Tüm kentsel alanı sömürü nesnesi haline getiren koşulların 1960 Paris’inden farkı, topraklarımızdaki talanın harcında “kan” olmasıydı Yukarıdaki karikatür, eski kentsel yapıların modernizm tarafından yok edilmesine itiraz olarak yapılan Paris “bulvar sanatından” bir örnek. 1960’lı yıllarda popüler olan görüşe göre bir kahraman olan “girişimci” teknik ve toplumsal yeniliğin sonuçlarını en uç noktaya taşıması anlamında “yaratıcı yıkıcının” […]
Tüm kentsel alanı sömürü nesnesi haline getiren koşulların 1960 Paris’inden farkı, topraklarımızdaki talanın harcında “kan” olmasıydı
Yukarıdaki karikatür, eski kentsel yapıların modernizm tarafından yok edilmesine itiraz olarak yapılan Paris “bulvar sanatından” bir örnek. 1960’lı yıllarda popüler olan görüşe göre bir kahraman olan “girişimci” teknik ve toplumsal yeniliğin sonuçlarını en uç noktaya taşıması anlamında “yaratıcı yıkıcının” en mükemmel örneği olarak düşünülüyordu. Bu 20. Yüzyıl ilerleme idealinin olmazsa olmazıydı.
1965 yılında The Paris Commune kitabının yazarı Lefebvre, Fransız Komünist Partisi ile ters düşme pahasına devrimci işçi sınıfının salt fabrika işçileri yanında, kentsel rantiyenin içinde oluşan yeni sınıf unsurlarından bahsetmeye başladı. Lefebvre, kapitalizmin 20. Yüzyılda geldiği noktanın klasik sanayi işçisini ortadan bölen ve daha sonraları “prekarya” olarak adlandırılacak olan bu sınıfla ilgili olarak güvencesiz, yarı zamanlı çalışan, örgütsüz ucuz emek gücünü oluşturan sınıf tanımlamasını kullandı.
Tüm bu ön sezi ve çözümlemeler, emek sermaye çatışmasının fabrika dışı alana, tüm kente taşınmasının ve olası sonuçlarının belirlemesi amacıyla yapılıyordu. Fransız komünistlerine rağmen.
1960 yıllarında Paris duvar resimlerinde ifadesini bulan itirazın Türkiye’den görünümü aşağıda.
İlki Ağustos tarihli. Üçüncü Köprü inşaatında yine bir işçi ölümü sonrası düşünülen tasarım. Diğeri asansör cinayeti sonrası twitter’da yayımlandı. Aynı bakışla. Bakıştaki ortak benzerlik “kan”dı. Tüm kentsel alanı sömürü nesnesi haline getiren koşulların 1960 Paris’inden farkı, topraklarımızdaki talanın harcında “kan” olmasıydı.
İçinde yaşadığımız dönemde herhangi bir devrimci hareketin doğuşu, emek güçlerinin yanında örgütsüz ve sorunlu prekaryanın hesaba katılması ile oluşacaktır. Onların haykırış ve talepleri üzerinden onlarla oluşturulacak güç birliği bizim anladığımız birleşik muhalefet hareketidir. Kanla kurdukları, “yeni Türkiye” adıyla pazara sürdükleri iktidarlarına, prekaryadan gelecek güçlü bir itiraz “yıkıcı yaratma” eyleminin de başlangıcı olacaktır.