Yüreği kör, kulağı sağır cinsinden insanların kararıyla başlar bütün savaşlar. Kabirciye kürekleri onlar verir. Sayısız canlar düşer toprağa, çok can kaybedilir. Kalanlar için düzeneği bozulmuş bir yaşam, binlerce, on binlerce “katlan katlanabilirsen” acı kalır. Düşen can kadar ana yüreği dağlanır. Ecel değirmeninde ununu öğütsün diye şartele basan hükümetler; alın yazısı böyleymiş der durur da, doğru […]
Yüreği kör, kulağı sağır cinsinden insanların kararıyla başlar bütün savaşlar. Kabirciye kürekleri onlar verir. Sayısız canlar düşer toprağa, çok can kaybedilir. Kalanlar için düzeneği bozulmuş bir yaşam, binlerce, on binlerce “katlan katlanabilirsen” acı kalır. Düşen can kadar ana yüreği dağlanır.
Ecel değirmeninde ununu öğütsün diye şartele basan hükümetler; alın yazısı böyleymiş der durur da, doğru mudur, bütün bunlar diye hiç düşünmez. Ecel tartısında tartıya vurmazlar.
Hiç düşündünüz mü? Dizi film gibi televizyonlarda anlatılan, gazetelerden aktarılan günümüz savaşlarında tüfekler sıkılır, tütünler tüter; ovalarda, tepelerde, dağlar başında, siperlerin arkalarında. Kelleler kesilir, yerlerde yatar. Ayak atılmaz oldu, yatan ölülerden. Ey! Kana doymaz petrol içenler. Kartallara pay oluyor ölüler. Ölüler, ayağa dolaşıyor…
Bu petrol bir gün sizi de yakmaz mı?
Köşe başını tutanlar, ölenlerin davasını mahşer paklar diye, nutuk atarlar bolca. Başımıza oduncu başı kesilir, küllenmesin diye ateşe odun üstüne odun atarlar. Harlattıkları ateşle yaman ederler kavgayı… Savaşta evladı olanların saati ay, günü yıl olur, bilmez mi bu savaşlara karar verenler?!
Bazen savaş alanlarına, “ölürüz de kömür gözlüm ölürüz, çıkmaza girdi bugün yolumuz, kalır gayri burada ölümüz” dedirten puslu bir hüzün çöker. Gencecik insanları adam orağı yapıp, insanları budayın diye buyruk verenler, bilmezler mi, budattırdıkları insanların değil, analarının ciğerleridir çektikleri. Hangi kor ateşte gözlerine mil çekildi de görmezler; ak üstüne yazıyorlar, bu kara yazıyı…
Savaşlarda yok olan/edilen insan cevheridir. Hesaba gelmiyor mu bunca kesilen başlar? Savaşlar değil mi, yiğidi kötüye kul eyleyenler? Boz, yeşil fidana yeni balta olanlar. Bu savaşlardan sonra yaşanması sizlere güç gelmez mi?
Bombalarla devlet sınırları çizen, dünden sözlü hainler, emperyalist çakmaklı, şirket barutlu eller, hain çürük ellerden dökülmesine sebep olduğunuz bunca kan yetmez mi? Bu kan denizi sizi de boğmaz mı? Bağrını kurşuna verdi bakın insanlar…
Karşınızda sağ gezmemizden ölmemiz iyi diye direnenler, tüfekle dağlar başında Azrail’den başkasına aman vermeyenler; gökteki kartala çan takan ezdiğiniz, ezdirdiğiniz halklar var. Kana kan köprü kurup kim geçti/geçebildi bu güne kadar?
Kimya vardır, savaşın toprağında, taşında. Toprakta yaşayan canlılar bağrışır, figan eder yaban canlar. Durulmaz oldu gayri sesten. Terlemeden mal kazanan zalimler, kanın seliyle değirmeniniz dönüyor, mutlusunuz (!) değil mi?
Yerin göğün çivisi çıktı demeyin. Nerede bu yerin göğün çivisi diye sorarsanız, tarihe bakın o size söyler; yeryüzünde dağdadır, gökte yıldızdadır, yerin göğün çivisi.
Bu yazının ucu açıktır bağlanmaz. Ben hiç bağlayamam. Bu yazıyı Aşık Daimi’nin 1981 yılı sonlarında Dersim’de şehit düşen gerilla oğlu Kazım için söylediği şiirindeki sözler bağlasın ve Kobanê’ye gitsin.
“...Bir gülün çevresi dikendir hardır
Bülbül har elinden ah ile zardır
Ne olsa da kışın sonu bahardır…”
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.