimin bu eksen üzerinden parlamenter muhalefet tarzının son büyük kitle seferberliği olarak değerlendirileceğine işaret ediyor. Sandık ortaklığı bu kitle seferberliği ihtimali, kutuplaşmasının altında ezilecek bir seçenektir. Ancak Türkiye 2015’ten 2019’a kadar seçim yaşamayacak; bu 4 yıllık sürede dinci faşizmin inşa ve baskı sürecinin yoğunlaşacağı, saldırıların günden güne artacağı bir gerçek. Geniş halk kitlelerinin parlamenter muhalefet seçeneği dışında bu 4 yıl boyunca direnme, baskıyı püskürtme, birliktelikler örme adına seçeneksiz kalması düşünülemez. Fiili, kurucu bir muhalefet ve birleşik mücadele sadece 2015 seçimlerini değil, 2015’ten 2019’a uzanan seçimsiz süreci hesaba katmalı; sandık temelli bir ittifak ya da girişime sıkışarak yaşanacak moral çöküşlerle seçimsiz dönemlerin direnme günlerinde halkı seçeneksiz bırakmamalıdır.”
Deniz Yıldırım aşırı gerçekçi.
Herhalde “geniş Birliğin kurulması” ve olası bir Birliğin, güncel gündeme etkin müdahalesine dair bir umudu, hayali yok.
O nedenle, kısa vadeye ilişkin bir öngörüsü, önerisi yok.
Birleşsek de, bunun sandıkta hezimete uğrayacağını düşünüyor.
Bize, bundan uzak durmamızı öneriyor.
Bu bakış açısı ile, bizlerin “kısa vade”de bir çözüm sunabileceğimize inanmıyor.
Bu bakış açısı, aynı zamanda halkın ve emekçilerin (acil) gündemini öne alan ve ona göre cevaplar ve çözümler arayan bir yönteme de dayanmıyor.
Meseleyi vadeye bırakıyor.
Öyle ya, bizim birliğimiz (salt Vişnelik) yeni yola çıkmıştır.
Şimdiden ve özellikle de, 2015 seçimlerine değin somut bir güç ve ciddi bir (ortak) alternatif ortaya çıkarmak olası gözükmüyor.
O halde ileriye bakalım.
Sanki biraz “hayat, bizim ‘steril birliğimizin’ inkişafını beklesin” der gibi.
Oysa, Hayri Kozanoğlu ise bizleri bu konuda, zamanlamada şöyle uyarmıştı:
“2015 kurumsal bir faşizme saplanmadan önceki son çıkışın değerlendirilmesi için toplumsal muhalefete önemli bir sorumluluk yüklüyor.” (Faşizmden önceki son çıkış, ÖDP eski Genel Başkanı, iktisatçı Hayri Kozanoğlu, İleri Haber’in ‘Sol ortak mücadeleyi tartışıyor’ dosyasına verdiği yanıt)
Zaman, önümüzde bu denli daralmış mıdır gerçekten de?
Vakit bu denli sınırlı mıdır?
Birçok şey, böylesine bir takvim aralığına sıkışmış mıdır?
Hayri Kozanoğlu önemli ölçüde haklıdır.
Birlik girişimimiz, elbette bugünü ve yarını karşılayacak bir tarzda kurulmalıdır.
Bugün hemen.
Birlik, hemen oluşturulmaya çabalanmalıdır.
Birliğin hedefi nedir?
Birliği değerlendiriyoruz, olumluyoruz ama ancak umarım, “Birliğin kurgusu” “Birliğin hedefi” konusunda pozisyonlarımız temelde farklı değildir.
Doğrusu, Erkan Baş yoldaşın bu çerçevede kullandığı sözler tedirgin edicidir;
“Şöyle de söyleyebilirim, dışarıdan Türkiye’ye baktığımızda Türkiye’de dört tane büyük siyasal güç var: AKP, CHP, MHP ve HDP… Burada beşinci bir büyük alternatifi, sol, sosyalist bir alternatifi örgütlemek konusunda üzerimize düşen sorumluluğun farkındayız ve bundan kaçmayacağız.” (Haziran önemli bir ayrım noktası, HTKP Merkez Komite üyesi Erkan Baş)
Bu,“5. güç tezi” bizler için irkilticidir.
“Vişnelik Güçleri”nin bu tezi bütün olarak, ortak olarak benimsemesi halinde, bu, sol/sosyalist güçlerin, yalnızca kısa vadeli olarak ve 2015 seçim sürecinde bölünmesi değil, neredeyse kalıcı olarak (uzun vadede) bölünmesi anlamına gelecektir.
Bu, ciddi bir sorun ve tehlikedir.
“5. güç tezi” ile ”Sol”un bir kısmının birleşerek “kendi işini” halletmesini sağlanırken, temel toplumsal ihtiyaç olarak “büyük birlik” meselesini es geçilmektedir.
Umalım ki, bu hal, “Vişnelik güçleri” büyük birlik sorunsalını gündemlerine henüz yeterince alamadığı içindir, geçicidir.
HDP etrafında toplanan güçler, bunun aksi yönünde bir duyarlılığa sahiptirler.
HDP güçleri, “tüm demokrasi, özgürlük ve emek güçleri“nin, en geniş biçimde, bir tür “3. Blok’ta” toplanması ve “Büyük Birliğin” kurulması gereğine inanmaktadırlar, Onlar buna “ruhen” hazırdırlar.
HDP güçleri bunun: geçmişte yaşandığı gibi olmayan, yani yalnızca 2015 seçimlerinde işe yarayacak biçimde değil, özetle salt bir “Seçim Bloku” düzleminde kalmayacak şekilde olmasına: bu fikre olumlu yaklaşacaklardır.
“AKP, CHP, MHP ve HDP… Burada beşinci bir büyük alternatif” kurgusu ile, sosyalistlerin bir kısmı (Vişnelik), kendi birliklerini, önemli bir sosyalist öbeğin birliğini kendi aralarında kurarlarken, daha büyük bir “toplumsal ihtiyacın birliğini”, yani “tüm demokrasi, özgürlük ve emek güçlerinin birliğini” bu güçlerin kısa, orta ve uzun vadeli birliğini ıskalamamalıdır.
Böylesi bir fırsat / zorunluluk asla ıskalanmamalıdır.
Böylesi bir adımda, HDK/HDP güçlerinin de başat bir yer tutacağı, bu çerçevede HDP içinde buluşmuş sosyalist güçlerin de önemli bir yer tutacağı ve onların bunu istediği açıktır.
Bu istem, belki henüz yeterince dillendirilmemiş olmasa da ve etkin çabalarla ortaya konmamış olsa da, HDK / HDP çevrelerinde mevcuttur.
Birlikte büyük bir sinerji ve “vakum” oluşturabilecekken, ama tersine: “HDP güçleri” bir yanda, “Vişnelik güçleri” diğer yanda durumu yaratılırsa, o zaman ancak birlik yolu ile etkilenebilecek geniş “potansiyel güçlerin” karşısında “sözümüzün gücü / etkisi” çok azalır.
Bu durum, (ayrı öbeklerde kilitli kalma) ortaklığın ve bundan doğacak sinerjinin, bundan doğabilecek olağanüstü “sosyal ve siyasal vakum”un yaratabileceği “yeni bir siyaset odağını” oluşturma imkanını, dolayısıyla “yeni kitleleri kazanma” olanağını azaltır, hatta ortadan kaldırır.
HDK / HDP güçlerinin ve aynı biçimde “Vişnelik öbeğinin” salt kendi doğal etki alanları kapsamındaki kitleyi, kendi özerk yapıları / bahçeleri içindeki kitleyi, “konsolide etmekle” yetinmesi “bir fakirlik” ve “bir tür yoksulluk” sayılmalıdır.
Hepimizin dilinden düşmeyen “Gezi”nin bizlere gösterdiği gibi: (düzeniçi) başka siyasal ve ideolojik çevrelerin etki alanında bulunan kitleler, bilhassa gençler ve kadınlar, “Haziran’da” dipten gelen bir dalgaya ve bir rüzgara kapılmış ve bizlerin alanına “meyletmiş”lerdir.
“Haziran”da, Gezi sürecinde, kitleler, gönüllü olarak bir yer ve saf değiştirmenin işaretlerini kuvvetle vermişlerdir.
Bu “süreci” ve aynı anlama gelmek üzere “eğilimi” güçlendiren, kalıcılaştıran “ara yüzleri” “politikaları” ve “söylemleri” daha sık ve yoğun keşfetmemiz, kullanmamız (hep birlikte) gerekmektedir.
Ancak, hepimiz şunun bilincindeyiz ki, bu yönelimi / eğilimi / kaymayı pekiştirecek, toplumsal değişimi kışkırtacak olan: “güçlü bir alternatif”in doğmasıdır. Kitlelerle daha gür bir ses ile daha doğrudan konuşabilmemizi sağlayan bir ortak öbeğin, bir tür “şemsiye”nin oluşturulmasıdır.
Gözümüzü, işte bu tür bir “Büyük Birleşmeden”, “Şemsiye altından” doğacak etki ve efektif güce dikmeliyiz.
Bu tür bir yeni (ortak) çekim alanının ilk basamağını öncelikle bizler birlikte yaratmalıyız ve ardından “diğerlerini” çağırmalıyız ve kapsamalıyız, “odağı” onlarla birlikte örmeye ve büyütmeye devam etmeliyiz.
[Bu konu başlığı altında söylenecek bir hayli şey olmalıdır. Örneğin “HDP’nin ve “Vişnelik güçlerinin” CHP’ye yönelik duruşlarımız nelerdir? CHP ile işbirliğinin koşulları sanıldığı gibi var mıdır? Yoksa yalnızca, 11/13 milyon oy tabanı üzerinde duran CHP’nin içinde emanet duran yaklaşık 3 milyon sol oy mu “geri alınmaya“ çalışılmalıdır?]
Son 34 yıldır, ülkemizdeki sermaye düzeni, iktidar, ideolojik aygıtlar, medya ilişkileri olağanüstü bir “tekelleşme ve merkezileşme” yaşarken, bizler dağınık bir pozisyon tutarak, salt bir “direniş” hattı, bir tür (refleksçi) “muhalefet” hattı oluşturabilmekteyiz.
Mücadeleci ama, çoğu kez bölük pörçük.
İnatçı, dirençli ama, çoğu kez aksak, topal.
Direniş ama, ağırlıklı olarak, iktidar ve düzen güçlerinin belirlediği “gündeme karşılık” olmak türünden.
Ayrıca tüm güçlerimizi bir araya getirsek bile, (otomatikman) gericileşmeye, yeni Osmanlıcı emperyal fantazilere ve savaş tehdidine, amansız piyasacı neoliberal saldırıya karşı bir anda yeterli güç biriktirmiş olacağımız da söz konusu değildir.
Büyük birleşmeyle bile “her şey” sağlanmış olmamaktadır.
Bu, olsa olsa, düzenli, inandırıcı bir odakla, asıl “yol”a koyulmak sayılabilir.
Bu yolun kendi de uzun, zorlu, engebeli ve çetin bir yoldur.
Önce, kendi büyük (üst) birliğimizi, 3. Cephe’nin ilk adımını acilen kurmalıyız, (“Vişnelik Güçleri” ne yazık ki – umarım şimdilik – ters yöne doğru yönelseler de) ardından bu doğacak “sinerjik çekim alanı”na bazı / birçok “yeni güçler” kazanmayı ummalıyız.
“Vişnelik Güçleri”nin hedef olarak belirledikleri: “Cumhuriyetçi muhalefetin hem de Kürt hareketinin ilerici unsurlarını” birleştirme adımının, daha olanaklı ve gerçekçi görünen ilk aşaması, HDK / HDP güçlerini yanlarına çekmek, onlar ile “kendi evlerini terk etmeden” ancak “büyük bir şemsiyenin altında” buluşmak olabilir.
“Vişnelik Güçleri”nin ve HDK/HDP’nin sürdürecekleri bir tür “mekik diplomasisi” ile “Birlik çatısı” belirli bir olgunluğa ulaştırılmadan, bir birlik odağı oluşturulmadan, kitle örgütlerinin, demokratik kuruluşların, sendikaların içine çekilebileceği bir büyük “demokratik direniş ve iktidar öbeği” oluşturulamayacaktır.
Ancak bunların ardından, bilhassa CHP çeperinde bulunan ve ayrıca bağımsız / ayrı / tek tek duran “Cumhuriyetçi muhalefet” ile doğrudan konuşmak ve güçlü etkileşim kurmak olanaklıdır.
CHP’nin bütün olarak izleyeceği tavır bile bu sözü edilen güçlerin toparlanması ile bağlantılıdır.
Aksi durumda, CHP’nin pozisyon değiştireceğini varsaymak ham hayal olur.
Böylesi bir “sol odak” oluşmadan, CHP’nin “sağ açılım ve zaman zaman sol söylem arasında gidip gelmesi, salınması” engellenemez.
Birliğe kazanılması amaçlanan “Cumhuriyetçi muhalefet”; öncesinde bir tür “mekik diplomasisi”nin başarısı olmadan, HDP ve “Vişnelik güçleri” merkezinde bir odak, yeni (şemsiye) oluşmadan ve bu odağın etrafında “demokratik güçler haresi” oluşmadan, tek tek bu kurucu güçlere yan gözle bile bakmaz.
“Cumhuriyetçi Muhalefet” hasıl olacak “HDK / HDP güçleri” bir yanda “Vişnelik Güçleri” öbür yanda durumunda, onlara, hiçbirine tek tek inanmaz.
Onlara güvenmez.
Ancak böylesi bir “ortak hayal” olgunlaşırsa, gerçek olursa, o durumun ardından, yalnızca “Cumhuriyetçi Muhalefete” değil, “sistemin kontrolü altındaki tüm yoksullara ve emekçi yığınlara” yönelik bir cazibemiz de doğar, o zaman onlar, bizim taraftan gelen sesi dinlemeye başlayabilirler.
Özetle zurnanın “zırt” dediği yer: “Birlik”tir.
Bu, HDP güçlerinin, “Vişnelik güçlerinin ve (gönüllü) kitle örgütlerinin / sendikaların birliğidir.
Bu gerçekleşmeden günümüzün ve geleceğin görevlerini karşılamamız çok güçtür.
Şimdi yeni bir pencere açmalıyız, bir yeni yöntem / usûl keşfetmeliyiz.
Birliği “büyük şemsiye altında” oluşturmayı denemeli ve kurmalıyız.
İvedilikle. Hemen.
2015 seçimlerinden önce…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.