“Gazze’yi su ve karayolları dahil bütün alt yapısını yok ederek ortaçağa göndermeliyiz.” İsrail Başbakan Yardımcısı Eli Yishai, 2012[1] İsrail tarafından 8 Temmuz da başlatılan Gazze işgalinden yazının yazıldığı güne (28 Ağustos) kadar, Filistin Sağlık Bakanlığı ve BM’ye göre 2145 Filistinli öldü, bunun 70%-80% sivil, 578’i çocuktu. 11 000 insan yaralandı; yaralı çocukların 1000’i yaşamları boyunca […]
“Gazze’yi su ve karayolları dahil bütün alt yapısını yok ederek ortaçağa göndermeliyiz.”
İsrail Başbakan Yardımcısı Eli Yishai, 2012[1]
İsrail tarafından 8 Temmuz da başlatılan Gazze işgalinden yazının yazıldığı güne (28 Ağustos) kadar, Filistin Sağlık Bakanlığı ve BM’ye göre 2145 Filistinli öldü, bunun 70%-80% sivil, 578’i çocuktu. 11 000 insan yaralandı; yaralı çocukların 1000’i yaşamları boyunca sakat kalacak. 23 sağlık mensubu öldürüldü. Onun dışında, 475 000 insan kaçtı, 100 000 civarında insan evini kaybetti. İsrail tarafında ise 68 insan öldü, bunun sadece 4’ü sivildi; yanı sıra 714 insan yaralandı. Savaş yüzünden kaçan veya evini kaybeden kimse yok.[2]
Bu, insanların yaşadığı hasar. Gelelim ekonomi ve alt yapıya.
Gazze’de bulunan okulların 70%, yani 277’si bombalandı ve hasar gördü. Bombalanan 190 caminin 70’i artık toz dumandan ibaret. Toplam 15 671 ev ve bina ya tümüyle yok edildi ya da ciddi hasar gördü.[3]
Gazze Tarım Bakanlığı ve Gazze’deki Yemek Üretimi Sanayicileri Birliğine göre, savaşın yarattığı yıkımda, Gazze’de tüketilen yemeğin 70%’ini üreten birimler yok edildi. Gazze’de tarım toplam 251 milyon $ hasar gördü[4]. Tüm ekonomi çapında, 120 ile 130 arası üretim birimi (fabrika, vs.) yok edildi(5]. 25 tıbbi merkez bombalandı ve mesela Al Wafa hastanesi yerle bir edildi[6]. Gazze’nin tek Elektrik Santrali 29 Temmuz’da maruz kaldığı bombardıman yüzünden kapatıldı[7] ve böylece bütün Gazze elektrikli jeneratörlere ve İsrail’den gelen elektriğe bağlı kaldı.
İsrail’de ise, bir kaç boş arazide patlayan füzeler dışında pek hasar yok.
Yani kısaca, Gazze’de bombalanmayan hemen hiçbir şey kalmadı. İsrail’in nedeni: “Hamas’ın terörizmi okullarda, evlerde, camilerde vs. saklanıyor” şeklinde. Herhalde, bir sonraki savaşta el yükseltip „Hamas’ın terörizmi oksijen’in içinde saklanıyor“ diyerek, kimyasal silahlarla saldırırlar. Biraz tarih bilen arkadaşlara tanıdık gelecek bu tarz savaş mantığı, ” halkın tümü bizim kuyularımızı zehirliyor, onun için gidip o bütün halkı kökten yok etmemiz gerekir ” biçiminde çalışıyor.
II.- Terörist kim?
Varsayalım ki “terörizm“ diye bir problem var ve bu “terörizm“ İsrail’in canını ciğerini tehdit ediyor. O zaman herhalde bu “terörizm“ hakikaten yaşam ve güvenliği tehdit eden hamleler yapmalı: mesela İsrail’e füze atmalı, değil mi? İsrail de zaten böyle bir neden gösterdi savaş için. Aslında, 2005’den beri her savaş için hep aynı nedeni gösterdi. Rakamlara bakalım: The Jerusalem Fund, 2004’den 2014’e kadar İsrail’e atılan bütün füzeleri tek tek saymış. Özeti şu: hemen istisnasız biçimde, ancak İsrail tarafından bir saldırı veya savaş olunca, Filistin tarafında da roket atışları tetiklenmiş, artmış. Mesela, 2008 Aralık ayında yapılan işgalci hamleden önceki 4 aylık sürede, Filistin’den İsrail’e sadece 11 kere füze atılmış olsa da (yani, füze saldırıları 2007’ye göre %97 gerilemişti), bunlardan 1 tanesi bile Hamas tarafından atılmadı. Tam tersine, Hamas’ın İçişleri Bakanı İsmail Haniyeh, bu tarz hamleleri sert bir üslupla kınadı ve sorumlu militanları tutukladı. Ne zaman ki, 4 Kasım gecesinde İsrail komandoları 6 Hamas üyesini katletti – bunun üzerine tabii ki Hamas füzelerle cevap verdi[8]. O dönem, kendi komandolarının saldırısını değil de, sadece Hamas’ın cevabını “terörist” bulan İsrail, bir kere daha Gazze’yi askeri olarak işgal etti ve 22 gün süren bu “yok etme” amaçlı saldırıyla, 1400 Filistinli öldürdü – bunun yaklaşık yüzde 80’i sivildi –, 5000 filistinli yaralandı ve 6000 ev yıkıldı veya ağır hasar gördü, 52.000 ev ise düşük seviyede hasar gördü. [9]
Ama zaten “barış”, veya “ateşkes” zamanlarında da aynı durum yaşanıyor: Mesela, 2012 Aralığı ile 2013 Şubatı arası İsrail’e tek bir füze bile atılmazken, İsrail Deniz Kuvvetleri Gazze’nin balıkçılarına 73 kez saldırmıştı. Aynı zaman diliminde, Gazze’de 3 Filistinli ölmüş, 57’si yaralanmıştı. Ama o dönem de Gazze’de yaşayan Filistinlilerin saldırıları yüzünden hiç bir İsrailli ölüp ya da yaralanmamıştı[10].
Öbür askeri işgaller de benzer “nedenler” yüzünden başlatılmıştı; O çok adı geçen “terör” konusu, ne bir problemdi, ne de İsrail için nedendi. Zaten, İsrail her zaman daha “terörist”ti!
Nedenler çok başka. Peki, nedir bunlar?
3- İsrail neden saldırdı?
Birinci neden, İsrail’in senelerdir amaçladığı durum: Filistin halkını tarihin unuttuğu halkların arasına itmek, yani ortadan kaldırmak.
Bu “ortadan kaldırmanın“ tarzı ise gayet “liberal”: İsrail, “Bütün topraklar ve üstünde yaşayan insanların çoğu İsrail’li olsun, bu bize yeter” diyor.
Yani mesela, “Niye Lübnan’daki Filistin mültecilerine vatandaşlık hakkı verilmiyor. Bu durum insan haklarına aykırı! Filistinli mülteciler Lübnan’da vatandaşlık hakkı kazansın! Ondan sonra da, lütfen, bütün Filistinliler Filistin’den Lübnan’a defolup gitsin.“ diye, gayet “liberal” ve çok “hümanist” bir tarzda Filistin halkını ortadan kaldırmaya çalışıyor.
Bu “liberal” çözüm projeleri kapsamında bazı kişilikler oldukça fantezi dolu ve tarihte de bir şekilde denenmiş metotlar önerdiler.
Mesela Likud partisinden Bay Moshe Feiglin, başbakan Netanyahu’ya şöyle dedi: ” Önce Gazze’deki bütün sivil halkı oradan çıkartıp, Sina yarım adasında çadır kamplarına toplayalım(!) (ister istemez aklınıza başka toplama kampları geliyor, değil mi), ondan sonra Gazze’de bir tek Hamas kalınca (çünkü, tüm siviller “çıkartılmış” olacak), bütün Gazze’yi şöyle iyice bir toz duman edelim. En sonunda, toplama kamplarındaki insanları da başka ülkelere gönderelim, gidenlere iyi bir para verelim, gitmek istemeyenler de Gazze’ye dönsünler” Ki, Gazze o zaman zaten İsrail devletinin bir parçası olarak, turistik ve ticari bir merkeze dönüşmüş olacak[11]. Gazze’de bütün toprak ve halk İsrailli olduktan sonra, “şehirde 5-6 Arap gezinebilir, bu kadarı da olsun artık” demek istiyor herhalde.
Evet, fanteziler dünyası hayli bir renkli. Ama o kadar “fantezi” gerekmez ki, zaten İsrail’in Filistin’i kuşatması ve sömürgeleştirmesi “gerçekliği” oldukça fantastik bir kabus.
Tabii ki, kesintisiz uygulanan yok edip ezme, ekonomiyi yapısal olarak çok zayıf ve neredeyse kendisini taşıyamaz seviyede tutmak politikası, hem gelecekte İsrail’e karşı gelişecek direnişin potansiyellerini eğip büküyor; hem de, eğer ki hesaplar tutmaz ve bir Filistin Devleti oluşursa, çok ama çok kötü koşullarda başlamasını garantilemiş oluyor.
Birleşik Hükümet
İkinci neden, birincisiyle çok içten bağlı: El Fetih ve Hamas’ın “Birleşik Hükümet”’ini yıkma isteği. Bakın şu işe ki, tam da o tarihte ‘tesadüfen’, 3 İsrail’li çocuğun kaçırılmasını gerekçe göstererek Batı Şeria’da İsrail polisinin ve askerinin başlattığı tutuklama avı başlamadan bir kaç hafta önce, 1 Haziran 2014’de, Hamas ve el Fetih, Gazze ve Batı Şeria – kaçıncı kez ve nihayet – bir “Birleşik Hükümet” kurdular[12].
Bu “Birleşik Hükümet”, AB ve ABD’den onay gördü. Hükümet, Abbas’ın liderliği altında 17 teknokrattan oluşuyordu: yani bütün bakanlar “partisizdi”. Kabine’nin ilk adımlarından biri, İsrail’in “var olma hakkını” (uluslararası hukukta bugüne kadar görülmemiş ve sadece İsrail için kullanılan bir “hak”) kabul etti, barışçıl metotlarla politika yapacağını açıkladı ve nihayet, İsrail’le yapılan ve İsrail’e söz verilen bütün barış antlaşmalarının kabul edileceği sözü de verildi.
Filistinlilerin, özellikle Gazzelilerin, durumu zaten vahim ötesi; Batı Şeria’da da uygulanan Apartheid sistemiyle Filistinliler için yaşam koşulları çok kötü ve sürekli olarak daha da kötüleşiyor. Oslo Antlaşmalarından beri Filistinlilerin durumu git gide kötüleşti. İsrail’in, “barış“ ya da “İki Devlet Çözümü“ vs. konusunda, hiç bir niyetinin olmadığı açık. Oslo anlaşmalarından, ama özellikle de Gazze’yi “terk ettikten“ sonra sergilediği tavır; İsrail’in, en kötü ekonomik ve jeopolitik durumda olsa bile, bütün Filistin’i kapsayan ve Demokratik Devrimi başaran bir Filistin devletini kabul etmeyeceğini gösteriyor.
İşte, Hamas ve el Fetih’in kurdukları “Birleşik Hükümet”, bu oldukça zayıf Filistin devletine doğru bir hamle daha olacaktı; İsrail’e uluslararası alanda diplomatik baskı uygulayarak, belki BM tarafından devlet olarak kabul edilebilecekti.
İsrail bu noktadaki amacına pek de ulaşamamış gibi gözüküyor. Nasıl?
İsrail’in “uslu çocuğu” Abbas, tam da savaşın ortasında Batı Şeria’da İsrail ve Fetih’e karşı 3. bir İntifada çağrısı yapan mitingleri yasaklamasına rağmen[13], el Fetih’in militanları Gazze’de bütün öbür militanlar gibi çatıştı ve direndi. Ayrıca, Kahire’deki ateşkes tartışmalarında, artık Hamas ve öbür Filistinli örgütler de işin içine katıldığında, Filistinliler birleşik bir halde direnişçi ve net bir tavır koydular.
Üçüncü sebepse, hiç veya çok az konuşulan, ama en önemli konulardan birisi: Hamas’ı Gazze’de şu anki fonksiyonunda ayakta tutmak!
Evet, aynen öyle! Kesinlikle Hamas’ı ortadan kaldırmak değil, pozisyonunu – fazla güçlenmesini engelleyip biraz hizaya sokarak–korumak, daha ötesi, öbür Filistinli örgütlere karşı Hamas’ı güçlendirmek.
Neden? Çünkü Hamas, eskiden el Fetih’in Gazze’de oynadığı rolü oynamaya başlıyor. O rol, “Gazze/Filistin “krizini” işgalci İsrail devleti için yönetmek” olarak belirginleşiyor.
4- Hamas, nereden nereye?
Hamas, bilindiği gibi 2006’da halk desteğiyle öne geçmişti. El Fetih’in yolsuzluklardan ve işbirlikçilikten oluşan bir batağa batmış olması, Hamas’ın önünü açmış ve seçimleri kazanmıştı.
Hamas’in liderleri, el Fetih’dekiler gibi lüks villalarda değil, çoğu zaman normal halkın koşullarında yaşıyorlardı. Ayrıca, – politik İslamı ve damardan anti semitizmi bir yana bırakırsak – aslında FKÖ’nün 1968’deki klasik pozisyonlarını savunuyordu: “Bir Devlet, silahlı direniş ve İsrail’i ret.”
Hamas, Gazze’de iktidara geldikten sonra, bütün güçler tarafından şiddetle rededildi, ama kendisini ayakta tutmayı becerdi ve üstelik, bir iç savaş sonrasında el Fetih’i Gazze’den kovmayı da başardı.
Ama, rüzgar sonradan başka yerlerden esmeye başladı. Hamas, gittikçe “İsrail’in ateşkes polisi” olmaya, diğer Filistinli grupların militanlarını zindanlara doldurmaya başladı. Militan ve militanlığı yüzünden halk desteği edinen bir örgüt olan Hamas, kendisinden askeri-politik ya da ideolojik olarak daha militan örgütleri kontrol etmeye ve daha “barışçıl“ bir zemine yerleşmeye başladı. Artık, İsrail’in varlığı kabul ediliyordu.
Zaten 2004’de öldürülen Hamas kurucusu Ahmet Yasin de böyle söylemler geliştirmeye başlamıştı. 2008’de İsrail Dışişleri Bakanı Tzipi Livni, Hamas’ın ateşkes yüzünden fazla güçlendiğini söylemişti[14]. Hamas, “oyunu” oynamayı iyi biliyordu.
2012’de Hamas’ın füze saldırılarının “birden bire” yükselmesini tetikleyen olay, en önemli kadrolarından birisi olan Ahmet el-Jabari’nin İsrail tarafından suikastla öldürülmesiydi. Oysa, Jabari, öldürüldüğü gün, cebinde uzun vadeli bir ateşkes planı taşıyordu[15].
Nihayet, 2012’de, Kalid Meşal, Hamas’ın merkez yönetimini Şam’dan Katar’a taşıdı ve Orta Doğu’daki jeostratejik denge oyunlarında inanılmaz bir takla atarak, işgalcilerin çatısı altına giriverdi. Sonunda, 2014’de, el-Fetih’in ideolojik yönetiminde oluşan “dişsiz”” Birleşik Hükümete” girip, var olmayan ve var olamayan bir diplomatik “İki Devlet Çözümü” oyununu oynamaya başladı. Öte yandan, Hamas’ın iktidarında da Gazze halkının durumu kötüleşti. Özellikle İsrail’in uyguladığı ambargo, Gazze’nin otonom ticaretini neredeyse tümüyle çökertti. Var olan ticaret de ya tünellerden yapıldı ya da İsrail’in izin verip uygulattığı koşullarda gerçekleşti. Bu durumda, Filistin halkı içinde Hamas’ın hem popülaritesi düşmeye başladı hem de [ama] İsrail’le savaşa savaşa savaş kapasitesi yükselmeye başladı. 2014 işgali, Gazze’nin genel alt yapısını çökmüş olduğu düşük seviyede tutmayı amaçladı ve bu amaca ulaşıldı. Aynı anda, Hamas’ın askeri ve teknik kapasitelerinin de fazla yükselmesine engel olundu, ama sergilediği direnişle Filistin halkı içindeki yıpranan popüleritesi de yeniden yükseldi. Son savaştan sonra, şimdi, Hamas halkın karşısına yine “güçlü, direnişçi ve galip güç” olarak çıkacak, ama Gazze’nin üstündeki ambargonun durumu belirsiz, ekonomi toz duman olacak ve Haziran ayında tutuklanan 700 Filistinli ne olacak, daha o bile belli değil. Yanı sıra, bu “güçlü, direnişçi ve galip güç”, el Fetih’le el ele vererek; uzun zamandır bile isteye aynı halkı satan ve güya “insanlığın vicdanını” koruyan uluslararası kurumlara ve Ortadoğu’nun “tek demokrasisi” İsrail’e, Filistin halkını “diplomatik” düzeyde “beğendirmeye” çalışacak.
5- Umut nerede?
Tek umut, Filistin halkının direnişçi ve isyankar damarının, Fetih ve Hamas’a takılmadan kendisine özgü bir 3. İntifada’yı başlatması, İsrail’in içinde son senelerde belirginleşen sosyal çatlakların derinleşmesi, Arap dünyası ve Ortadoğu’da yeniden bir isyankar-halkçı-demokrat damarın oluşması.
Her durumda, Filistin halkının en önemli ittifakı ne BM ne İsrail, ÖSO veya IŞİD zaten hiç değil. Filistin halkının tek güvenebileceği ittifak gücü, şu an Rojava ve Şengal’de doğuyor.
[1] http://www.globalresearch.ca/israeli-interior-minister-the-goal-of-the-operation-is-to-send-gaza-back-to-the-middle-ages-destroying-all-the-infrastructure-including-roads-and-water/5391144; http://www.haaretz.com/opinion/israel-s-minister-of-incitement-1.479125
[2] http://www.jungewelt.de/2014/08-28/051.php ; http://www.wsws.org/en/articles/2014/08/28/gaza-a28.html
[3] http://www.jungewelt.de/2014/08-28/051.php
[4] http://english.al-akhbar.com/content/israel-sends-gazas-economy-%E2%80%98back-zero%E2%80%99
[5] http://www.jungewelt.de/2014/08-07/044.php
[6] http://www.wsws.org/en/articles/2014/07/24/gaza-j24.html
[8] http://www.hintergrund.de/201407193170/politik/welt/israels-krieg-gegen-den-waffenstillstand.html
[9] Ben White, Israeli Apartheid, 2 nd Edition, London/New York, 2014, s. 92-93.
[10] http://www.hintergrund.de/201407193170/politik/welt/israels-krieg-gegen-den-waffenstillstand.html
[14] http://www.hintergrund.de/201407193170/politik/welt/israels-krieg-gegen-den-waffenstillstand.html
[15] http://www.nytimes.com/2012/11/17/opinion/israels-shortsighted-assassination.html?_r=0
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.