Amerikan düşünce kuruluşu Marshall Fonu’nun (GMF) sonuçları dün açıklanan Transatlantik Eğilimler 2014 Araştırması, Türkiye halkının AB üyeliğine verdiği destekte son bir yıl içinde sıçrama yaşandığını gösteriyor. Buna göre, Türkiye’de “AB’ye üyeliğinin ülke için iyi bir şey olduğunu” düşünenlerin 2013’teki araştırmada yüzde 45 olarak saptanan oranı 2014’e gelindiğinde 8 puan birden artarak yüzde 53’e yükselmiş bulunuyor. AB’ye paralel […]
Amerikan düşünce kuruluşu Marshall Fonu’nun (GMF) sonuçları dün açıklanan Transatlantik Eğilimler 2014 Araştırması, Türkiye halkının AB üyeliğine verdiği destekte son bir yıl içinde sıçrama yaşandığını gösteriyor.
Buna göre, Türkiye’de “AB’ye üyeliğinin ülke için iyi bir şey olduğunu” düşünenlerin 2013’teki araştırmada yüzde 45 olarak saptanan oranı 2014’e gelindiğinde 8 puan birden artarak yüzde 53’e yükselmiş bulunuyor.
AB’ye paralel olarak, başka bir sıçramanın da halkın NATO’ya desteğinde meydana geldiği görülüyor. “NATO Türkiye’nin güvenliği için hala esastır” diyenlerin oranı bir yılda 10 puanlık bir artış kaydetmiş ve yüzde 39’dan yüzde 49’a çıkmış.
GMF’in Türkiye’nin yanı sıra ABD, Rusya ve 10 AB ülkesinde yaptığı “Transatlantik Eğilimler 2014 Araştırması”, Türkiye’de 2-18 Haziran 2014 tarihleri arasında 18 yaş üzeri kırsal ve kentsel ülke nüfusunu temsil eden 1007 denekle yüz yüze görüşülerek yürütüldü.
Türkiye’nin Batı dünyası ile kurumsal bağlarını oluşturan başlıca iki teşekkül olan AB ve NATO’nun yeniden revaç görmeye başlamasının esaslı bir nedeni var: AKP politikalarının işaret ettiği tarihsel yönelim olan Ortadoğu’ya bakınca orada kan, kriz ve kaosu görenlerin, iktidarın Türkiye’yi sonunda bu Ortadoğu’nun bir parçası yapmasından korkup, ülkenin barış, güvenlik, istikrar ve refahının adresi olarak AB’yi hatırlamaya başlamalarıdır.
Bu yeniden bilinçlenmeye paralel olarak, “AB’ye üyelik kötüdür” diyenlerin oranı da düşüyor: 2013’te yüzde 36 iken, şimdi yüzde 29.
Burada bir parantez açalım: “AB kötüdür” diyenlere “Neden?” diye sorulmuş; yüzde 42’si “Ülkemizin kültürüne zarar verir” diye cevap vermiş. Bu muhafazakar kesimin, Türkiye’nin AB üyeliğine kültürü ve tarihi farklı diye karşı çıkan Avrupalı hemcinslerinden farkları yok. Muhafazakarlığın içe kapanmacı dünyasında yaşıyorlar.
Devam edelim…
AB’ye yönelim, “Uluslararası meselelerde Türkiye kiminle en yakın biçimde çalışmalıdır?” sorusuna verilen cevaplarda da gözlemleniyor. AB’yi en yakın ortak olarak görenlerin oranı son bir yılda yüzde 21’den yüzde 28’e yükselmiş.
“Türkiye tek başına hareket etsin” diyenler yine çoğunluk; ama bir yılda yüzde 38’den 33’e gerileyen bir çoğunluk bu…
Türkiye’deki “AB’ye dönüş” eğiliminin sahibini tespit etmek ise yol gösterici…
AKP dış politikasını onaylayanlar ve onaylamayanların AB’ye yönelik tutumları incelendiğinde sonuca ulaşılıyor.
AKP dış politikasını onaylayanların AB’ye desteğinde belirgin bir oynama yok: 2013’te yüzde 55’miş; 2014’te yüzde 57 olmuş.
Olumlu değişim muhalif kesimde yaşanıyor.
AKP’nin dış politikasını onaylamayanların Türkiye’nin AB üyeliğine verdiği destek 2013’te yüzde 32 gibi düşük bir seviyede iken, bu oran bir yıl içinde 18 puan birden artarak yüzde 50’ye çıkmış bulunuyor.
Muhalif kesimlerin AB’ye eğilimini bir yıldan ötekine bu denli artıran bir numaralı faktör ise “Gezi Direnişi ile Avrupa’nın karşılıklı etkileşimi”dir.
Gezi Direnişi’nin kentli toplumsal profili ve öne çıkardığı talepler, Avrupa’ya Türkiye’nin çoğulcu, modern ve Avrupalı yüzünü gösterdi. Avrupa’daki, “Türkiye’nin Avrupalı olmadığı ve bu nedenle Avrupa’da yerinin de bulunmadığı” şeklindeki kültürelci ve dışlayıcı itiraz güç kaybetti. Gezi Direnişi, Türkiye’nin Avrupa’daki imajını çok olumlu etkiledi ve yakınlaşmaya büyük katkıda bulundu.
Türkiye’nin AB’de tarihsel ve kültürel nedenlerle yerinin olmadığı şeklindeki yaralayıcı görüşün bir numaralı sözcüsü François Sarkozy 2012’de zaten iktidarını kaybetmişti.
Sarkozy’nin Türkiye karşıtlığı ile Erdoğan’ın Batı karşıtlığı birbirini besliyordu. Bu “tuhaf ikili” dağıldı.
Bu gelişmeyi takip eden Gezi Direnişi’yle birlikte Avrupa kaynaklı Türkiye eleştirisi, Türkiye’nin demokrasi, insan hakları, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı ve basın özgürlüğü açıklarını ziyadesiyle hedef almaya başlarken, bir taraftan da güçlendi.
AKP iktidarına aynı açıklar nedeniyle muhalefet eden kesimlerin AB’den beklentisi de zaten bu tarz, demokrasi eksenli bir dayanışmaydı.
Bu faktör muhalif kesimlerde artan AB sempatisinin birinci nedenidir. İkinci neden de Türkiye’nin Avrupa’dan başka gidecek bir yerinin kalmadığının artık ortaya çıkmış olmasıdır.