Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ertesindeyiz, Türkiye solu için Santalığı bırakma zamanı. Bu dakikadan sonra solu ancak Octavio’luk paklar Bu yazının başlığı cehenneme hoş geldiniz de olabilirdi. Ama değil. Yazarı devrimci iyimserliğini koruyor. Erdoğan diktatörlüğünün son halkasına gelmiş bulunmaktayız. Giriş, gelişme, sonuç. Bu bir görkemli çöküş. CHP’nin koltuk değnekliğine rağmen AKP gidecek. Bundan hiç kuşku duymadım. İşin gelişme […]
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ertesindeyiz, Türkiye solu için Santalığı bırakma zamanı. Bu dakikadan sonra solu ancak Octavio’luk paklar
Bu yazının başlığı cehenneme hoş geldiniz de olabilirdi. Ama değil. Yazarı devrimci iyimserliğini koruyor. Erdoğan diktatörlüğünün son halkasına gelmiş bulunmaktayız. Giriş, gelişme, sonuç. Bu bir görkemli çöküş.
CHP’nin koltuk değnekliğine rağmen AKP gidecek. Bundan hiç kuşku duymadım. İşin gelişme safhasında bu iş bitebilirdi ama sızlanmanın da bir faydası yok. “Ah CHP vah CHP”ye devam edersem birisi de çıkar madem o kadar kolaydı AKP’nin ipini siz niye çekemediniz der. Hakkıdır. AKP’nin kolay lokma olduğunu söylemek imkansız.
Kolay lokma degil diye AKP’nin değirmenine de su taşımak gerekmiyor. CHP bu diktatörlükle sandıkta “hesaplaşacaktır”. Başka hal çaresi, çıkar yolu yoktur. CHP hesaplaşmaların sadece sandıkta olduğunu zannettiği için bu yolu zorlamaya devam edecektir. Oysa siyasi hesaplaşmaların, sandıkta başlayıp bitmediğini beş yaşındaki çocuk bile bilir. CHP de öğrenecek.
Hırsızla sandıkta hesaplaşılır mı, havada uçuşan oy oranları bir diktatörü haklı yapmaya yeter mi? Bu oy oranı bana sadece Türkiye toplumunun çürüme oranını ifade ediyor.
Güneşli Pazartesiler’deki Santa’yı hatırlar mısınız? Kalender, lafı gediğine koyan bir işçi önderi. Aynı zamanda umutsuz, umutsuzluğunu arkadaşlarına belli etmek istemeyen, bunun için her tartışmayı sonuna kadar götüren ve yeri geldiğinde arkadaşlarına hoyratça davranan, gözlerinin içinden insan sevgisi akan o kahraman. Türkiye solunu bazı özellikleriyle Santa’ya benzetiyorum. Santa’lık yetmiyor. Bugün Santa’lığın sonudur. Peki Paramparça Aşklar ve Köpeklerdeki Octavio’yu hatırlar mısınız? O hırstan çatlayacak maceraperest genç adamı. O aşık olduğu kadınla uzaklara gidip mutlu olma hayalleri kuran, bunun hayalde kalmasını engellemek için ciddi planlar yapan ve kendi planına uyan, sevdiği kadını da kendi planına davet eden bu davetten vazgeçmeyen adamı.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ertesindeyiz, Türkiye solu için Santalığı bırakma zamanı. Bu dakikadan sonra solu ancak Octavio’luk paklar.
Türkiye’de siyaset oldukça sadeleşti. Bu, siyaseti AKP’ye itiraza indirgemek isteyenleri yarattı. Sosyalist siyaset dün, bugün, yarın bağlamının bugüne güçlü bir baskısıdır da. Kritik kavşaklar belki de bunun için var. Bağlamdan kopan kavşağı geçemiyor.
AKP’den, gerici ama en azından hırsız olmayan bir koalisyonla kurtulmaya razı olanlarla, AKP’ye ne olursa olsun oy verecekler arasında dün, bugün, yarın bağlamını kurmakta benzerlikler var. Bir: AKP sebeptir. AKP’nin 12 yılına olumlu bakanlar yarın mezhep savaşı altında kıvranacak, kan deryasına dönecek ülkenin aslında bugünden AKP eliyle kurulduğunu görememektedir.
İki: AKP sonuçtur. AKP’yi iktidara taşıyanlardan birisi de sosyal demokrasinin gericiliğe karşı dirayetsiz, uzlaşmacı tavrıdır. Bu tavır İhsanoğlu’nun adaylığıyla taçlandırılmıştır.
Bugün CHP’ye bakınca Türkiye’de cumhuriyetin nasıl bu kadar süre ayakta kaldığına şaşırıyorum. Tek açıklamam uluslararası konjonktür ve Türkiye gericiliğinin çapsızlığı oluyor.
Gericilikle hesaplaşmada başarısızlık boykot alerjisiyle de birleşerek sandık güzellemesine dönüşüyor. Merak ediyorum, sandık güzellemesi yapanlar hiç sandıklarını korumaya çalışmış mıdır ya da kaçı büyük küçük fark etmeden her sandığa en az beş on polisin mükerrer oy kullanmak için gelip, sahte oy kullanabilmek için ısrarcı olduğunu bilir? Kaç kişi elindeki tutanağı polisin suratına sallamıştır ya da hukuksuzluğa karşı kendisini sandığın önüne atmıştır?
Evet, ortada bunaltı ve bıkkınlık var, halk nefes almak istiyor ama nefes zaten her şekilde alınıyor. Oysa halkın bu panik atak halinden kurtulması gerekiyor. Zannedilen nefessizliğin asıl sebebi panik atak halidir. Erdoğan’sız AKP ya da AKP benzeri bir partiyle devam etmek… Yaşam odalarına hapsolmak mı gerekiyor? Nefes almak ne güzel şey ama kuşkusuz gün yüzüne çıkıp yaşamakla aynı şey değil.
Yeni dönemin duvar yazısı oldukça sade olabilir: “Haziran var”. Heyecanımızı yitirelim, miskinleşelim demiyorum. Unutmayalım, aklımızın kenarında tutalım istiyorum.
Artık felaketin değil yeni bir ülkenin eşiğindeyiz. Bu yüzden beklemekten vazgeçilmeli. O süper kahraman gelmeyecek. Son cumhurbaşkanlığı seçimleri bunun da ilanıdır. Seçime katılım oranının düşüklüğü de bunun en açık göstergesidir.
Solun meşruiyetini sorguladığı bir seçimde, seçime katılım oranının düşüklüğü hem solun ne kadar doğru bir tutum takındığını hem de liberal safsata ne derse desin halkın sola kulak kabarttığını gösterir. Sol, ülke için önemli bir meşruiyet kaynağı olmaya devam etmektedir.
Haziranın eşsiz hatırası bu ülkenin dokusuna işledi. Bu hatıra ne yeni cumhurbaşkanı ne de onunla aynı zihniyetteki seçim mağlubu cumhurbaşkanı adayı tarafından silinemeyecektir.
Haziran var. Haziran’ı yaşamış bir ülkede ise umutsuzluğa yer yok.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.