Yeni rejimin dönüşümü açısından hayati bir yere oturan cumhurbaşkanlığı seçiminin sonuçları, iktidar açısından mutlaka “kazanma” zorunluluğu taşıyordu. Meseleyi salt seçimler ve onun sayısal sonuçları açısından değerlendirirsek, bu “zorunluluğu” göremeyiz. İktidar, Haziran İsyanı’yla güçlü bir toplumsal meşruiyet krizi içine girdi ve 17 Aralık’ta ortaya saçılan yolsuzluklar o krizi derinleştirdi. Kriz, gelinen noktada, kendisini egemenler arası “pasta […]
Yeni rejimin dönüşümü açısından hayati bir yere oturan cumhurbaşkanlığı seçiminin sonuçları, iktidar açısından mutlaka “kazanma” zorunluluğu taşıyordu. Meseleyi salt seçimler ve onun sayısal sonuçları açısından değerlendirirsek, bu “zorunluluğu” göremeyiz.
İktidar, Haziran İsyanı’yla güçlü bir toplumsal meşruiyet krizi içine girdi ve 17 Aralık’ta ortaya saçılan yolsuzluklar o krizi derinleştirdi. Kriz, gelinen noktada, kendisini egemenler arası “pasta paylaşım” krizi olarak gösteriyor. AKP’de yaşanan parti içi kriz ve çekişmeler de bu durumun nüveleri.
Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi ve sonuçları, toplumu belli siyasal meseleler etrafında saflaştıran bir süreç oldu. Esasen kendisini yerel seçimlerde gösteren ve cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde daha da perçinleşen bu durum, sol sosyalist hareketlerin politik pozisyonlarını ve söylemlerini belirledi.
Eğilip buralara bakmak, Türkiye kapitalizminin geldiği aşamanın dayattığı “Ortadoğu’ya açılım” yönelimi ve aynı anda yaşanan “Ortadoğu’da sınırların silikleşmesi” gerçekliğiyle birlikte düşünüldüğünde, olası gelişmelerde sol sosyalist hareketin nerede duracaklarını bize gösterecektir.
Ağzında bal olan arının kuyruğunda iğnesi vardır
Marx, Arnold Ruge’ye mektubunda “Var olan her şeyin acımasız eleştirisini kast ediyorum. Hem eleştirinin varacağı sonuçlardan, hem de iktidarla çatışmaktan korkmamak anlamında acımasızca eleştiriden bahsediyorum” diye yazar. Buradan yola çıkarak, çuvaldızı bizim cenahın söylem ve pratiklerine batırmak farz oldu.
Politik gerekçesi bir yere dayandırılmadan kendi durduğu yeri “en devrimci” gören ve bununla birlikte Demirtaş’ı destekleyenlere “düzenle uzlaşan” damgasını yapıştırıverenlerin “çok devrimci” naraları etrafa yayılırken, içlerinden birinin kendisinden başka kimseye siyaset yaptırmadığı mahallenin sandıklarından çıkan oy sonuçları her şeyi açık ediyor: İhsanoğlu açık ara en çok oyu toplamış. Kürt hareketinden uzak durarak sosyal şovenizmi besleyen hareketin, esasında düzen partilerini beslediği açığa çıkmıştır.
Bir de yerel seçimlerde kendini açık eden ve cumhurbaşkanlığı seçiminde de kendini tekrar eden bir eğilim var ki, o da, son kertede iktidara koltuk değneği olan CHP’den medet ummaktan daha öte gidemedi.
Kurulmaya çalışılan yeni rejimin tamamlayıcı bir unsuru olduğu açık olan İhsanoğlu’nun adaylığını kabul edecek kadar geri düşemeyen, fakat bunun karşısında alternatif bir şey de koyamayan hareketler, ekstra bir enerjiyi de ne yapıp edip Kürt hareketine değmemek için harcadı. Öyle politik taklalar atılıyor ve bunun için öyle söylemler üretiliyor ki, şaşırmamak elde değil.
Bu iki bariz politik söylemin dışında HDP’nin içinde yer alan ve sırtını Kürt hareketine yaslayarak solcuları “kılıçtan geçiren” bir söylem daha var ki, ona dair de bir şeyler söylemek gerekiyor.
Radikal demokrasi programı etrafında birleşerek HDP içerisinde yer alan bu güçler, HDP içerisinde yer almayı “devrimci”, almamayı da “devrimci olmayan” olarak sıfatlandırdılar. Ne diyebiliriz, sağ olsunlar. Kendi gerçek varoluşlarını, inisiyatif alanlarının genişliğini ve çaplarını unutup, bir “uyanık” takla atarak “yüksek siyasete” sevdalananlar, başarının politik sarhoşluğuna kapılarak savrulup gitmenin eşiğindeler.
Sokağa, eyleme!
Seçimlerdeki başarısı ile egemenlerin var olan hegemonyasına bir çentik atan HDP’nin yükselişini, yarattığı toplumsal direnç ve gerilim ağlarıyla iktidarı sürekli baskılayan ve yeni rejimin kurulu tüm dengelerini sarsmaya devam eden Haziran İsyanı’ndan ayrı düşünmek bizleri yanılgıya sokar.
Haziran’da yeni bir toplumun temellerini atmada rol oynayan tüm güçlerle Kürt halkının özgürlük arayışının siyasal-toplumsal alanda özneleşmesi; işte, seçimlerdeki başarının devamını ve daha fazlasını sağlayacak olan esas durum budur.
O halde, öyle sırtını Kürt halkına yaslayıp kılıcı etrafa savurmakta değilmiş çözüm! Sokağa, eyleme ve Haziran İsyanı’nın ortaya çıkardığı devrimci enerjiyi pratiğe ve örgüte dönüştürmeye!