Kobanê bölgesi YPJ Genel Komutanı Meryem Kobanê, Özgür Gündem muhabiri Ersin Çaksu’ya konuştu Kobanê’de YPJ öncülüğüdeki kadın direnişinin yazılmamış bir destan olduğunu vurgulayan Meryem Kobanê, “Son kelebeğin ateşe doğru gitmesi gibi bir şey. Çünkü bir defa özgürlüğün tadını almışlar. YPJ’de kadınlar özgürlüğün tadını aldı. Nasıl özgürleşeceğini biliyor” dedi. Kapitalist moderniteye karşı savaşıyoruz 21’inci yüzyılda Ortadoğu’yu […]
Kobanê bölgesi YPJ Genel Komutanı Meryem Kobanê, Özgür Gündem muhabiri Ersin Çaksu’ya konuştu
Kobanê’de YPJ öncülüğüdeki kadın direnişinin yazılmamış bir destan olduğunu vurgulayan Meryem Kobanê, “Son kelebeğin ateşe doğru gitmesi gibi bir şey. Çünkü bir defa özgürlüğün tadını almışlar. YPJ’de kadınlar özgürlüğün tadını aldı. Nasıl özgürleşeceğini biliyor” dedi.
Kapitalist moderniteye karşı savaşıyoruz
21’inci yüzyılda Ortadoğu’yu yeniden şekillendirmek isteyen kapitalist modernitenin temsilcileri uluslararası güçler, Irak Şam İslam Devleti’ni (IŞİD) demokratik modernitenin temsilcisi Rojava’ya yönlendirirken; Rojava’daki direniş de tüm kararlılığıyla sürüyor. Kobanê Bölgesi YPJ Genel Komutanı Meryem Kobanê, bölgeye yönelik kuşatmayı, YPG/YPJ’nin özsavunmasını, kadınların savaştaki rolü, inşa çalışmaları ve bazı Kürt partilerinin kuşatmadaki rolüne ilişkin gazetemiz Özgür Gündem’e değerlendirmelerde bulundu.
Kobanê’de yaklaşık bir yıldır süren çatışma ve kuşatmayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu bir yılda neler oldu, savaşın içindeki bir komutan gözüyle bize anlatabilir misiniz?
Kobanê’deki çatışmalar bir yıl önce 20 Temmuz’da başladı. Amaçları Kürdî bölgeleri parçalamaktı. Bunun için de Kobanê seçildi. Bundan sonra da diğer parçaları birer birer kontrollerine alacaklardı. İlk önce Serêkaniyê’de bu denendi. Sonra da Kobanê’ye yöneldiler. Saldırılardaki en önemli etkenlerden biri de Kobanê’nin jeo-politik konumuydu. Bir tarafında Fırat Nehri ve öte tarafından yoğun olarak Arap nüfus yaşıyor. Kobanê’nin doğusunda da Girê Spî (Til Ebyad) bulunuyor ve burada da Arap nüfus yoğunlukta. Coğrafyanın etkisi savaş stratejisini de belirler. Bu parçanın etkisizleştirilmesi diğer parçaların etkisizleştirilmesini kolaylaştıracaktı. Kobanê bir yıldır çembere alınmış ve aralıksız bir savaş yürütülüyor. Hem psikolojik, hem askeri hem de ekonomik olarak bir savaş yürütülüyor.
Ekonomik savaşı biraz açabilir misiniz?
Şüphesiz bir milleti teslim almanın, iradesizleştirmenin, kendine muhtaç etmenin en etkili yollarından biri de ekonomik olarak kendine bağlamaktır. Bu kapitalist modernitenin politikasıdır. İlk önce aç bırakır, sonra teslim alır. Birçok savaşta bu yapıldı. Birinci ve ikinci dünya savaşlarında bu yapıldı. Şimdiki üçüncü dünya savaşında da bu politika yürütülüyor. Kobanê’ye bir senedir su gelmiyor, elektrik gelmiyor, ticaret yapılmıyor, dışarıdan bir şey gelmiyor ve burada üretilenler de dışarıya gitmiyor. Bu bile başlı başına bir savaştır. İşsiz, ekmeksiz bırakılarak göçertmeye zorlamak özel bir savaş. Tutsak almanın en acımasız yoludur bu. Çok özel metotlar kullandılar bu savaşta. Ama bu savaşın direnişi ve kahramanlıkları da o denli büyük oldu. Psikolojik savaş için de şunu söyleyebilirim ki; her gün bir yerde bir çatışma çıktı. Burada bir toplum var. Hepsi asker değil. Değişik bir ruh hali yarattı. Mesela bazı köylerimizde havanlar atıldığı zaman çocuklar, nereye düştüğüne dair iddiaya tutuşuyor. Çocuklar mermilerle boş kovanlarla oynuyor. Bu insanlık dışı bir şey. Oyuncaklarının yerini mermiler ve havan topları almış. Bu bir toplum için büyük bir tehlike. Ama bunun yanında bir direniş ruhu da ortaya çıkıyor. Mesela 10 yaşındaki bir çocuk “heval arabayla bu yoldan geçme orada suikastçılar var” diyor.
Sayın Öcalan bir görüşmesinde ‘Rojava halkı kendi modelini yaşatmak için ‘savaşçı’ bir halk olmalı’ şeklinde bir tespitte bulunmuştu. Size göre özsavunma anlamında bugüne kadar bu Kobanê’de başarıldı mı?
Kobanê yurtseverliğiyle bilinen bir kent. Toprağına çok bağlı. Bu yurtseverlikleri ve bağlılıkları da militan ruhu doğuruyor. Militanlıktan ve savaşçılıktan önce yurtseverlik geliyor. Eğer bir halk toprağını sevmiyorsa yaşaması da mümkün değil. Bu bir aşamaya kadar başarıldı diyebilirim. Mesela birçok köyümüz kuşatma altında. Çocuklarınızı çıkartın, dediğimizde “toprağımız gittiği zaman çocuklar da gitsin, biz de gidelim” diyorlar. Yabancı bir yurtta yaşamanın da bir anlamı yok diyorlar. Yine bir yıl içerisinde 200’e yakın şehidimiz oldu. Bunların çoğu da aile sahibi insanlardı. Bu çok önemli tabi. Yani halkların devriminde sadece gençler savaşmıyor. Yaşlılar, gençler, kadınlar savaşıyor. Neredeyse kadın ve erkek şehitlerimizin sayısı birbirine eşit. Bu da Önder Apo’nun sözünü ettiği o “savaşçı” ruhu gösteriyor. Savaşçılık bir yerde bir yaşam tarzıdır. Nasıl ki; devrimcilik sadece militanlık değilse bir yaşam biçimiyse, savaşçılık da yaratıcılıktır. Mesela bir yıldır Kobanê’nin suyu kesik. Ama herkes kuyu kazdırdı. Birçok ihtiyacını giderdi. İşte savaşçılık budur. Savaşçılık örgütlenerek toplumsallaşmış. Aslında örgütlü toplum savaşçı toplumdur. Ama hala da zayıflıklarımız var. Birebir insanlara ulaşma fırsatımız olmadı çünkü.
Kobanê’de savaşa rağmen yeni bir yaşam inşasını görüyoruz. Yaşanan sıcak savaş durumu bu inşa çalışmalarını aksatıyor mu?
Şüphesiz bunun büyük bir tesiri var. Savaşın kendisi gece gündüz üzerinde yoğunlaşman gereken bir olgu. Çünkü düşmanın sana fırsat vermiyor. Az önce psikolojik savaştan bahsederken şahsi etkilerinden ziyade toplumsal etkilerinden bahsetmek istemiştim. Örneğin Kobanê halkı bu sene sebzesini dışarıdan almamak için tarlalarını ekti. Ama savaş başlayınca Fırat hattında hemen hemen çoğunun ekinleri kurudu. Bunlar küçük şeyler olabilir ama bir ailenin, bir toplumun veya bir kentin hayatı üzerinde etkili olan şeyler. Toplumun bütün alanlarına ulaşmamıda bazı aksamalar olduğu bir gerçek. Yani ortada bir savaş durumu var. İnsanlar gündüz geçimini sağlamak için çalışıyor, geceleri ise silahını alarak mevzinin yolunu tutuyor.
Tekrar IŞİD’in Kobanê’ye saldırmasındaki amaca dönersek, amaçları ne olabilir ve bunların arkasında kimler var size göre?
IŞİD uluslararası bir organizasyon. Herkesin askeri ama görünürde de kimse sahip çıkmıyor. Kapitalist sistemin Ortadoğu için özel olarak örgütlediğini düşünüyoruz. Mesela Musul’u almalarının sembolik bir anlamı da var. Bilindiği gibi Musul yani Ninova köleci Asur krallığının başkenti. Yine kölelik mesajı veriliyor halklara. Savaş tarzlarını da Cengiz Han’ın tarzına benzetiyorum. Geçtiği yerleri nasıl talan ettiyse, tarihi yerleri nasıl yok ettiyse ve kütüphaneleri nasıl yaktıysa bunlar da aynı tarzla ilerliyor. Halkları, iradelerini ve değerlerini tanımıyorlar. Bunları sadece bir güç desteklemiyor. Demokratik modernite ile kapitalist modernitenin savaşı yürütülüyor şimdi burada. Sadece adı konulmuyor.
Peki sıkça dile getirilen ve çoğu zaman da belgelenen Türkiye’nin IŞİD desteği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Tarihin kendisi andır. Ve biz o anları şimdi yaşıyoruz. Kısa bir zaman öncesine kadar rejim, IŞİD’i destekliyordu. Birlikte Özgür Suriye Ordusu’na karşı savaşıyorlardı. Ama şimdi birbirleriyle savaşıyorlar. Bugün bu tehlike Türkiye için de var. Türkiye halklarına bu savaş reva görülmemeli. Bugün Suriye yarın Türkiye. Türkiye’nin gerçek yurtsevelerine, demokratlarına, aydınlarına, yazarlarına sesleniyorum: bu hakikati görün. Türkiye koynunda yılan besliyor. Ve bu yılan Türkiye’yi bir gün ısıracak. Bu fazla uzak da değil. İki yıldır bunlara karşı savaşıyoruz ve stratejilerini de iyi biliyoruz. Türkiye büyük bir yanlış içerisinde. Rojava’nın komşuları bilmeli ki, yarın sıra onlarda olacak. Bunlara sessiz kalanlar, bunların kendi askeri olduğunu kabul ediyorlar demektir.
Onursuz yaklaşanlar kendi ayaklarına sıkıyorlar
Rojava’nın içerisinden geçtiği bu süreçte KDP ve diğer bazı Kürt örgütlerinin takınmış oldukları Rojava karşıtlığını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kürtlerin her zaman insanı üzen bir tarihi de var. Bu da ihanet tarihidir. Tarih yine tekerrür ediyor bugün de. Büründüğü maske farklı olabilir ama zihniyet aynı. Böl-parçala-yönet politikasını yeniden yürütmek istiyorlar. Yani bu zihniyet bütün Ortadoğu toplumu için büyük bir tehlike. Kürt toplumu için de öyledir. Mesela bu gençlere bakıyorsunuz, ilk defa kendileri için savaşıyorlar. Buna bakarak bile artık Kürtlerin onursuzluğu kabul etmemesi lazım. Onursuz yaklaşanlar kendi ayaklarına sıkıyorlar. Verdikleri beyanatlarda ve kuşatmaya katılmalarıyla bir şey elde edemezler. Kardeşinin evini yıkarak fayda sağlayacaklarını mı düşünüyorlar? Bunun ne ahlaki, ne ideolojik ne de vicdani bir yanı var. Tarih bunları lanetleyecek. Yeni gelen nesiller bunları lanetleyecek. Bunlar geleceği düşünmek yerine günlük düşünüyorlar. Geçmişini ve geleceğini düşünmeyenler doğru bir siyasetin sahibi olamazlar. Günlük ve ticari mantıkla düşünüyorlar. İktidar ve karşısındakini yok etme hastalığına yakalanmışlar. Bu yüz kızartıcı politikalardan döneceklerini umuyoruz. Onların ticari mantığıyla söyleyeyim “zararın neresinden dönülürse kardır”. Bunu yaparlarsa belki tarih onları affeder.
Büyük bir çıkış gerçekleştirdi
Burada biraz da YPJ’nin rolü üzerine durmak istiyoruz. YPJ’nin direnişi çok ses getirdi. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Bu nasıl başarıldı?
Bu soruyu savaş alanındaki tesiri ve toplumsal anlamdaki tesiri olarak iki yönlü ele almak gerekir. Demokratik, eşit ve ahlaki-poliltik bir toplumun inşasında kadının öncü bir rolü var. Çünkü toplumsallığın yaratıcısı kadındır. Toplumun ana kurucu unsurudur. Kadının doğurganlığının ve yurtseverliğinin rolü toplumda çokça olmuştur. Kobanê özgülünde düşündüğümüzde feodalizmin etkisinin çok olduğunu söyleyebiliriz. YPJ’yi burada kurduğumuz ilk zamanlar çok sıkıntı yaşadık. Ama kurulduktan sonra da kadınların en çok katıldığı kent, Kobanê oldu. İrade olabileceğini gördü Kobanê kadını.
Nasıl zorluklar yaşadınız? Biraz açabilir misiniz?
Aileler zorluk çıkardı. Bu bölgede hala feodalizmin tesiri olduğunu söyledik. Mesela Kobanê’de hala kadın için “eksik” kavramı kullanılıyordu. Bu da bu toplumun kadın üzerindeki baskısının bir tezahürü. Kadını hala çocuk yapma aracı ve evin işlerini gören basit bir insan olarak görme anlayışı var. Ama Önder Apo’nun dediği “Düşmenin en çok gerçekleştiği yerde en büyük çıkışlar gerçekleşir” sözü burada bir kez daha ispatlandı. Mesela küçük yaşta evlendirme, beşik kertmeliği, yaşça büyük erkeklerle evlendirme bunların hepsi var. Bazı savaşçılarımın hikayelerini dinlediğimde çok şaşırıyorum. 21. yüzyılda hala kadınların okuma-yazma oranı çok düşük. Fakat Rojava Devrimi başladığında en çok kadın katılımı burada oldu. Bunun etkisi de çok oldu. Birçok arkadaşımız IŞİD’in eline düşmemek için bombalarını bedenlerinde patlattı. Bu sözünü ettiklerim 3-4 aylık savaşçılar. IŞİD karşısında savaşmanın herhangi bir güç karşısında savaşmak olmadığını biliyor. Çünkü IŞİD’in zihniyeti kölelik döneminin zihniyetidir. Kadını insan olarak görme yok bir kere. Hatta kadınlar tarafından öldürüldüklerinde cennete gitmeyeceklerine inanıyorlar. Mesela geçen seneki çatışmalarda bazı arkadaşlarımız fazla kayıp vermeyelim diye öndeki mevzilerde kalmayalım şeklinde bir öneri sunmuşlardı. Ama kadınlar olarak gidip ön cepheleri tuttuk. Erkek arkadaşlar gururlarına yediremeyip gelip mevzilere girdiler (gülüyor). Yani diyebilirim ki; kadınların bastırılmışlığı burada çok fedai bir ruh çıkardı ortaya. Savaşçı bir kadın profili çıkıyor ortaya. Düşmanla savaşmada bir sorunumuz yok. Tek sorun bazen çok fazla gözü kara düşmanın üzerine gitmemiz. Örneğin; Kendalê savaşında 3-4 aylık olan bir arkadaşımız yerler çamurlu olduğu için ayakkabılarını çıkararak hücum ediyor. Bu yazılmamış bir destan. Son kelebeğin ateşe doğru gitmesi gibi bir şey. Çünkü bir defa özgürlüğün tadını almışlar. Yani YPJ’de kadınlar özgürlüğün tadını aldı. Nasıl özgürleşeceğini biliyor. Bu ruh çevresini de çok fazla etkiliyor. Örneğin çoğu kimse “niye kadınlar gidiyor da biz gitmiyoruz” diyor. Burada size Evdiko Köyü’ndeki çatışmalarda şehit düşen Şehid Agirî’den bahsetmek istiyorum. Tankın karşısına dikilip bisving ile ateş etmesi düşmanı şok ediyor. Yanındaki Erdal ve Kendal arkadaşlar şehit düşünce bütün bombalarını toplayarak düşmanın bulunduğu eve hücum ediyor ve orada bombaları üzerinde patlatarak şehit oluyor. Arkadaşları onu engelleyemiyor. 4 aylık bir savaşçıydı. Peki neyi öğrenmişti bu arkadaşımız? Yalnızca üç şeyi öğrenmişti. O da yurtseverlik, Önder Apo’nun kadın özgürlük felsefesi ve kadın özgürlüğünü öğrenmişti bu arkadaşımız. Burada Önder Apo’nu fikir, zikir eylem felsefesi ortaya çıkıyor. Diyebilirim ki Şehid Agirî, Önder Apo’nun fikrinin eylemidir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.