“Çaresizliğin ne demek olduğunu bilir misiniz, burada bize yapılan baskıdan haberiniz var mı? Oralardan bizleri eleştiriyorlar, bizler zaten acı çekiyoruz, bir de bu tarz yazıları okudukça daha çok üzülüyoruz” Mayıs ayının 13. gününde tüm ülke kömür bulutunun arasında kaldı, bütün bir ülke sadece kömür kokuyordu. 13 Mayıs sabahı acılarımıza bir acı daha eklenmişti. Biraz vicdanı […]
“Çaresizliğin ne demek olduğunu bilir misiniz, burada bize yapılan baskıdan haberiniz var mı? Oralardan bizleri eleştiriyorlar, bizler zaten acı çekiyoruz, bir de bu tarz yazıları okudukça daha çok üzülüyoruz”
Mayıs ayının 13. gününde tüm ülke kömür bulutunun arasında kaldı, bütün bir ülke sadece kömür kokuyordu. 13 Mayıs sabahı acılarımıza bir acı daha eklenmişti. Biraz vicdanı olan insanlar olarak acıları dindirmenin ağlayan çocukları susturmanın görevini en içten hissetmiştik. Televizyondan kucaklayamadığımız çocuklara gitme kararını almak hiç de zor olmadı sekiz kişilik ekip için. Velhasıl, Soma’ya gidilecekti! Yolculuk gergin, heyecanlı ve buruktu elbette. Başka türlüsünü ummuyorduk ama nasıl merhaba diyecektik? Biz bunları düşünürken ilk kapıya gelmiştik bile.
İlk kapısını çaldığımız ev eşini Soma Katliamı’nda kaybeden Zeynep Abla’nındı; 8 ve 10 yaşlarında iki kızı olan, eşinin annesiyle yaşayan, neredeyse hiç konuşmayan Zeynep Abla. Çocuklarına baktıkça endişesi gözyaşlarına yansıyan Zeynep Abla… Tek mesajı “Bizi yalnız bırakmayın” olan Zeynep Abla. Sahi, nasıl yalnız bırakacaktık Zeynep Abla’yı!
Maden işçisi Engin abi kendisi Yıllarca Madende çalışmış ve şuan Böbrek hastası haftada 1 kez diyalize giriyor çalışamayacak durumda ama mecbur olduğu için kendini zorluyor bunun için Emekliliğini istemiş ancak olumlu yanıt alamamış. Hastaneden rapor almaya çalışıyor ama bu konularda bilgili olmadığı için ve nereye nasıl başvuracağını bilmediği için yardım istiyor bizler oradaki arkadaşlarımıza durumu anlattık. Engin abinin 3 çocuğu var eşi Tarlada çalışarak Domates toplayarak evin geçimini sağlıyor aldığı günlük 30 TL 10 TL sini yol parası olarak veriyor.
Maden Katliamı’nda abisini kaybetmiş güzel gözlü Nazlıcan… Nazlıcan’ın abisi öldükten sonra yengesi çocuğunu alıp gitmiş, kendisi annesi ile kalıyor. Kendisi ile sohbet ettiğimizde mavi gözlerinden gözyaşlarını akıtarak bize şunları söyledi: “Bizim durumumuz birçoğuna göre iyi. Asıl şu anda bu madende çalışıp ölmeyen işçilerin durumları kötü. Devlet maden kapalı olduğu sürede verdikleri maaşları bu aydan itibaren vermeyecek.” Nazlıcan daha sonra bize destek vererek ziyaretlerimize eşlik etti.
Aynur Abla, 19 yaşındaki oğlunu kaybetmiş. Ege Üniversitesi’ni kazanan oğlu Erkan, okul harçlığını çıkarmak için madende çalışıyormuş. Annesi 13 Mayıs günü hasta olduğu için oğlunun çalışmaya gitmemesini söylemiş. Ancak kendisi “Eğer ben gitmezsem benim işimi diğer çalışanlara yükleyecekler. İnsanlar çok zor koşullarda çalışıyor. Bir de kendi yükümü o insanlara taşıtamam” diyerek evden çıkmış ve geri gelememiş. Aynur Abla işverenlerin ve hükümete yakın insanların, evlerine zarf dolu para ile gelerek “Allahın takdiri, kader… Sakın ola isyan etmeyin. Hükümete karşı gelmeyin. Zaten zor durumdasınız. Yoksa devlet bu yardımları da size yapmaz. Sahip çıkanınız yok, bakın hükümetimiz sizlere sahip çıkıyor” demişler. Aynur Abla’nın anlattığına göre bu ekipler AKP propagandası yapıp insanları korkutarak haklı davalarından vazgeçirmeye çalışıyor. Kısmen de başarılı oluyorlar.
Bir de sosyal paylaşım sitelerinde çok dolaşan Manisa’da AKP ye çıkan oy oranından dolayı Soma halkını eleştiren insanlara sitem ediyor Aynur Abla: “Çaresizliğin ne demek olduğunu bilir misiniz, burada bize yapılan baskıdan haberiniz var mı? Oralardan bizleri eleştiriyorlar bizler zaten acı çekiyoruz birde bu tarz yazıları okudukça bizler daha çok üzülüyoruz.” Son olarak yine “Bizleri yalnız bırakmayın” diyor.
Maden işçisi Murat Abi ile konuştuk. Kendisi şu an faaliyette olan bir madende çalışıyor. Tatil günlerinin olup olmadığını ve neler yaptıklarını sorduk. Bize söylediği şu: “Tatil günlerinde ben uyumak zorundayım. Çünkü ben uyumazsam ertesi gün ölürüm.” Madenciliğin çok zor olduğunu, çalıştığı madende bulunan çeşmelerin sadece denetlemelerde açık olduğunu, işveren için iş kaybı olduğundan dolayı çalışanlar su içmeye gitmesinler diye çeşmeleri kapattıklarını anlatıyor. İnsanların psikolojilerinin çok kötü olduğunu, maden katliamında arkadaşlarını kaybeden işçi arkadaşlarından bir tanesinin gece çığlıklar atarak, eşini “Seni bu maden den çıkaracağım” diye kucaklayıp dışarı çıkarmaya çalıştığını anlatıyor.
Madende eşini kaybeden, biri 8 yaşında diğeri 6 aylık olan iki çocuğu olan Ayşe, eşinin ailesinin evine yerleşmek zorunda kalmış. Çocukları, o kirin pasın içinde güzelliğini kaybetmemiş. Ayşe diyor ki: “Burada bu tarz ölümler hep oluyordu. İlk defa olan bir şey değildi değişen tek şey, ölü sayısının yüksek olması.”
Eşini madende kaybettikten sonra 8 ve 10 yaşlarında iki kızı ve eşinin annesiyle yaşayan Zeynep Abla’yı,
Maden işçisi Engin Abi’yi ve domates toplamaya gidip aldığı 30 liranın 10 lirasını yola veren eşini,
Okul harçlığını kazanmak için çalıştığı madenden çıkamayan oğlu Erkan’ı bir saniye bile aklından çıkarmayan Aynur Abla’yı,
“Ölümlere alıştık ki” diyen Ayşe’yi…
Daha kimleri daha neleri nasıl bırakacağız?
Nasıl unutacağız?
Dedim ya, en başında ülkeyi koca bir kömür bulutu kapladı diye… İşte unutamadıklarımız, vicdanlarımız bu kömür bulutunu bir ateşe çevirecek. İşte bu ateş yakacak acıları yüreğimize salanları, TOMA’yla Soma’yı söndüreceğini sananları.
Geçici yardımlarımızı ulaştırdığımız ailelerden, çocuklardan, Soma’dan böyle döndük. Yapacak çok şey var, yol uzun, yük ağır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.