Daha dün Soma’da kaybettiğimiz 301 işçinin katliamının hesabını soramadan, medya-hükümet-yargı Soma katliamının üzerini örtmeye çalışırken, başka bir toplu iş çinayeti haberi bu sefer bir inşaattan, Mecidiyeköy’den geldi Kapitalizmin kar hırsı öldürmeye devam ediyor. Taşeron çalışma, denetimsizlik, tedbirsizlik, örgütsüzlük iş cinayetlerinin en önemli nedenlerinin başında geliyor. İşçilerinin hayatını güvenceye alacak tedbirleri maliyet unsuru olarak gören patronların […]
Daha dün Soma’da kaybettiğimiz 301 işçinin katliamının hesabını soramadan, medya-hükümet-yargı Soma katliamının üzerini örtmeye çalışırken, başka bir toplu iş çinayeti haberi bu sefer bir inşaattan, Mecidiyeköy’den geldi
Kapitalizmin kar hırsı öldürmeye devam ediyor. Taşeron çalışma, denetimsizlik, tedbirsizlik, örgütsüzlük iş cinayetlerinin en önemli nedenlerinin başında geliyor. İşçilerinin hayatını güvenceye alacak tedbirleri maliyet unsuru olarak gören patronların kar hırsı, yaşamak için çalışmak zorunda olan işçileri ölüme mahkum ediyor.
İş cinayetlerinde sicili kabarık bir ülkeyiz. Hergün ortalama 4-5 işçi hayatını kaybediyor. İş cinayetlerinde Avrupa’nın birincisi, dünyanın ise üçüncüsüyüz. İnsaat ve ve maden sektörü en çok ölümlerin yaşandığı iki sektör. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin verilerine göre; 2014 yılının ilk 8 ayında 1270 işçi hayatını kaybetti. Sadece inşaat sektöründe bu sayı bugün itibarıyla 272 oldu.
Fatiha’ya teslim vicdanlar
10 işçi, 6 Eylül akşamı saat 19:30 civarında Torunlar İnşaata ait Mecidiyeköy’de devam eden inşaatta asansörün düşmesi sonucu öldü. İnşaat sektörü bu hükümet döneminde denetimsiz bir şekilde büyürken, hükümet kendine bu sektör üzerinden yandaş sermaye yarattı. Bizzat kendileri de en büyük rantı bu alandan sağladılar. Torun İnşaat da bu dönemin atılım yapan şirketlerinden.
Yapılan ilk açıklamalara bakılırsa, herkes görevinin başında, görevini tam anlamıyla yapıyordu. İşveren tüm tedbirleri almış, asansörcü firmanın iki görevlisi her gün alanda, devlet ise çok sıkı denetliyordu. Ama yine de bu katliam oldu. Çiçeği burnunda başbakan Davutoğlu olayı kökten çözüp ölen işçileri şehit mertebesine yükseltti. Bir de helal ekmek parası kazınırken ölen işçilerin ruhları için fatiha okunmasını da istemeyi unutmadı. Fatiha’yı okuyunca kendi vicdanları temizleniyor olmalı. Yoksa o koltuklarda bunca canın sorumluluğu varken hala nasıl oturulur.
Toplumun vicdanı ancak ölümler durduğunda, siyasi sorumlular başta olmak üzere, tüm katliamlardan sorumlu gerçek kişilerin cezalandırılmasıyla olacak. Hükümet yetkililerinin her katliamdan sonra peş peşe yaptıkları akılcılığı reddeden açıklamaları toplum mühendisliğinin, algı yönetiminden başka bir şey değil.
Denetimlerin yapılmış gibi yapıldığını, işçilere yeterli eğitimin verilmediği, asansörün periyodik kontrollerinin yapılmadığı, işçilerin aşırı çalışmaya zorlandıkları, işçilerin ve ilgili resmi kuruluşların uyarılarının dikkate alınmadığı ortada çıktı. Daha önce 19 yaşında bir gencin düşerek katledildiği inşaatta hiçbir şeyin değişmediği, ölümlerden ders çıkarılmadığı görülüyor.
Ölümler sistematik,
Çalışma yaşamı hızlı bir değişim ve dönüşüm içinde, taşeronlaştırma esnek çalışma güvencesizlik, örgütsüzlük her işkolunda, alabildiğince yaygınlaşıyor, serbest rekabet kuralları içinde şaha kalkmış kar hırsı işçileri öldürüyor.
İnşaat sektörü taşeronlara teslim, sendikasız, kayıt dışı çalışma alabildiğine yaygın. Neredeyse her üç ölümden bir inşaat sektöründe oluyor. Ülkemizin en örgütsüz ve çok tehlikeli sektörlerinden biri. Avrupa Birliği’ne girime hayalleri ile yapılan kanunlar ölü doğumlar, kağıt üzerinde varlar ama uygulamada yok. Uygulamayı denetleyen bir irade de yok. Tüm varlığını ve servetini döneminde palazlandırdığı sermayeye borçlu olan AKP hükümetinin bu iradeyi göstermeye niyeti de yok.
Sendikalaşma düzeyi yok denecek noktada, Türk-İş, Hak-İş gibi konfederasyonlar ve sendikaları ise işçi cinayetlerini izlemeye çekilmiş durumda. İzledikçe yaralandıklarının farkında değiller. İşçiler iş cinayetlerinde yaşamlarını yitirirken, basın açıklaması ile yetinmek yetersiz kalıyor. Sendikaların görevi ve sorumluluğu bu alanlarda örgütsüz ve güvencesiz çalışan işçiye gereken önemi vererek onları örgütlemektir. Yasalar aşılabilir metinlerdir.
Yaşamak ve yaşatmak için
Yasaların uygulanmadığı, hukukun işlemediği yerde geriye örgütlenmekten başka çare kalmıyor. Yaşamak ve yaşatmak için örgütlenmek gerekiyor. Devletin polisine, gazına ve copuna inat, işçi ölümlerini durdurmak ve vicdanlarımızı susturmak için örgütlenmek, örgütlü bir toplum haline gelmek gerekiyor. Yoksa hergün nefes almaktan bile utandığımız bir yaşam bizi bekliyor. Taki ölüm kapımızı çalana kadar.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.