Ankara ve İstanbul’da bugün üniversiteliler tarafından AKP stantları kaldırıldı. Stantlar kaldırıldıktan sonra sosyal medyada dönen tartışmalarda ‘herkesin kendi çalışmasını yapma özgürlüğü vardır’ gibi bir durum ortaya çıktı. Neden AKP’ye üniversitelerde çalışma yaptırmıyoruz, biraz bunu anlatalım istedik. AKP bugüne kadar üniversitelere girmek için neler yaptı? AKP devlet içindeki kadrolaşmaya ilk olarak üniversitelerde başladı. Eski kadrolar tasfiye […]
Ankara ve İstanbul’da bugün üniversiteliler tarafından AKP stantları kaldırıldı. Stantlar kaldırıldıktan sonra sosyal medyada dönen tartışmalarda ‘herkesin kendi çalışmasını yapma özgürlüğü vardır’ gibi bir durum ortaya çıktı. Neden AKP’ye üniversitelerde çalışma yaptırmıyoruz, biraz bunu anlatalım istedik.
AKP bugüne kadar üniversitelere girmek için neler yaptı?
AKP devlet içindeki kadrolaşmaya ilk olarak üniversitelerde başladı. Eski kadrolar tasfiye edildi ve yerine yenileri getirildi. 2007 itibariyle YÖK başkanlığına Yusuf Ziya Özcan’ın da getirilmesiyle beraber üniversitelerde piyasacı ve gerici bir dönüşümün hızlandığı bir süreç yaşanmaya başlandı. Bu dönemde AKP’nin neoliberal gerici ve piyasacı uygulamalarına karşı amfilerde, kampüslerde, üniversitelerde mücadele edildi ve birçok yerde kazanımlar elde edildi. (örn. yemekhane zamlarının geri çekilmesi, ulaşım zamlarının geri çekilmesi vs.)
Daha sonraki süreç ise 2010 anayasa referandumu süreci. AKP için birçok liberalin desteğiyle beraber güçlü bir prestij oluşturulmuş, referandumu kazanmış ve ileri demokratlığı, özgürlükçülüğü ve darbe karşıtlığı neredeyse tartışılmaz hale getirilmişti. (‘Yetmez ama evetçi’lerin bu sürece desteği ise onlar açısından paha biçilemez) Bu dönemde AKP bu gücünü kullanarak üniversitelere bakanları aracılığıyla girmeye çalıştı. 4 Aralık 2010 yılında Tayyip Erdoğan ve rektörler Dolmabahçe de toplantı yaparken, dışarıda polis üniversitelilere saldırmıştı. Kurtköy’de polis birçok ilden gelen üniversitelileri İstanbul’a sokmamış ve üniversitelilere gazla, copla saldırmış ve birçok kişiyi yaralamıştı. Bu olayla beraber Tayyip Erdoğan’ın ortaya attığı ‘ileri demokrasi’ maskesi düşmüş oldu. Sonrasında 8 Aralık’ta Burhan Kuzu’nun SBF’de yumurtalandı. 8 Aralık, Kurtköy’de biri ağır olmak üzere yaralanan onlarca öğrenciye karşı bir ‘mağdurun’ öfkesinin gelişmesiydi. Yumurta atma esnasında ağır yaralanan bir arkadaşımızın fotoğrafını Burhan Kuzu’nun görmesi ise bunun içindi.
ODTÜ Ayakta!
Bu yazıda çok fazla atladığımız yer olduğunun farkındayız. Ama esas olan AKP’nin somut olarak üniversite ile nasıl ilişki kurduğu, nerelerde saldırıya geçtiğine dairdir. Şimdi gelelim ODTÜ ayakta sürecine. Bakanları falan artık yetmeyen Tayyip Erdoğan gençlik hareketinin önemli merkezlerinde biri olan ODTÜ’ye gelerek, gençlik hareketine adeta meydan okumuş ve 3000 polisi ve onlarca zırhlı aracı ile gençlik hareketini bastırmaya çalışmıştır. Gençliğin tepkisi ise okulun içine işgalci kuvvet gibi giren polise karşı direnmek olmuştur. Daha sonra ODTÜ ayakta yürüyüşü ve Devrim stadyumunda yapılan 5000 kişilik eylem ise gençliğin AKP’ye meydan okumasıdır.
Cumhurbaşkanı olarak Tayyip Erdoğan
Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı oldu. Bundan önce üniversitelerde hiç içsel bir olgu olamadılar. Hep işgalci kuvvet olarak kaldılar ve böyle olmaya da devam edecekler. Çünkü bizim için Tayyip Erdoğan gayrimeşrudur. Cumhurbaşkanı oldu diye hırsızlığı ve katilliği hafızalardan silinmemiş, aklanmamıştır. Fakat cumhurbaşkanı olması demek ‘üniversitenin başına’ gelmesi demektir. Rektörleri atayacak, daha önce yerleştirdiği cemaatçi kadroları tasfiye edecek ve üniversitelere girmek adına AK Gençliği daha fazla üniversitelere sokmaya çalışacaktır. Bunu ne zaman gerçekleştireceği belirsizdir ama iktidarının kalıcılığı için bunu yapmak zorundadır. Ne olursa olsun Tayyip Erdoğan’ın üniversite ile kuracağı ilişki ise dışsal bir olgu olmaya devam edecek ve asla kalıcılaşmayacaktır.
Neden AKP’yi üniversitelere sokmuyoruz?
Neoliberal gerici ve piyasacı politikalar devam ederken, Berkinler, Ali İsmailler katledilmiş ve katilleri aklanmışken, Soma’da resmi rakamlara göre 301 madenci hayatını kaybetmiş ve hala şirket yetkilileri korunuyorken, Bilal Erdoğan milyonlarca dolarları sıfırlamaya çalışırken, IŞİD Ortadoğu’da AKP tarafından büyütülmüş ve hala besleniyorken, katil ve hırsız Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olmuş ve diktatörlüğe doğru gidiyorken bizden ne yapmamızı bekliyorsunuz?
AKP’nin kurduğu düzen ve bugüne kadar yaptıkları bunlardır. Tayyip Erdoğan ve AKP savaş suçlusu, hırsız ve katildir. Onların üniversitelerde veya başka bir yerde çalışma yapması demek, bu yaptıklarına yenilerini eklemeleri demektir. Yani üniversitelere girmeleri demek IŞİD’e destek sağlamak için stant açmaları demek, müşterileşen öğrencilerin Bilal Erdoğan’ın sıfırlayacağı daha fazla para vermeleri demek, maden mühendisleri de dahil olmak üzere herkesi güvencesizliğe sürükleyip daha fazla iş cinayetleri olması demek, daha fazla Ali İsmailler olması demek ve Tayyip Erdoğan’ın katilliğe ve hırsızlığa devam etmesi demektir.
Biz AKP’nin çalışma yapma özgürlüğünü engellemiyoruz. Biz AKP’nin artık insanları öldürerek iktidarını sürdürmeye çalışmasına ve bunu yaparken de üniversiteyi dahil etmesini engelliyoruz. Biz asıl olarak AKP’yi yaşam alanlarımıza sokmuyoruz. Çünkü AKP’nin yaşam alanlarımıza nasıl müdahale ettiği, nasıl tahrip ettiğini Gezi direnişinde hep beraber gördük. Üniversiteler de bizim yaşam alanlarımızdır.
AKP üniversiteye girerse olacaklar bizce bu yöndedir. Eğer bunların olacağını düşünmüyorsanız, bırakın AKP’nin üniversitenizde, mahallenizde çalışma yapmasına izin verin. Ve ne olacağını hep birlikte görelim. Siz özgürlük adına çalışma yaptırabilirsiniz, ama biz bu kadar çok insan öldükten sonra bulunduğumuz bütün üniversitelerde AKP’yi sokmamaya devam edeceğiz.
Eğer AKP’nin yaşam alanlarınızda çalışma yapmasına izin verirseniz sadece Haziran İsyanından öğrendiklerimizle bile size çok rahat söyleyebiliriz ki, sonuç sizi fazlasıyla üzecektir!
*Öğrenci Kolektifleri üyesi